Alzheimer Hastalığı, bellekte öğrenme, konuşma,akıl yürütme, yargılama, iletişim ve günlük yaşametkinliklerini sürdürme yetilerinde kademeli olarak yıkıma ve davranışlarda değişikliklere yol açan ilerleyici bir beyin hastalığıdır. Adını, Alman doktor Alois Alzheimer’den almıştır. Bu hastalığa ilişkin bilincin artması ve erken dönemde hastanın günlük yaşamıyla ilgili düzenlemeler hasta bakımı ve ilaçlardan oluşan tedaviye başlanması, hasta ve hasta yakınlarının yaşamlarınınkolaylaşmasına yardımcı olacaktır. Bunun en önemli basamaklarından birisi toplum, doktorlar, bilim insanları, hasta/hasta yakınları ve hasta/meslek örgütleri arasındaki işbirliğinin geliştirilmesidir. Alzheimer Hastalığı konusundaki bilincin ve dayanışmanın geliştirilmesi amacıyla 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü olarak kutlanmaktadır.Alzheimer Hastalığı günümüzde milyonlarca kişiyi etkilemektedir. Ülkemizde Alzheimer hasta sayısının 400 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. İlerleyen yaşla birlikte, Alzheimer Hastalığı’nın görülme sıklığı artar. Alzheimer Hastalığı’nda, belirgin şekilde “yeni bilgileri öğrenme güçlüğü” vardır. Alzheimer Hastalığının Belirtileri Günlük yaşam işlevlerini yerine getirmede zorluk, bellek kaybı, Basit kelimeleri bulmada güçlük, Zaman ve mekânları karıştırma, Yargıya varma ve karar vermede güçlük, Pratik düşünme becerisinde güçlük,Sık kullanılan eşyaları yanlış yere koyma, Ruh hali veya davranışlarda değişiklik. Alzheimer Hastalığı Süreci ve Evreleri: Erken dönem: Unutkanlık, yorgunluk, kelieleri hatırlayamama, yeni şeyleri öğrenememe, sosyal davranış ve karar verme bozukluğu görülür. Orta dönem: Günlük yaşam aktivitelerinin sürmesini engelleyen belirti ve problemler ortaya çıkar. Kaybolmalar, motor yetilerde bozulma, huzursuzluk, agresyon, sosyal ilişkilerde bozulma görülür. İleri dönem: Hasta tam bağımlı hale gelir, fiziksel bozukluklar da eklenir. Mesane ve bağırsak kontrolünde bozulma, konuşma ya da basit emirlere uymada bozukluk, hayal görme, farkındalık halinin kaybı mevcuttur. Alzheimer Hastalığı’nın kesin nedeni henüz bilinmemektedir. Eğitim düzeyi arttıkça hastalığın ortaya çıkışı gecikir. Genetik faktörler de rol oynar. Kadınlarda daha sık görülür. 60 yaş üzerinde risk artar. Kafa travması, tiroid hastalıkları, depresyon, sigara ve alkol kullanımı, kalp hastalığı, vitamin B12 eksikliği, ilaç ve madde bağımlılığı diğer risk faktörleridir. Alzheimer Hastalığı’nın tanısını koyduracak özgün bir test yoktur. Bu nedenle; Alzheimer Hastalığı tanısı için nörolojik muayene, kan testleri, zihinsel testler yapılır. Alzheimer Hastalığı’nın kesin tedavisi henüz mümkün değildir. Ancak süreci yavaşlatmak ve bazı semptomların şiddetini azaltmak mümkündür. Bu nedenle erken ve doğru tanı çok önemlidir. Alzheimer Hastalığı yalnız hastayı değil, yakın çevresini de etkilemektedir. Hasta ve yakınları genelde evde bakımı tercih etmektedirler. Bu bakımı verebilmek için hasta yakınlarının çoğu, çalışma saatlerini azaltmakta ya da bakım vermek için işinden ayrılmaktadırlar. Alzheimer Hastalığı uzun süreli, yavaş ilerleyici bir hastalık olması nedeniyle, tedavisinde hastanın ve ailesinin hekimle uzun yıllar iş birliği yapması gerekmektedir. Tıbbın Önündeki En Önemli Zorluk: Alzheımer Tam aşılardan umut kesilmişken, yaşanan yeni gelişmelerde Alzheimer tedavisindeki tablonun bir kez daha değiştiğini belirten uzmanlar tedavi alanındaki gelişmeleri özetledi. 1906 yılında Alzheimer hastalığını tarif eden Alman nöropsikiyatr Alois Alzheimer, hastalıkta beyinde amiloid plaklar venörofibriler yumaklar adı verilen istenmeyen birikimlerin olduğunu yazmıştı. Son 10-15 yıl ise beyinde biriken amiloid maddesini temizleyen aşı çalışmalarının heyecanı ile geçti. Tüm hararetine rağmen bu çalışmalar ya başarısız sonlanmış ya da çok sınırlı olarak etkili çıkmış ve bu stratejiden yavaş yavaş umut kesilmişti. Tam bu sırada geçtiğimiz günlerde Nature dergisinde erken dönemdeki Alzheimer hastalarının beyninde biriken amiloid maddesini doz ile ilişkili olacak şekilde temizleyen “Aduconumab” adlı molekülün verileri yayınlandı. Bu verilere göre bu molekül diğer aşılar gibi beyinden amiloid maddesini temizliyor ama onlardan farklı olarak ilk defa hastalarda gidişatı da yavaşlatıyor. Bazı yan etkiler izlense de bunların bu çalışmada kabul edilebilir yan etkiler olduğu söylenebilir. Sosyal Bir Hayat, Kahve ve Kakao Alzheımer’a Karşı Koruyucu Sosyal bir hayatın Alzheimer’a karşı koruyucu bir etkisi olduğunu belirten uzmanlar kahve ve kakaonun koruyucu etkilerinin üzerinde duruyor. Yapılan saha çalışmalarında kahve tüketimi ve demans görülme sıklığı arasında ters orantı olduğu görülmüştür. Bu ilişkinin araştırıldığı tüm çalışmaların sonuçlarının bir araya getirilmesi ile hiç kahve içmeyenlere göre, günde 1 ila 2 bardak arasında kahve tüketen kişilerde Alzheimer hastalığı riskinin azaldığı gözlenmiştir. Buna karşılık 3 bardak ve üstü olacak şekilde aşırı kahve tüketenlerde bu olumlu etkinin ortadan kalktığı görülmüştür. Benzer şekilde kahve tüketiminin bir diğer nörodejeneratif hastalık olan Parkinson hastalığında da olumlu etkilere sahip olduğu bilinmektedir. Bu çalışmalarda bahsedilen 1-2 bardak kahve bizim geleneksel kahvemiz olan Türk kahvesi açısından düşünüldüğünde 3-4 fincan kahveye denk gelmektedir. Günde 3 kez Türk kahvesi içmek keyifli olduğu kadar bunamaya karşı koruyucu bir faktördür. Kahvenin yanı sıra günde 1-2 parça siyah çikolata yemenin de Alzheimer hastalığından korunmada etkili olabileceği yönünde veriler ortaya konmuştur. Kakaonun deney hayvanlarında Alzheimer hastalığında biriken plakları azalttığı ve de içeriğindeki flavonoid adı verilen maddelerin zihinsel işlevlere müspet etkilerinin olduğu bildirilmiştir. Bu bilgiler ışığında sosyal bir hayat yaşamanın da koruyucu etkisi düşünüldüğünde dostlar ile içilen kahve ve yanında ağzı tatlandıracak bitter çikolatanın Alzheimer gelişimine karşı koyan müttefiklerimiz olduğu düşünülebilir.