15 Temmuz Bir Uyanış, Bir Silkinme Ve Bir Diriliş Gecesidir

15 Temmuz, o kapkaranlık geceyi aydınlatan kutlu bir meşaledir. O; asil ve vakur bir milletin uyanışı, gecenin karanlıklarını yaran bir ışık, kulak zarlarını yırtan bir çığlıktır.

15 Temmuz bir uyanış, bir silkinme ve bir diriliş gecesidir. O gece şehir vandallarının karşısına çıkıp varlık yokluk mücadelesi verenler; Nene Hatunların, Sütçü İmamların, Şahin Beylerin, Şehit Kâmillerin, Ulubatlı Hasanların ve Kara Fatmaların ölmediklerini bir kere daha ispatladılar. Vatan uğruna, bayrak uğruna, namus uğruna kanı oluk oluk akanların namert kurşunlar(ın)a yenilmediği o kara gecede şehitlerin kanıyla tarihe not düşüldü.

O gece ümmetin en uzun gecesiydi. O gece Haluk’un nesli, Asım’ın neslinden tabir caizse okkalı bir Osmanlı tokadı yedi. Morg’da kendisine yer ayırdıkları “Hasta Adam” ilâhî bir güç ve neşveyle ayağa kalktı. Olimpos’un çocukları Hira’nın çocuklarına nanik yapamadı.

O ateşin gecede imanlı bir neslin öncüleri ölüme tebessüm ederek onlarca tonluk tankların paletlerine takoz oldular. Onlar ki Hz. Ali’nin Düldül’ü kadar hızlı ve sadık, Zülfikâr’ı kadar keskindiler. Onlar Çanakkale’de şehit olanların torunlarıydılar.  Hepsi de ümmetin kanayan vicdanıydı. Ay yıldızı urbalarında değil, imanlı yüreklerinde taşıyorlardı.

Onlar diriliş destanının gönüllü kahramanlarıydılar. Ferhat’ın Şirin’e, Kerem’in Aslı’ya, Mecnûn’un Leyla’ya duyduğu aşkı kuşandılar. Onlar o gece coşkun ırmaklar gibi akandılar; iman ile yıkandılar. O gece susuzluktan dudakları şerha şerha yarılan neferler, tevhit  çeşmelerinden kana kana içtiler. Işığa tutkun pervaneler misali Peygamberler, ashab-ı güzin, pirler, erenler, şehitler aşkına, bu necip millet ve din-i mübin aşkına son nefeslerini verdiler. Onlara olan borcumuzu ödemek mümkün değildir. Onları bir gönül insanı olan Nurullah Genç’in şu güzel dizeleriyle selâmlamak istiyorum: “Selâm Fetih burcunda dirilen yiğitlere/Ölüm yine vîrândır ve ândır şimdi ölüm/Selâm,  kıyam vaktinde vurulan yiğitlere/Şehâdet ufkunda kan revândır şimdi ölüm/Selâm, eğilmeyip de kırılan yiğitlere”

O gece başkent Ankara’da Ömer Halisdemir isimli bir yiğit çıktı meydana. Bu, anasından helâl süt emmiş kahraman Ulubatlı Hasan misali atıldı kor ateşin içine. Komutanından aldığı emri harfiyen yerine getirerek canı pahasına birliğine sahip çıktı. Yiğit Ömer ilk kurşunu sıkarak geceyi aydınlattı. Tetiği çekerken bir an bile tereddüt etmedi. Hain generali bir kurşunda yere sererek hadisenin seyrini değiştirdi. Bağrına tam otuz kurşun yese de huzur içinde can vererek şehitler tahtına yükseldi. Bu asrın Şahin Bey’i otuz kurşun yese de al bayrağı asla yere düşürmedi. O alperen ruhlu beyaz güvercin sonsuzluğa kanatlandı.

15 Temmuz, akrebin yelkovana zehrini zerk ettiği, zamanın adeta donduğu uzun ve kapkara bir gecedir. Bir milletin tekrar dirilişine vesile olan 15 Temmuz, Türk tarihi içerisinde önemli bir dönüm noktasıdır. Tabir caizse, kahramanlar yatağı olan şerefli ülkemiz için bir milattır. O gece anneleri evlâtsız, çocukları babasız, hanımları eşsiz bıraktılar. Gecenin karanlığında, ülkemizi karanlığa gömmek istediler. Fakat iman ışığı karanlığa izin vermedi.

O gece canımızdan aziz bildiğimiz yurdumuza salya sümük saldırdılar. Aziz milletimizi nefret oklarına hedef tahtası yaptılar. Millî iradenin tecelligâhı olan aziz meclisimizi bombaladılar. Deli gömleği giyip ortalığı tarumar ettiler. Özlerini ve sözlerini unutarak zalimlerle işbirliği yapıp mankurtlaştılar. O insaf yoksunları, önüne gelene kurşun yağdırdılar. Huzurun ve sükûnun adresi olan memleketimi kor ateşlere attılar. Yüreklerimizi yangın yerine çevirdiler. İmar çalışmalarıyla şantiyeye dönen Türkiye’yi yakıp yıkmak istediler. Milletin paralarıyla alınan jetlerden ve helikopterlerden millete bomba attılar. Kaostan medet umarak memleketimi kan gölüne çevirdiler. Millî iradeyi tankla tüfekle sindirmeye çalıştılar. Ülkemin kutlu yürüyüşünü yavaşlatmak, hatta durdurmak istediler.

Himmet paralarıyla semiren bu paranoyaklar mazlumların acılarından ve gözyaşlarından beslendiler. Henüz bıyığı bile terlememiş vatan evlatlarını birbirine kırdırdılar. O köhne Bizans artıkları, dünyalar güzeli İstanbul’u, gözleri dönmüşçesine büyük bir nefretle bombaladılar. Ölüm ve barut kokan namlularına kurşun yerine nefretlerini sürdüler. Tevhit için göğsünü siper eden bu çağın Musalarına çağdaş Firavun kisvesine bürünerek saldırdılar.

O zalimler ki kan ve nefret kustular o karanlık gecede.  Kendilerini milletin ve millî iradenin üstünde görerek Türkiye’nin sinir uçlarına hoyratça dokundular. Şahsî ikballerini milletin ikballerinin üstünde tuttular. Bizden görünüp bize kuyu kazdılar. Sihirbazlar misali karayı ak, ak’ı kara gösterme telaşına düştüler. Kendilerini dev aynasında görüp iyice azdılar. Mısır’da Sisi’nin yaptığını bu cennet vatanda yapmak istediler. Ebu Cehil’in lanetlenen karısı misali hıyanet ateşine odun taşıdılar. Bu milletin canına kast eden bölücülere alkış tuttular.

Hayır hasenat kisvesiyle sözde himmet parası toplayıp milleti soydular. Bugün bizim kitabımızdan, başka bir gün Haçlıların kitabından konuştular. Diyalog adı altında İslâm’ı Hıristiyanlığın paryası yapmayı gaye edindiler. Derisine kan kokusu sinmiş paralı elleriyle paralel kumpaslar kurup devleti ele geçirmeye çalıştılar. Dilli düdük misali çatlak sesler çıkardılar. Tehlike anında korkularından efendilerinin etekleri altına saklandılar. Kurdukları kumpaslarla bu çağın gül yüzlü Yusuflarını, kuyuları andıran kapkara zindanlara attılar.

Kalpleri taşlaşan bu insan müsveddeleri, bu şerefli millete nice tarifsiz acılar yaşattılar.