18 Kasım 1922 Sultan Vahdettin’i haleden fetva

Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkında yazılan eserler içerisinde en çarpık iddiaya Doktor Rıza Nur’un anılarında rastlanır. Önce İttihatçı sonra onların muhalifi Hürriyetçi olan, Türkçü olarak bilinen, fikirleri uğrunda sürgün yaşayan, Ankara Büyük Millet Meclisi’ne katılan, Lozan’da İnönü’nün arkasında Türk Murahhası olarak bulunan bu Sinop milletvekili, anılarını yayınlamadan önce saygıdeğer bir fikir adamı olarak tanınırdı. ’British Museum’ a elli yıl önce açılmak üzere bıraktığı anıları 1970’lerde açılınca ortalığı hayli karıştırdı.

Rıza Nur, anılarında Cumhuriyet’in ilanına ve Hilafet ’in kaldırılmasına kendisinin karar verdiğini yazıyor; ”…Mustafa Kemal benim fikirlerimi dinleyip bu işlere girişti” bile diyebiliyordu. Ama asıl şaşırtıcı ve çarpıtılmış bilgiler Aziz Atatürk’ün cinsel hayatı ile ilgili hususlardaydı. Bu bilgiler Anti – Atatürkçüler için bulunmaz bir fırsattı. Anıların tamamını okuyanlar Doktor Rıza Nur’un fazlaca kalem oynattığını fark edince ortaya attığı iddialar kendiliğinden çürüdü. (Bu konun ayrıntılarıyla ilgilenenlere Turgut Özakman’ın Rıza Nur hakkındaki incelemesini salık veririm. (Bakınız: Orhan Koloğlu, ”Kim Bu? Mustafa Kemal”, Boyut Kitapları, 2001, 5.Baskı, sayfa:255)

Meclis’in Saltanatı Kaldıran Kararı (1 Kasım 1922);

Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları 30 Ağustos’taki Büyük Zafer’in ardından Anadolu’yu işgalci Yunan birliklerinden temizlemiş, 9 Eylül’de İzmir’i kurtarılmıştı.

Artık zaferin tescil edilip sınırların belirlenmesini sağlayacak barış konferansının toplanması bekleniyordu…

Sultan Vahdettin’in yaşlı sadrazamı Tevfik Paşa, 17 Ekim’de oğlu ve Sultan Vahdettin’in sabık damadı İsmail Hakkı Bey vasıtası ile Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf gönderdi. Telgrafında barış konferansının yakında toplanacağını söylüyor, konferansa katılacak olan Ankara ve İstanbul heyetleri arasında görüş birliği sağlanması maksadıyla Mustafa Kemal’in görevlendireceği bir yetkilinin İstanbul’a gelmesini istiyordu.

Mustafa Kemal Paşa, Sadrazam Tevfik Paşa’ya gönderdiği cevabi telgrafında Türkiye’nin tek temsilcisinin Büyük Millet Meclisi olduğunu hatırlattı ve hiçbir yetkisi bulunmayan İstanbul Hükümeti’nin konferanstan uzak durmasını istedi.

Telgraf, Ankara’nın İstanbul’daki temsilcisi ve Kızılay’ın mümessili Hamid Bey vasıtası ile gönderilmişti ama Tevfik Paşa’nın eline geçmediğinden olacak, Paşa 29 Ekim 1922’de Ankara’ya bir başka telgraf daha yolladı. Telgrafta:

…“Tevfik Paşa, Babıali’nin konferansa katılmamasının devletin altı asırlık tarihi hüviyetinin çökmesi manasına geleceğini ileri sürüyor, Ankara ile beraber hareket etmek istediklerini ifade ediyor ve Mustafa Kemal Paşa’nın görevlendireceği bir kişinin İstanbul’a yollanması halinde İstanbul Hükümeti’nin bir yetkilisinin Ankara’ya gönderebileceğini” yazıyordu.

Ankara, Tevfik Paşa’nın telgraflarını bardağı taşıran son damla ve bir küstahlık olarak gördü ve senelerdir özlenen barış için yapılan hazırlıklar saltanatın sonunu getirdi.

Konu, Büyük Millet Meclisi’nin 30 Ekim 1922’deki toplantısının üçüncü celsesinde ele alındı ve kürsüye gelen milletvekilleri Sultan Vahdettin ile İstanbul Hükümeti hakkında İstiklal Harbi boyunca kullanmamaya özen gösterdikleri son derece ağır ifadeler sarf edip ardarda önerge verdiler.

Mesela, Diyarbakır Mebusu Hacı Şükrü Bey, Başkanlığa bir takrir verdi; “telgrafı gönderenlerin başta Sultan Vahdettin olmak üzere besmele ile taşlanmalarını teklif” etti.

Ardından, İstanbul Mebusu Neşet Bey;

”Derhal bir İstiklal Mahkemesi kurularak İstanbul’da kendilerine ‘hükümet’ adını veren şahısların cezalandırılmalarını” istedi.

Burdur Mebusu İsmail SubhiSoysallı da, ”Barış konferansına Türkiye Büyük Millet Meclisi dışından katılmak isteyenlere Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na göre şiddetle ceza görmelerini talep” etti.

Oturuma başkanlık eden Mustafa Kemal Paşa aynı konuda önergeleri beraberce oya koydu ve kabul edildiklerini duyurdu…

Meclis, Sultan Vahidettin ile hükümetini yargılamaya karar vermiş fakat muhakemenin şeklini ileriye bırakmıştı ve yargılama konusu Meclis’te bir daha ele alınmadı. Meclis Başkanlığı’na o sırada, altında 79 imza bulunan altı maddelik bir başka önerge daha verildi…

Sinop Mebusu Dr. Rıza Nur ve arkadaşları tarafından hazırlanmış önerge de Osmanlı İmparatorluğu ile padişahlık makamının tarihe intikal ettiği ve yeni Türkiye Hükümeti’nin İmparatorluğun varisi olduğu söyleniyor ama hilafet makamına dokunulmuyordu.

Altı asırlık imparatorluğun tarihin sayfalarına doğru süzülmesi, işte bu metnin ortaya konulmasıyla başladı.

Önerge hakkında 136 milletvekili oy kullandı  ve 13 kabul, iki red, iki de çekimser oy çıktı. Ama kabul için 25 oy daha gerekiyordu ve önergenin iki gün sonra, 1 Kasım  1922’de yapılacak toplantıda tekrar oylanmasına karar verildi.

1 Kasım’da, Rıza Nur ve arkadaşları, daha önce verdikleri önergenin “Türkiye Hükümeti hakk-ı meşruu olan Makam-ı Hilafeti esir bulunduğu ecnebiler elinden kurtaracaktır” şeklindeki altıncı maddesinin “Hilafet Türkler’e, Hanedan-ı Âl-i Osman’a aittir. Türkiye Devleti makam-ı hilâfetin istinatgâhıdır. Halifeliğe Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bu hanedanın ilmen ve ahlaken eslâh ve erşed olanı intihap olunur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, hakk-ı meşruu olan makam-ı hilâfeti esir bulunduğu ecnebiler elinden kurtaracaktır.” Şeklinde değiştirilmesini teklif ettiler.

Oturum devam ederken Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey ile arkadaşları da aynı konuda iki maddelik bir başka önerge verdiler.

Söz alan Mustafa Kemal Paşa uzun bir konuşma yaptı, hilafetin tarihinden bahsetti, hilafet ile saltanatın ayrılabileceğini, hilafetin 1258’de Bağdat’ı işgal eden Hulâgû’nun Abbasi Halifesi Mu’tasım’ı idam etmesi üzerine fiilen ortadan kalktığını ama 1517’de Mısır’ı zapt eden Yavuz Sultan Selim’in orada Halife unvanını taşıyan bir mülteciye önem vermesi üzerine devam ettiğini söyledi; Sultan Vahidettin ile İstanbul Hükümeti’nin aleyhinde son derece ağır sözler kullandı.

Bu konuşmanın ardından Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey ile Rıza Nur ve arkadaşlarının önergeleri birleştirmeleri için Şer’iye, Adiliye ve Kanun-ı Esasi Encümenleri’ne yani bir karma komisyona gönderildi.

Ancak, Şer’iye Encümeni’ne maensup hocaların hilafetin saltanattan ayrılamayacağını iddia etmeleri üzerine Mustafa Kemal, Komisyon Başkanı Hoca Müfid Efendi’den söz alarak önündeki sıranı üstüne çıktı ve meşhur konuşmasını yaptı:

-…”Efendim, hâkimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye ilim icabıdır diye, müzakere ile münakaşa ile verilmez. Hâkimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk milletinin hâkimiyet ve saltanatına vâzıülyed olmuşlardı: bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdi. Şimdi de Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hâkimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzuubahis olan millete saltanatını, hâkimiyetin bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesel zaten emri vaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemehâl olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde yine hakikat, usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.” (Nutuk, Gazi Mustafa Kemal Tarafından, Devlet Matbaası, İstanbul 1934, cild: 2, Sf: 186).

Komisyon, hükümet ve muhalefet tarafından hazırlanmış iki ayrı önergeyi işte bu konuşmadan sonra ciddiyetle ele aldı. Rıza Nur’un önergesinin esbâb-ı mûcibesi, yani gerekçesi üzerinde bazı değişiklikler yapıldı. Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey ile arkadaşlarının önergesi üzerinde de yine küçük değişikliklere gidildi; ilk önergenin gerekçesi ile ikinci önerge birleştirilerek tek bir metin haline getirildi ve bu yeni metin, Genel Kurul’da “Taçlı hain, “Vehimeddin”, Allah kahretsin!” sedalarıyla kabul edildi.

Dr. Rıza Nur ve Arkadaşlarının Saltanatın Kaldırılması İçin Verdikleri Önerge:

B.M. Meclisi Riyaseti’ne

Birkaç asırdır saray ve Bâbıâli’nin cehalet ve sefâheti yüzünden devlet ve millet azim felâketler içinde müthiş bir surette çalkalandıktan sonra nihayet hufre-i inkıraza atılmış bulunduğu bir anda Osmanlı İmparatorluğu’nun müessis ve sahib-i hakikisi olan Türk Milleti, Anadolu’da hem harici düşmanlarına karşı kıyam etmiş ve hem de o düşmanlarla birleşip millet aleyhine harekete gelmiş olan saray ve Bâbıâli aleyhine mücahedeye atılarak Ankara’da Büyük Millet Meclisi ve onun hükümet ordularını bi’t-teşkil harici düşmanın saray ve Bâbıâli ile fiilen ve müsellâhan ve malûm müşkilat-ı şedide ve mahrumiyet-i elime içinde cidâle girişmiş ve bugünkü halâs gününe vâsıl olmuştur.

Türk Milleti saray ve Bâbıâli’nin hıyanetini gördüğü zaman Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nu ısdâr ederek onun birinci maddesiyle hâkimiyeti padişahtan alıp bizzat millete ve ikinci maddesiyle de icraî ve teşriî kuvvetleri onun yed-i kudretine vermiştir. Yedinci maddeyle harp ilânı, sulh akdi gibi bütün hukuk-ı hükümraniyi milletin neefsindecem’eylemiştir.

Binaenaleyh, o zamandan beri eski Osmanlı İmparatorluğu münhedim olup yerine yeni ve milli bir Türkiye Devleti, yine o zamandan beri padişah merfu’ olup yerine Büyük Millet Meclisi kaim olmuştur. Yani, bugün İstanbul’da bulunan hey’et mevcudiyetini usulen himaye edecek hiçbir meşru ve gayrıecnebi kuvvete, müzaheret-i milliyeye malik olmayıp zıll-ı zâil halindedir.

Millet eski (otokrat)hükümet-i şahsiye ve saray halkı ve etrafının sefahati esası üzerine müesses bir saltanat yerine asıl halk kitlesinin ve köylünün hukukunu himaye ve saadetini tekeffül eden bir halk hükümeti idaresi tesis ve vazetmiştir. Hal böyle iken İstanbul’da düşmanlar ile teşrik-i mesai etmiş olanların el’en hukuk-ı hilâfet ve saltanat ve hukuk-ı hanedandan bahseylemelerini görmekle müstağrak-ı hayret bulunuyoruz. Tevfik Paşa’nın telgrafı kadar garip ve acîp ve hilaf-ı ma-vak’a bir vesika tarihte nadir görülmüş şeylerdendir. Büyük Millet Meclisi’nin bana cevap vermesini, binaenaleyh berveçh-i âti kararın ittihazını talep ederiz:

1.Osmanlı İmparatorluğu otokrasi sistemiyle beraber münkariz olmuştur.

2.Türkiye Devleti namiyle genç, dinç, milli halk hükümeti esasları üzerine müesses Büyük Millet Meclisi Hükümeti teşekkül etmiştir.

3.Yeni Türkiye Hükümeti münkariz Osmanlı İmparatorluğu yerine kaim olup onun hudud-ı millî dâhilinde yegâne vârisidir.

4.Teşkilât-ı Esasiye Kanunu ile hukuk-ı hükümrani milletin nefsine verildiğinden, İstanbul’daki padişahlık mâdum ve tarihe müntakildir.

5.İstanbul’da meşru bir hükümet mevcut olmayıp İstanbul ve civarı da Büyük Millet Meclisi’ne aittir. Binaenaleyh oraların umur-ı idaresi de Büyük Millet Meclisi memurlarına tevdi edilmelidir.

6.Türkiye Hükümeti hakk-ı meşruu olan Makam-ı Hilafeti esir bulunduğu ecnebiler elinden kurtaracaktır.

Sinop, Dr. Rıza Nur Kastamonu, Besim                                                                                                                                Bayezid, Âtıf Urfa, Ali Saib                                                                                                                                                               Diyarbakır, Ali Şükrü Ergani, Mehmed EminMenteşe, Tevfik Rüşdü Karahisar-ı Sahib, Mustafa Hulûsi            Gaziantep, Kılıç Ali Siverek, Mustafa Lütfi                                                                                                                          İstanbul, Ali Fethi Genç, Şeyh Fikri Muş, Ahmed Hamdi Muş, İlyas, Sami Menteşe, Edhem Menteşe, Ahmed Sadeddin Bolu, Hilmi Ankara, Şemseddin                                                                                                             Burdur, İsmail Subhi Mardin, Esad Dersim, Diyap Ağa Hakkâri, Mazhar Müfid Saruhan, Avni Aydın, Tahsin Gaziantep, Yasin Gelibolu, Celâl Nuri Adana, Zamir Ertuğrul, Necibİstanbul, Numan Eskişehir, Halil İbrahim Bolu, Şükrü Çorum, Sıddık Kastamonu, Adülkadir Kemali Tokat, Rıfat Çorum, Haşim Kozan, Dr. Fikret Kastamonu, Besim Karahisar-ı Sahib, Ali Siird, Necmeddin Isparta, Tahir Çorum, Hâşim Diyarbakır, FevziKonya, Refik Genç, Ali Yavuz Siird, Kadri Karahisar-ı Şarki, Memduh Bolu, Cevad Abbas Edirne, Kâzım Karabekir  Bolu, Nuri İstanbul, Dr. Adnan                                                                     Gümşhane, Mehmed Ruşen Batum, AhmedÂkif  Van, Hakkı Mardin, Derviş Siird, Hacı Nuri Maraş, Rüşdü Antalya, Râsih Sivas, Hüseyin Rauf  Yozgat, Sırrı Elâziz, Hüseyin  Kozan, Hüseyin Avni Diyarbakır, Kadri Konya, Kâzım Hüsnü Antalya, Hamdullah Suphi Gaziantep, Ragıp Saruhan, İbrahim Süreyya Üsküdar, Neşet Karesi, Mehmed Vehbi                                                                          Kozan, Mustafa Cebelibereket, Faik Bolu, Fuad Kayseri, Sabit İçel, Ali Ergani, Hakkı Bursa, Operatör Emin Kırşehir, Sadık İzmir, Yunus Nadi Adana, Mehmed Kayseri, Âtıf Kars, Cavid Gaziantep, Hafız Şahin ANKARA MUSTAFA KEMAL Sinop, Mehmet Şevket

Hüseyin Avni Bey İle Arkadaşlarının Saltanatın Kaldırılması İçin Verdikleri Önerge:

Ankara

1 Teşrinsanî 1338

Riyeset-i Celile’ye

Esbâb-ı mûcibesi şifahen arz olunacak olan mevadd-ı âtiyyenin kabulünü teklif eyleriz

1.Teşkilât-ı Esasiye Kanunu ile Türkiye halkı, hukuk-ı ve hükümrânisinimümesssil-i hakikisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin şahsiyet-i mâneviyesinde gayrıkabil-i terk ve ferağ olmak üzere temsile ve bilfiil isti’male ve irade-i milliyeye istinad etmeyen hiçbir kuvvet ve hey’eti tanımamaya karar verdiği cihetle Misak-ı Milli hudutları dahilinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nden başka şekl-i hükümettanıımaz. 16 Mart 336’dan itibaren hâkimiyet-i şahsiyyeye müstenid olan İstanbul’daki şekl-i hükümet tarihe müntakil addetmiştir.

2.Hilâfet, Türkiye Devleti’ne ve Hanedan-ı Âl-i Osman’a ait olup halifeliğe Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bilâhare evlâdiyet usulüyle intikal etmek üzere bu hanedanın ilmen ve ahlâken erşed ve eslâh olanı hey’et-i mezküreninsülüsan ekseriyet-i ârâsiyle intihap olunur.

Makam-ı hilafetin istinadgâhı, ancak Türkiye Devleti’dir.

Erzurum, Hüseyin Avni Malatya, Hacı Karib Şükrü Mersin, Selâhaddin Siverek, Sırrı İzmit, Sırrı Sinop, Hakkı Hâmi Kastamonu, Besim Bayezid, Atıf Erzurum, Süleyman Necati Mersin, Yusuf Ziya Canik, Süleyman Erzincan, Hüseyin Yozgat, Fezzaz Âli Canik, Şükrü Malatya, Sıdkı Kayseri, Osman Zeki Lazistan, Osman Sivas, Vâsıf Ergani, Sırrı Karahisar-ı Sahip, Ömer Lütfi Isparta, Nadir Dersim, Mustafa Erzurum, İsmail Yozgat, Bahri Karahisar-ı Sahib, Mehmed Çorum, Sıdkı

Büyük Millet Meclisi’nin Osmanlı İmparatorluğu İle Saltanat’a Son Veren kararı:

Birkaç asırdır saray ve Bâbıâli’nin cehalet sefâheti yüzünden devlet azim felâketler içinde müthiş bir surette çalkalandıktan sonra nihayet tarihe intikal etmiş bulunduğu bir anda Osmanlı İmparatorluğu’nun müessisi ve sahib-i hakikisi olan Türk Milleti, Anadolu’da hem harici düşmanlarına karşı kıyâm etmiş, hem de o düşmanlarla birleşip millet aleyhine harekete gelmiş olan saray ve Bâbıâli aleyhine mücahedeye atılarak Türkiye’de Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti ve ordularını bi’t-teşkil harici düşmanlar, saray ve Bâbıâli ile fiilen ve misellâhan ve malûm müşkilât-ı şedide ve mahrumiyet-i elîme içinde cidâle girişmiş, bugünkü halâs gününe vasıl olmuştur.

Türkiye Milleti saray ve Bâbıâli’nin hıyanetini gördüğü zaman Teşkilât-ı Esasiye kanunu’nuısdâr ederek onun birinci maddesiyle hâkimeyeti padişahtan alıp bizzat millete ve ikinci maddesiyle icrai ve teşriî kuvvetleri onun yed-i kudretine vermiştir. Yedinci madde ile de harp ilânı, sulh akdi gibi bütün hukuk-ı hükümrâniyi milletin nefsinde cem’ eylemiştir.

Binaenaleyh; o zamandan beri eski Osmanlı İmparatorluğu tarihe intikal edip yerine yeni ve millî bir Türkiye Devleti, yine o zamandan beri padişahlık merfü olup yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi kaim olmuştur. Yani bugün İstanbul’da bulunan hey’et mevcudiyetini usulen himaye edecek hiçbir meşru ve gayrıecnebi kuvvete ve müzaheret-i milliyeye malik olmayıp bir zıll-ı zâil halindedir. Millet şahsi hükümranlık ve saray halkı ve etrafının sefaheti esası üzerine müesses bir saltanat yerine asıl halk kütlesinin ve köylünün hukukunu himaye ve saadetini tekeffül eden bir halk hükümeti idaresi tesis ve vazetmiştir.

Hal böyle iken, İstanbul’da düşmanlarla teşrik-i mesai etmiş olanların el’an hukuk-ı hilâfet ve saltanat ve hukuk-ı hanedandan bahseylemlerini görmekle müstağrak-ı hayret bulunuyoruz. Tevfik Paşa’nın telgrafı kadar garip ve acîb ve hilâf-ı mâ-vâk’a bir vesika tarihte nadir görülmüştür. Binaenaleyh, Türkiye Büyük Millet Meclisibervech-i âtîmevaddı neşir ve ilâna karar vermiştir:

1.Teşkilât-ı Esasiye Kanunu ile Türkiye halkı, hukuk-ı hâkimiyet ve hükümrânisini mümessil-i hakikisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin şahsiyet-i mâneviyesindegayrıkabil-i terk ve tecezzi ve ferağ olmak üzere temsile ve bilfiil isti’male ve irade-i milliyeyeistinad etmeyen hiçbir kuvvet ve hey’eti tanımamaya karar verdiği cihetle Misak-ı Milli hudutları dahilinde Türkiye Büyük Millet Meclisi  Hükümeti’nden başka şekl-i hükümeti tanımaz. Binaenaleyh, Türkiye halkı hâkimiyet-i şahsiyeyemüstenid olan İstanbul’daki şekl-i hükümeti 16 Mart 336’dan itibaren ve ebediyyen tarihe müntakil addetmiştir.

2.Hilâfet, Hanedan-ı Âl-i Osman’a ait olup halifeliğe Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bu hanedanın ilmen ve ahlâken erşed ve eslâh olanı intihap olunur.

Türkiye Devleti, makam-ı hilâfetin istinatgâhıdır. (Bakınız: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi”, Üçüncü İçtima Senesi, yirmi dördüncü cild, sayfa:327-328)

Sultan Vahdettin’i Hilâfetten Hal’eden Fetva (18 Kasım 1922):

Minhu’t-tevfik

Bu mes’eledeEimme-i Hanefiyye’den cevap ne veçhiledir?

İmam-ı Müslümîn olan zeyd düşmanının umum Müslimîn aleyhinde mucib-i mahv olan tekâlif-i şedîdesinibilâ zaruret kabul ile Hukuk-ı İslamiye’yi müdafaadan aczini ızhar ve Müslimîn’in müdafaa-i mücahedelerinde düşmana muvakatlaMüslimîn’in ihtilâl ve intikâsını mucip harekâta fiilen teşebbüs ve harekât-ı ihtilalkârâneye devam ve ısrar ve badehu ecnebi himayesine iltica ederek Makam-ı Hilfet’i terk ve firar ile Hilâfet’ten bilfiil feragat etmekle şer’an münhali’ olur mu?

El- cevabAllahu âlem bi’s-sevab Olur

Ketebehu’l-fakîrafaanhü’l-ganî  Mehmet Vehbi

Bu surette hukuk ve menafi-i İslâmiye’yisıyaneten Makam-ı Hilâfet’e lâyık bir zata erbâb-ı hall ve akd tarafından biat olunmak vacip olur mu?

El- cevabAllahu âlem bi’s-sevab Olur

Ketebehu’l-fakîrafaanhü’l-ganî Mehmet Vehbi

Müttefikan kabul olunmuştur / 18 Teşrinsanî 338  Saat: 6, Dakika: 15

Kâtip Van Mebusu Hakkı

Atatürk diyor ki;

-…”Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin ordusu, istilâlar yapmak veya saltanatlar yıkmak veya saltanatlar kurmak için şunun bunun elinde ihtiras âleti olmaktan uzaktır. İnsanca ve müstakil yaşamaktan başka gayesi olmayan milletin, aynı ülkü ile duygulanmış ve yalnız onun emrine tâbi ve sadık öz evlatlarından oluşmuş muhterem ve kuvvetli bir topluluktur. (1922, Atatürk’ün Söylev Demeçleri. I, Sayfa:239)”

-…”Yeni Türkiye Devleti’nde saltanat, millettedir.”