4 Aralık DÜNYA MADENCİLER GÜNÜ

yürü derler açlığa yürü derler… Kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler…

Madenlerde iş cinayetlerinde yaşamlarını yitiren maden işçilerini saygıyla anıyoruz.

Madenciler hayatı üretirken kendi yaşamlarından vazgeçenlerdir… Bir hikayesi vardır 4 Aralık madenciler gününün. Efsaneye göre baba zulmünden kaçan kadın madene, maden işçilerine sığınır. Madenciler kadını korurlar. Onu kutsallaştırır yaşamını sürdürmesini sağlarlar… O günden beri 4 Aralık madenciler günüdür.

Günümüzde Türkiye’de madenlerde işçiler insanlık dışı koşullarda çalışır, açlık ve yoksulluk içindedirler, haklarını dahi alamazlar. Madenlerde iş denetimleri çok zayıf olduğundan korumasızdırlar ve kolay ölürler…

Madenlerde sendikal örgütlenmenin iyi gitmediğini biliyoruz. Sarı sendikalar ve işsizlik bağımız özgü işçi örgütlenmesinin ve sendikalaşmasının önünde engeldir. İşçiler, her madende işçi komitelerini kurmalıdır. Bağımsız sendikal yapılar yaratarak madenlerde çalışma koşullarını denetlemelidir. Maden yönetiminde söz sahibi olmadıkça ölümler devam edecektir. Madende işçi denetimi şarttır! Bunun için de işyeri işçi komitelerinin örgütlenmesi gerekir. Çalışma koşulları ve iş güvenliği denetimlerinin yapıldığı yerde iş cinayeti en aza indirilir.

Soma 301, Karadon 30, Küre 19, Mustafakemalpaşa 19, Ermenek 18, Gediz 18, Dursunbey 17, Şirvan 16, Çöllolar 11, Aşkale 8, Kozlu 8… AKP’li yıllarda madenlerde en az 1890 maden işçisi hayatını kaybetti.

İSİG Meclisinin Madenciler gününde yayınladığı, maden işçileri ve madenlerin durumunu anlatan yazıyı paylaşıyoruz:

AKP’li yıllarda madenlerde en az 1890 maden işçisi hayatını kaybetti

28 Nisan 2012’de ilk “28 Nisan Dünya İş Cinayetlerinde Ölen ve Yaralananları Anma/Yas Günü” etkinliğini Petrol-İş Sendikası’nda işçi aileleriyle beraber gerçekleştirmiştik. Anmaya Karadon’daki grizu patlamasında hayatını kaybeden maden işçisi Sadık Kocakaya’nın babası Satılmış Kocakaya da katılmış ve kürsüde sadece “Oğlum elektrik teknikeriydi” diyebilmişti. Toprağı gibi hayatı da kara olan Zonguldak, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a göre “kader”, dönemin Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’e göre “güzel ölenlerin” kentiydi…

Daha sonra söz alan Çetin Uygur ise konuşmasında maden işçilerinin tarihini özetlemişti: “Bir Zonguldaklı maden mühendisi ve Yeraltı Maden-İş‘in kurucusuyum. Maden işçiliğinin merkezidir Zonguldak. Arkadaşım ismini söyledi: Satılmış. Galatalı bankerlerden, Fransız, İngiliz sömürgecilerden bu yana, hala bugüne kadar da kırsal kesimden gelen işçiler çalışır madende. Anne babaları onlara Satılmış ismini verir. Çünkü o madende çalışmaya gidecek, belki de geri gelemeyecek, orada kalacak. O nedenden dolayı Tanrı’ya adanmış, korumasına bırakılmış anlamında Satılmış ismini verirler. Osmanlı’dan bu yana bu çalışma sistemi bugün hala devam etmektedir. Ceplere 500 lira, 1000 Liralar koyup kapatıp, siyasi liderlerin kader diye bağladıkları ölümlerde (iş cinayetlerinde) işçiler ölür. En az 10 saat çalışır, 2 saat eve gider, 10 saat daha uyumak zorundadır. Yediği tek şey domates, yumurta, bir parça ekmektir. Oysa ondan istenen minimum iki ton kömürdür. Bu kömürün çıkışı süresinde kazanması gereken minimum kalori 1500-1600 kaloridir. Ama bunu kazanamaz. Ondan bu ürünü isteyen sermaye, onu ölüme mahkûm eder…”

Yürü derler yürü derler açlığa yürü derler / Kara elmas tabut olmuş gerekirse ölün derler…

Türkiye kapitalizminin neo-liberal politikalar ekseninde dünya kapitalizmine entegre olabilmesi için 24 Ocak 1980’de aldığı kararlar, işçi sınıfı muhalefeti karşısında hayata geçememiştir. İhracata yönelik sanayileşme adı verilen politikaları uygulayarak uluslararası yeni işbölümünde yerini almak isteyen Türkiye kapitalizmi, bu hedefine 12 Eylül askeri darbesi eliyle ulaşmıştır.

Güvencesiz çalıştırma biçimleri olan taşeronlaştırma, göçmen ve kaçak işçilik vb. de neo-liberal politikalarla beraber hayata geçirilmiş, sendikal harekete ağır baskılar uygulanmıştır. Her ne kadar “Zonguldak Büyük Madenci Yürüyüşü” ile belli kazanımlar sağlanıp bu süreç ötelense de işçiler örgütsüzleştirilmiş ve iş cinayetleri rejimi madenlerde de uygulanmaya başlamıştır. 1980 sonrasında Kozlu, Armutçuk, Yeni Çeltek ve Sorgun’da toplu iş cinayetleri meydana gelmiş ve yüzlerce işçi hayatını kaybetmiştir.

Maden işçilerinin öncelikli sorunları ve talepleri:

Madencilik işkolunda çalışmak durumunda kalan işçiler yalnızca ücret, uzun çalışma saatleri, sosyal güvencesizlik, çok tehlikeli ve işkolundaki risklerle orantısız bir şekilde önlemsiz çalıştırılma ile değil aynı zamanda da kendi yaşam alanlarının uzağındaki şantiye alanlarında çalıştırılıyorlar. Borç kıskacı, tarımın çözülmesi, göçe mecbur edilme, devletin kolluk düzeni gibi nesnel kısıtları da kattığımızda sınıf bilincini de önlemek için alınan bir sermaye düzeninin özneleridir maden işçileri. Aynı bir çiftçi gibi alanda sermaye yatırımlarının doğrudan bağlı bulunduğu yeryüzü ekosistemleri, maddi koşullarını korumaya çalışan emekçilerin mücadele alanı haline gelmektedir. Meslek hastalıkları, ‘kazalanma’ ve can kaybına mahal verebilecek kazaların neredeyse normalleştirildiği madencilik işkolu, hem işçilerin çalışma koşullarında hem de canlı türlerinin yaşam alanlarında yıkıma yol açmaktadır. Madencilerin iş cinayetleri, bu alanda sermaye düzeninin yarattığı ekosistemin bedeninin kıyımının, ekokırımın işaret fişeğidir. Önce işçinin bedeni kazalanır ve ölür, sonra madencilik sahalarında yaşayan tüm halk ve canlılar suyunu, havasını, ciğerlerini, yaşam alanlarını kaybeder. Bugünün ve yarının çevre felaketleri, önce iş cinayetleri ile madencilerin bedenine kazınır… İSİG MECLİSİ

Emek.org.tr