19. yüzyılda Osmanlı saha nesir eserleri
On dokuzuncu yüzyılda nesir, önceki yüzyıllarda başlayan gelişimini sürdürdü. Bu yüzyılda çeşitli türlerde yazılan nesir eserler arasında otobiyografi gibi eserler ön plana çıkmıştır. Otobiyografik türdeki eserler arasında tezkire geleneği, tezkire zenginliği ile önemini korumaktadır.
Bu yüzyılda da önceki yüzyıllara benzer biyografiler yazılmıştır. Ancak yeni denemelerde eleştirel bakış açısı ve üslup açısından bazı farklılıklar vardır.
Ondokuzuncu yüzyılda yazılan ilk tezkire Şefkat Tezkiresidir. Bu tezkirede I. Mahmud döneminden başlayarak yaklaşık 115 şairin şiirlerinden örnekler verilmiş ancak şairlerin takdimleri kısaltılmıştır. Hakkında kaynakların hemen hemen hiç bilgi vermediği Tevfik adlı bir kişinin hazırladığı Mukamet Terasim, 1591 yılından sonra yaşamış bazı şairlerin biyografileridir.
Daha önce Bağcı Ay adlı kitabında adı geçen Siholislam Arif Hikmet Bey’in Fakanofis Asaad Muhammed Afkandi’nin yazdığı kısa özgeçmişleri ve 16. yüzyıl sonu ile 19. yüzyıl başı arasında yaşamış bazı şairlerin şiirleri. Safa İndüz, Tazikir bu asrın zikredilmesi gereken yazarlarındandır. Her iki tez de eksiktir.
Eksikliklerine rağmen, Faten Daoud’un Hatem El-Asser’i on dokuzuncu yüzyılın en başarılı topluluğudur. Tezkire, 18. yüzyılda yazılan Salim ve Safayî Tezkirelerinin bir özeti olarak yazılmıştır. Faten Tzkeresi’nin avantajı, şairler hakkında bilgi vermeden önce şiirlerinden örnekler verilerek önceki biyografilerde kullanılan yöntemin değişmiş olmasıdır. Geçmiş yüzyıllara ait biyografilerde de hatırlanacağı gibi önce kişi tanıtılır, ardından o kişinin davranışlarından örnekler verilir. Bu sürüm İstanbul’da yayınlandı. Mehmet Tevfik’in İstanbul’da neşredilen Kaveli Şwara’sı, Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1893 yılına kadar yaşamış şairleri toplamayı amaçlasa da D harfi (dal) içinde kalan yarım kalmış bir teskeredir. Tevfik, eserinde önce şair, padişah ve şehzadelerden bahsetmiş, ardından kronolojik sırayı takip etmeden bazı şairlere yer vermiştir. Bu yüzyılda adı anılması gereken son biyografi yazarı Ali Enver’i yazan Samhanemi Edib’dir. Eser, Didi Tzkeresi’nin sırlarının bir özeti niteliğindedir. İstanbul’da basılmıştır.
Ondokuzuncu yüzyılda, yukarıda sunulan otobiyografik eserlerin yanı sıra başka otobiyografik eserler de yazılmıştır. Eski Türk edebiyatı araştırmalarında kaynak eser olarak kullanmamız açısından önem arz eden söz konusu biyografik eserler, Muallem Naji’nin Kyomeen Rekazid Mahaniud Akram’ın Şairleri, Şairleri ve Osmanlıları ile Mehmet Surya’nın Sakil Osmani’sinden birkaçıdır. Faiq Rashad’ın atalarıdır.
Rekazid Mahmud Akram, küçük bir eser olan birkaç Kodima şairinde 11 eski şairi sunuyor. Eser 1305 yılında İstanbul’da basılmıştır. Naci hocaya ait Osmanlı Şairleri ve Kendilerini Öğretenler’de geçmişin şairleri ve yayıncıları tanıtılmaktadır. Osmanlı Şairleri Kitabı 1307’de İstanbul’da, Adı da 1308’de İstanbul’da yayınlandı. Tanınmış şair, yazar ve şahsiyetlerin 700 hayat hikayesi var.
Mehmet Surya tarafından hazırlanan Sicill-i Osmani veya Tezkiremi Meşâkir-i Osmaniyye, sadece edebiyatla ilgili kişilerin değil, Osmanlı döneminde her alanda tanınan kişilerin biyografilerini de içermektedir. Faiq Reşad’ın Eslaf’ında kadim edebiyatımızla ilgili 82 kişinin biyografisi bulunmaktadır.
19. yüzyıl biyografik eserleri arasında çeşitli devlet hizmet gruplarından kişilerin biyografilerinin verildiği biyografiler de vardır. Daha çok iş ve meslek biyografilerinden oluşan ve 18. yüzyılda yazılmaya başlanan bu eserlere 19. yüzyılda eklemeler yapılmıştır. Örneğin, Ahmed Rıfat’ın Ferdul al-Hadaq adlı eseri, 19. yüzyılın ilk yarısında sadrazam olan 24 kişinin biyografisini vermektedir. Ayrıca Şeyhülislam, reisülkütablar vb. gibi devlet görevlilerinin biyografilerini içeren aynı türden eserler yazılmıştır.
Ondokuzuncu yüzyılın çoğu tarihi, tarihçi olarak atanmış kişiler tarafından yazıldı ve bildiğimiz gibi tarihçiler, gündelik olayları eleştirmeden yazan hükümet görevlileriydi. Herhangi bir eleştiri olmamasına rağmen tarihçilerin bulundukları dönem için hazırladıkları tarihler, o dönemin olaylarını anlatan önemli kaynaklardır. Ayrıca bu tarihler ait oldukları yüzyılın edebiyatı hakkında da bilgi vermektedir.
Yüzyılın başında tarihçiliğe atanan Mutarsim Osum, dönemin dil ve edebiyatla da ilgilenen ilim adamlarından biridir. Tarıkh Asım’ın yazımı ve yayımı tarihinde on sekizinci yüzyılın sonu ile on dokuzuncu yüzyılın başında meydana gelen olayları anlatır.
Bu yüzyılda yazılan bir başka tarih de Cenizadehullah’a ait dört ciltlik Atallah Tarihi’dir. Yüzyıl tarihleri arasında verdiği doğru ve kapsamlı bilgilerden dolayı Hz.
20. yüzyılda da kaynak eserler arasında önemini koruyan Cevdet’in tarihi, öncelikle anılması gereken bir tarihtir. Tarîh-i Cevdet, Osman Gazi ile başlayıp 1825 yılına kadar uzanan 12 cilttir. Çeşitli tarihlerde neşredilmiş, Lütfi’nin Tarık Cevdet’ten sonra kaleme aldığı Tarık Cevdet’in yedinci cildinin ekidir. Tezâkir-i Cevdet Kısas-ı Enbiya ve Beiâgai-t Osmaniye, Cevdet Paşa Doğu kültürü içinde büyümüş ama Batı da bundan faydalanmıştır. Mesela Tarih-i Cevdet modern bir tarih anlayışıyla yazmıştır. 19. yüzyılda yazılan diğer tarihler arasında beş ciltlik Tayyarzâde Ata Tarihi’nin son iki cildi edebiyat tarihimiz açısından önemlidir.
On sekizinci yüzyılda yazılmaya başlayan elçilikler bu yüzyılda da önemini koruyarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Aralarında Lamheb Efendi’nin Fransız soyadını taşıyan, Seyyid Muhammed Rafi Efendi’nin İran Büyükelçiliği, Sami Efendi’nin Avrupa risalesi olmak üzere farklı yerlere giden bazı devlet adamları elçiliğe elçi olarak yazdılar. yazılı.
On dokuzuncu yüzyıl düzyazı dilleri, birkaçı dışında genellikle ağırdı. Uzun, seçilmiş cümleler sanatsal ifadenin bir parçası olarak kullanılmaya devam ediyor. Ancak bu yüzyılda nesir dilini anlaşılır kılmak için yapılan çalışmalar da bulunmaktadır. Nesirde sadeleştirme ihtiyacı on dokuzuncu yüzyılda ortaya çıkmış olsa da süslü nesir geleneğini devam ettiren yazarların sayısı az değildir. Ama önemli olan on dokuzuncu yüzyılda herkesin anlayabileceği şekilde yazmak giderek daha güçlü bir eğitim haline geldi. Gazeteciliğin başlaması sadeleşme eğiliminin artmasında önemli bir etkendir. Çünkü sadeleştirme resmi dil ile başlar ve uzantısı gazetenin dilidir. 1832’de kurulan Tercüme Odası, özellikle entelektüeller arasında Batı’dan gelen kelimeleri günlük dile sokmada etkili oldu.
“Örgüt literatüründe kaplinler, ilk gazeteler ve gazetecilik”
[wpcin-random-posts]