1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) ve Berlin Kongresi

Avrupalı devletler arasında Almanya’nın Avrupa’da bir güç olarak sahneye çıkmasıyla sömürgecilik yarışı hız kazandı.

Avrupalılar için büyük güç olmanın yolu ülkeleri dışındaki bölgelere saldırıp sömürgeleştirmekten geçiyordu. Bu amaçlarını gerçekleştirmenin önünde engel olarak gördükleri devletlerden biri de Osmanlı Devleti’ydi. Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü 1856’dan beri savunan Avrupalı devletler, 1871’den sonra bu siyasetlerini terk edip Şark Meselesi’nden kendileri için pay çıkarmaya çalıştılar.

İstanbul Konferansı öncesinde 1871’de Rusya’nın Paris Barış Anlaşması’nı tanımadığını ilân etmesi Rus tehlikesini tekrar gündeme getirdi. Rusya bu dönemde, Balkan topluluklarını, bir çatı altında toplamayı amaçlayan Panslavizm politikaları doğrultusunda onları Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmaya devam ediyordu.

Rusya’nın bu çabaları 1875’te Bosna-Hersek İsyanı ve 1876’da Bulgar İsyanı’nın çıkmasına neden oldu. Balkanlar’da bu gelişmeler yaşanırken II. Abdülhamit tahta geçmişti. Sırp ve Karadağ isyanları ise devam etmekteydi. Bu isyanlar Osmanlı- Rus savaşlarının adeta ayak sesi oldu. Osmanlı Devleti, Sırp İsyanı’nı başarıyla bastırdı ve Balkanlar’da kontrolü yeniden sağladı. Bu durum karşısında Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti aleyhine propaganda faaliyetlerine girişti. 1876’da Balkanlar’daki bu gelişmelerin görüşülmesi amacıyla İstanbul’da bir konferans düzenlenmesi kararlaştırıldı. İstanbul Konferansı (Tersane Konferansı) başladığı esnada Osmanlı Devleti I. Meşrutiyeti ilan etti.

Osmanlı Devleti’nin buradaki amaçlarından biri de azınlıklarla ilgili olumsuz bir kararın çıkmasına engel olmaktı. Konferansa katılan devletler (İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya, Almanya ve İtalya) I. Meşrutiyet’in ilanını ciddiye almadığı gibi Sırbistan ve Karadağ’ın topraklarının genişletilmesini talep ettiler. Ayrıca Osmanlı Devleti’nden Bosna-Hersek ve Bulgaristan’da özerk yönetimler kurulmasını istediler. Osmanlı Devleti bu taleplerin hiçbirini kabul etmedi. İstanbul Konferansı kararlarını Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmek için Rusya birtakım girişimlerde bulundu.

İstanbul (Tersane) Konferansı’na katılan temsilciler (temsilî)
İstanbul (Tersane) Konferansı’na katılan temsilciler (temsilî)

İstanbul Konferansı’na katılan devletler Londra’da yeni bir protokol imzaladı. Protokolün içeriğinde kabul edilmesi imkân dâhilinde olmayan taleplerin bulunmasından ötürü Osmanlı Devleti, 1877’de Londra Protokolü’nü reddetti. Londra Protokolü’nün Osmanlı Devleti tarafından reddedilmesi savaş için Rusya’ya bir bahane oldu. Rusya, bu olaydan bir gün sonra genel seferberlik ilân etti. Prens Mençikof 1877’de  Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı savaş kararını bir beyanname ile Avrupa’ya bildirdi.

Prens Mençikof (temsilî)
Prens Mençikof (temsilî)

Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki güvenlik sorunlarını çözemediği ve Hristiyanların durumunu düzenleme konusunda Avrupalı devletlerin tavsiyelerini yerine getirmek istemediği bahanesi ileri sürdü. Rusya ile diplomatik ilişkilerin kesildiği gün 23 Nisan’da Rusya, Osmanlı Devleti ile savaş hâlinde olduğunu dünyaya ilan etti.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı , Rumi takvimin 1293 senesinde cereyan etmesinden dolayı bu savaş, 93 Harbi adıyla anıldı. II. Abdülhamit savaş öncesinde asker sayımı yaptırarak ordunun ihtiyaçlarını tespit etti. Osmanlı ordusunun mevcudu 490 bindi. Ordu içerisinde eğitimini tamamlayan asker sayısı 150 bin civarındayken geri kalan güçler eğitimi tamamlamamış olan redif birliklerinden oluşmaktaydı. Orduda subay kadrosu sayısının az olması ve teknik donanım yetersizliği gibi sorunlar da vardı. Rus ordusu ise Balkanlar’da 250 bin Kuzeydoğu Anadolu’da ise 160 bin civarındaydı. Öte yandan Romanya’dan 60 binden fazla bir güç Rus ordusuna katıldığı gibi Sırplar da Ruslara yardım ediyordu.Bu nedenlerden dolayı Osmanlı ordusu kendisinden sayı ve silah bakımından fazla olan Rus ordusu ile savaşmak zorunda kaldı.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı başlamadan önce 1856 Paris Antlaşması’nı bozmak istemeyen Osmanlı Devleti, Tuna Nehri boyunca bir savunma hattı oluşturdu. Bu hat üzerindeki savunma merkezlerinin birbirlerine uzak olması, gerektiği anda toplu hareket etmeyi zorlaştıran bir neden oldu. Kuzeydoğu Anadolu’da da Kafkaslar üzerinden gelecek bir saldırıya karşılık ayrı bir savunma hattı kuruldu. Baltık Denizi üzerinden Akdeniz’e oradan da Ege’ye gelebilecek muhtemel Rus donanmasını engellemek amacıyla Çanakkale Boğazı’na torpil döküldü.

İstanbul Boğazı için böyle bir hazırlık yapılmadı çünkü Karadeniz’de kuvvetli bir Osmanlı donanması vardı ayrıca Rusların güçlü bir donanması yoktu. Çünkü Paris Antlaşması’yla Rusların Karadeniz’de donanma bulundurmaları engellenmişti. Rusya’nın savaş başlamadan önce asıl amacı Balkanlar’daki Slav topluluklarını denetimi altına alarak Boğazlar üzerinden Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaktı. Bir diğer amacı ise Batum, Kars, Ardahan ve Erzurum’u ele geçirip güneye, İskenderun yönünde Akdeniz’e inmekti.

1877’de Balkanlar üzerinden büyük bir saldırı başlatan Rus ordusu aynı anda Kuzeydoğu Anadolu’ya da yöneldi. Tuna Nehri’nin güneyine geçen Ruslar, Bulgaristan’a girdi ve buradaki Türk köylere yönelik büyük katliamlar yaptı. Ruslar ayrıca Bulgarları silahlandırarak yerel halka karşı kullanmaya başladı. Osmanlı Devleti bu gidişatı önlemek için tedbirler almaya çalıştı. Ordudaki asker sayısının arttırılması için İstanbul halkı gönüllü olarak askere alınmaya başlandı. Edirne halkından eli silah tutanlar orduya alındı. Süleyman Paşa komutasında Osmanlı ordusu Rusları, Şıpka Geçidi’nde durdurduğu gibi geri çekilmeye zorladı.

Balkanlar’ı aşmak isteyen Ruslar bu defa Plevne üzerinden saldırıya geçti. Plevne, Batı Bulgaristan ile Balkan geçitlerinin kavşağında olmasından ötürü stratejik açıdan önemli bir yerdi. Ruslar, Osman Paşa komutasında savunulan Plevne’ye iki defa saldırsalar da istedikleri başarıya ulaşamadı.

Gazi Osman Paşa (Temsili)
Gazi Osman Paşa (Temsili)

Rus ordusu geri çekilerek ağır kayıplar verdi. Rusya’dan gönderilen yeni yardımcı güçler ve Romanya askerlerinin katılımıyla güçlendirilen Rus ordusu üçüncü kez Plevne’ye saldırdı. Rus çarının bizzat katıldığı bu saldırıda Rus ordusu bir kez daha geri çekilmek zorunda kaldı. Plevne’yi saldırıyla alamayacağını anlayan Ruslar şehri kuşatma yoluna gitti. Soğuk ve kıtlıktan dolayı Osmanlı ordusunda kayıplar yaşanırken yeni güçlerle ordu takviye edilemedi. Askerî malzeme ve mühimmat sıkıntısı baş gösterdi.

Tüm bunların sonucunda Plevne’deki ordu ve halk yıpranmaya başladı. Rus başkomutanı, Osman Paşa’ya kahramanlığını öven bir mektup göndererek teslim olmasını teklif etmesine karşın Osman Paşa bu teklifi reddetti. Osmanlı ordusu bu kuşatma içinde yok olmaktansa bir yarma hareketiyle kuşatma çemberini aşmaya karar verdi 42 bin kişilik ordu gücü 72 topla; 130 bin Rus ve Romanya askerine ve 450 topa karşı savaştı. Üç kuşatma çemberinden ikisini bölmeyi başaran Osmanlı ordusu üçüncü çemberi aşamayınca teslim olmaya mecbur kaldı.

Plevne’de yaşanan bu gelişmelerden sonra Sırplar, Rusya’nın yanında Osmanlı Devleti’ne karşı savaş ilan etti. Rus ordusunun ilerleyişi devam etti ve 20 Ocak’ta Ruslar, Edirne’ye girdi. Sırplar ve Karadağlılar bu durumdan istifade ederek işgal ettikleri yerlerin sınırlarını genişletti. Doğu Anadolu’da Rus kuvvetleri Kars, Ardahan ve Doğubeyazıt üzerinden üç yönden harekete geçti. 20 Nisan’da Doğubeyazıt, 17 Mayıs’ta Ardahan düştü. Doğubeyazıt ve Ardahan’ı ele geçiren Ruslar bu defa Kars’a yöneldi. Kars yönünde takip edilen Rus ordusu Ahmet Muhtar Paşa’nın saldırısı sonucu beklenmedik bir yenilgi aldı. Bunun üzerine Ruslar geri çekilmek zorunda kaldı.

Ahmet Muhtar Paşa’ya ait güçler temmuz ayında Kars’a girdi. Muhtar Paşa’nın Kars civarında düzenlediği saldırılar Rus ordusunun ana güçlerine asıl darbeyi vuramadı. Çünkü Rusya’dan gönderilen yeni güçler karşısında Rus ordusu gücünü arttırırken Osmanlı ordusu da sayıca azalmaktaydı. Ekimde Ruslar yeni bir saldırı başlattı. Muhtar Paşa’ya bağlı ordu Erzurum’a çekildi. Erzurum’a geçen Osmanlı ordusunu takip eden Ruslar, 9 Kasım gecesi Aziziye Tabyasına hücum etti. Erzurum halkı şehrin müdafaasına bizzat katıldı. Kahraman bir Türk kadınının (Nene Hatun) teşviki ve ordu kuvvetlerinin de yardımıyla püskürtülen Rus ordusu Erzurum’a giremeden geri çekildi.

Ruslar, Erzurum ile Kars yolunu ellerinde tuttuğu için Kars’ı ikinci defa kuşattı. Bu defa kuşatma çemberini daraltan Ruslar şehrin kalesini devamlı top atışına tuttu. Kars halkının büyük direnişine rağmen 19 Kasım 1877’de Kars, Rusların eline geçti.

Kars Kalesi savunması (temsilî) (1878)
Kars Kalesi savunması (temsilî) (1878)

Kars’ın düşmesi üzerine Ruslar, bütün kuvvetleriyle Erzurum’u kuşatma imkânını elde etti fakat kış mevsimi geldiğinden böyle bir kuşatma gerçekleşmedi. Ruslar savaşın kesin sonucunu Balkanlar’da elde etmeyi düşünmüşlerdi ve bu amaçla harekete geçmişlerdi. Rusların Balkanlar’da ilerlemesi ve Edirne’ye kadar gelmeleri sonucunda Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kaldı.

93 Harbi başladığında İngiltere hariç neredeyse diğer tüm Avrupalı devletler tarafsızlığını ilan etmişlerdi. Osmanlı Devleti, Paris Antlaşması’nı imzalamış devletlere başvurarak barış için aracılık yapmalarını istedi. Avrupa’dan cevap gelmeyince Osmanlı Devleti İngiltere’ye müracaat etti.

İngiltere’nin ateşkesin sağlanmasında kısmi çabası olsa da Ruslar saldırılarına devam etti. Gerçekleştirilen görüşmeler neticesinde 1878’de ateşkes imzalandı. Ateşkes imzalandığında Rus ordusu Edirne işgaline başladı. Ateşkesin maddelerinin birinde Rusların İstanbul-Çatalca’ya kadar gelmelerinin kabulü, Rus ordusunun İstanbul kapılarına dayanması anlamına geliyordu. Bu durumdan fazlasıyla endişelenen Avrupalı devletler meseleye müdahil olmaya başladı. İngiltere, donanmasını Akdeniz’e gönderme kararı aldı.

Rusların Balkanlar’ı işgali Avusturya’yı da rahatsız etti ve Avusturya kendi coğrafyasındaki Slav kökenli halkların isyan edeceği endişesine kapıldı. Osmanlı-Rus Savaşı ’na Fransa ve İtalya daha ihtiyatlı davranarak çekimser kaldılar. İngiliz donanmasının İstanbul Boğazı’na geleceğinin Rusya’ya bildirilmesi üzerine Rusya, kamuoyuna İstanbul’un işgal edileceğini duyurdu. İki ateş arasında kalan Osmanlı Devleti, bu süreçte olağanüstü toplantılar düzenledi ve toplantılarda tüm seçenekler değerlendirildi. İngiliz donanması Bursa-Mudanya’ya gelmişti.

Ruslar da İstanbul’u işgal etme düşüncesinden vazgeçerek Ayastefanos’da (Yeşilköy) beklemeye başladı. Bir araya gelen Osmanlı ve Rus heyetleri 1878 Ayastefanos Antlaşması’nı imzalayarak savaşa son verdi. Ayastefanos Antlaşması’nın maddelerine göre Romanya, Sırbistan ve Karadağ’ın bağımsızlıkları tanınarak Osmanlı Devleti’nden ayrıldı. Büyük Bulgaristan Prensliği kurularak Osmanlı Devleti’ne bağlandı. Bosna-Hersek’in Rusya ve Avusturya tarafından ortaklaşa himaye edilmesine karar verildi.

Kars, Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt Rusya’ya bırakıldı. Girit, Teselya ve Arnavutluk’ta ıslahatların yapılması karar altına alındı. Şark Meselesi’ni Rusya’nın kendi çıkarlarına göre çözmesi Avrupalı devletlerinin yanında Balkan topluluklarının da tepkisine yol açtı. Sırbistan, Bosna-Hersek’i alamadığı için Makedonya topraklarını da ele geçiremedi. Makedonya toprakları antlaşma gereğince Bulgaristan’a verildi. Besarabya’yı Rusya’ya terk etmek zorunda kalan Romanya da mevcut durumdan hoşnut olmadı. Yunanistan ise Makedonya ile Teselya topraklarının kendisine verileceğini düşünürken beklenmedik bir ülke olarak kurulan Bulgaristan’a bu bölgelerin verilmesine karşı çıktı. Arnavutluk topraklarının Karadağ’a verilmesi Arnavut halkının öfkesine neden oldu. Öte yandan Bulgaristan’ın Rodop bölgesindeki Türkler, Ruslarla mücadele etmeye başladı. Özetle Rusya savaş sonrası konumunu güçlendirerek başarı elde etmiş olsa da bu hava kısa sürede Rusya aleyhine dönmeye başladı. Ayastefanos Antlaşması ile çıkarları zedelenen iki devlet Avusturya ile İngiltere oldu.

1870’te İtalya’nın 1871’de Almanya’nın siyasi birliklerini tamamlayarak tarih sahnesine çıkması neticesinde Avusturya bu iki devlete bir hayli toprak kaptırmıştı. Büyük devlet vasfını kaybetmek istemeyen Avusturya genişleme politikasını terk ederek Balkanlar’da ve Adriyatik Denizi çevresinde toprak ve nüfuz kazanmak yolunu seçti. Fakat Rusya’nın Ayastefanos Antlaşması’yla ortaya çıkardığı tablo Avusturya’nın bu planını boşa çıkarttı. Bu yüzden Avusturya kısa süre içinde bu antlaşmanın düzeltilerek yenilenmesini talep etti. Büyük Bulgaristan Prensliği’nin kurulmasıyla Rusya’nın Akdeniz’e adım atması ve Doğu Anadolu’da Rusya’nın Dicle-Fırat Havzası’na yaklaşması karşısında İngiltere duruma sessiz kalmadı.

Yunanistan’ın da Rusya’nın kontrolü altına gireceğinden emin olan İngiltere, Avusturya ile bir araya gelerek Ayastefanos Antlaşması’nın uluslararası bir konferansta ele alınması konusunda ortak karar aldı. İngilizler, Rusya’yı bu konferansı kabul etmeye zorlamak için Hindistan’dan getirdiği ordusunu Malta Adası’na yerleştirdi. Avusturya ve İngiltere’nin hızlı bir şekilde savaş hazırlığına yönelmesi Rusya’yı telaşlandırdı. Muhtemel bir savaşta İngiltere ve Avusturya’nın yanında Almanya, Osmanlı Devleti ve Romanya’nın da yer alması karşısında Rusya’nın pek de yapacak bir şeyi yoktu. Çünkü Rusya savaşlarda fazlasıyla can ve mal kaybı yaşadığı için büyük çapta bir savaşa girecek gücü de kalmamıştı. Rus halkı ve ordusu da yeni bir savaş istemiyordu.

Bu şartlar karşısında Rusya, Ayastefanos Antlaşması’nın gözden geçirilmesi yolunda yapılan teklifi kabul etti. Rusya, toplanacak kongrede, Paris Barış Antlaşması’nın esaslarının gündeme alınmasına, kesinlikle karşı çıktığını Avrupa’ya ilan etti. Bu karar, toplanacak kongreden önce ilgili devletler arasında gizli anlaşmaların yapılmasına sebep oldu. 30 Mayıs 1878’de İngiltere ve Rusya arasında gizli bir antlaşma yapıldı. Rusya’dan gizli tutulması şartıyla Avusturya ve İngiltere kendi aralarında gizli antlaşmalar yaptı. İngilizler ayrıca Osmanlı Devleti ile bir dizi görüşme gerçekleştirdi ve bazı önerilerde bulundu. İngiltere, Rus tehlikesinden Osmanlı Devleti’ni koruma amacıyla Kıbrıs Adası’na yerleşmek istedi.

Kıbrıs’ın işgali (temsilî)
Kıbrıs’ın işgali (temsilî)

Kıbrıs Adası, Doğu Akdeniz’in stratejik açıdan kritik bir noktasında bulunmaktaydı. Ada ayrıca İngiltere’nin Asya’daki sömürgelerine giden yol güzergâhı üzerinde bulunmaktaydı. İngilizlerin Kıbrıs’ı alması bu sayede kendileri açısından hayati bir öneme sahipti. 1878’de Kıbrıs Adası’na İngilizlerin gelmesine izin verildi. İngilizlerin geçici bir yerleşme olarak gösterdikleri bu girişim zamanla Kıbrıs’ın İngilizler tarafından işgaliyle sonuçlanacaktır.

İngilizlerin Kıbrıs Adası’na gelişi gizli tutularak Berlin Kongresi’nde kamuoyuna duyuruldu. İngilizlerin bu hamlesine en fazla karşı çıkan devlet Rusya oldu. Ayastefanos Antlaşması sonrası yapılması planlanan kongrenin Almanya’da toplanması kararlaştırıldı.