Avrupa Birliği uyum yasaları ve uluslararası sözleşmelerin gereği olarak 2000’li yıllardan itibaren kadın örgütlerinin çabalarıyla yasalarda yer alan kadın-erkek eşitliğine aykırı hükümler değiştirilmeye çalışılmıştır. Ev içi şiddet, 1980’li yılların sonlarında kadın hareketi mücadelesinin etkisi ile tartışılmaya başlanmadan önce aile içi/özel alana ait mesele olarak görülmekte ve konunun sadece eşleri ilgilendirdiği kabul edilmekteydi. ‘Özel olan politiktir’ söylemiyle aile içi şiddetin bir suç olduğu, bunu işleyenlerin cezalandırılması gerektiği kamuoyunda yer bulmuş ve ilk kadın danışma merkezlerinin ve ardından sığınma evlerinin açılmasıyla ev içi şiddetle gerçek anlamda bir mücadele süreci başlamıştır. 1990’lı yıllarda ivmelenen kadın hareketi mücadeleleri sonucunda, kadına karşı şiddeti düzenleyen ve amacı ev içi şiddet mağdurlarını korumak ve toplumda şiddettin yol açacağı zararlara engel olmak olan 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun, 1998 yılında yürürlüğe girmiştir. Ancak Kanun, kadını değil aileyi koruduğu, kadını birey olarak kabul etmediği, kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik hükümler içermediği ve usule ilişkin hükümlerin net olmaması gerekçeleriyle kadın örgütlerince eleştirilmiştir. 4320 sayılı Kanuna yönelik eleştirilere karşı 2007 yılında Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun yürürlüğe girmiş ancak bu kanun da resmî nikâhı olmayan birliktelikleri açıkça kapsamadığı, tedbir kararlarının uygulanmasının bazı sorunlara yol açacağı gerekçeleriyle yeterli görülmemiştir.
Türkiye’de artan kadın cinayetleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Opuz-Türkiye Davası’nda Türkiye aleyhine karar vermesinin de etkisiyle yeni bir kanun ihtiyacı gündeme gelmiştir. Sonuç olarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca, TBMM Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve 237 kadın örgütünden oluşan ‘Şiddete Son Kadın Platformu’ temsilcilerinin katılımıyla yeni bir kanun tasarısı çalışmalarına başlanmış ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 8 Mart 2012 tarihinde oybirliğiyle TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilmiş, 20 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 18 Ocak 2013 tarihindeyse Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği kabul edilmiştir. Kanunun amacı, ‘şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kişileri ve en temel insan hakkı olan yaşam hakkını korumak, kadın cinayetlerinin son bulması için kurumlararası işbirliğini sağlamak, şiddet uygulayan veya uygulama ihtimali bulunan kişileri rehabilite etmek’ olarak belirlenmiştir.
6284 sayılı kanun taslağı sürecine dâhil olan Şiddete Son Platformu genel hatlarıyla yeni yasanın çok daha kapsamlı ve olumlu düzenlemeler içerdiğini kabul etse de yeni yasayı ‘kadınlar için devrim’ niteliğinde görmemektedir. Yeni yasaya ilişkin temel bazı eleştirileri şu yöndedir: İlk olarak yasanın içeriğini de açık eden yasanın adına itiraz etmektedirler. Buna göre, bir yasanın amacı hem aileyi hem de aile içinde şiddet gören kadını korumak olamaz. Şiddetin kaynağı olan aile ile şiddetin yöneldiği kadını aynı mekanizmayla korumak mümkün değildir. Yine Meclis Genel Kurulu’nda yasa görüşülürken ‘şiddeti önleyelim derken aileyi dağıtmayalım’ yaklaşımı, kadınları aile içinde tutabilecek düzeyde şiddetsiz bir ortamın yaratılması arzusunun ifadesidir. Yine yasada, ısrarla vurgulanan ‘toplumsal cinsiyet’ tanımına yer verilmemiş ve Meclis Genel Kurulu’nda özel bir tercih olarak bu tanım yasa metninden tamamıyla çıkarılmıştır. Başka bir eleştiri de şiddet nedeniyle ilgili kurumlara başvurmuş kadınlara, hiçbir aşamada uzlaşma önerilemeyeceğine ilişkin düzenlemenin, Şiddete Son Platformu temsilcilerinin bütün ısrarlarına rağmen yasada yer almamış olmasıdır. Başka bir olumsuzluk yasada yeni bir düzenleme olarak sunulan ve ücreti bakanlıkça karşılanan kreş hakkının çalışan kadınlar için 2 ay, iş arayanlar için ise 4 ay olarak belirlenip meclis görüşmeleri sırasında iyice sınırlanmış olmasıdır. Benzer şekilde şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kuruluşu için de sınırlı kaynak tahsisi öngörülmüştür. Ayrıca kadın hareketinin yıllardır dile getirdiği sığınak sayısının artırılması talebi bu yasa metninde de karşılık bulmamıştır.
Bu olumsuzluklara rağmen evli olan-olmayan kadın ayrımının ortadan kaldırılması ve tek taraflı ısrarlı takip mağdurlarının yasa kapsamına alınması, ‘ev içi şiddet’, ‘kadına yönelik şiddet’ ve ‘şiddet’ tanımlarının ayrıntılı olarak yapılması, şiddetin ‘kamusal ve özel alanda’ meydana geldiğinin kabul edilmesi, bütüncül ve etkili bir mekanizma olmaktan uzak olsa da şiddet izleme ve önleme merkezlerinin yasaya koyulması, ‘şiddete uğrayan ve uğrama ihtimali bulunan kadınların…’ ifadesinin yasaya koyulması olumlu düzenlemelerden bazılarıdır.
Kaynak
Necla Öztürk (2017) “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun Getirdiği Bazı Yenilikler ve Öneriler”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:8, Sayı:1, Yıl 2017.
Gülsen Ülker (2012) “Şiddet Yasası Kimin İçin?”, Sosyalist Feminist Kolektif, http://www.sosyalistfeministkolektif.org/feminist-politika/buelten-mor-nokta/iddet-yasas-kimin-icin/ , [Erişim Tarihi, Haziran 2021].
Yazar
Demet Sayınta