8048

Göz kapaklarımın kucaklayışından kurtulup kalkmam gerektiğini anladığımda saat sabah 7 civarıydı. İki buçuk saat sonra, içerisinde bulunmam gereken sınıfın hayali keyfimi kaçırıyor, keyfimin yerine gelmesi adına iyi şeyler düşünüp, yataktan ayrılmam gerektiğini kendime hatırlatıyordum. Bulanık görüyor olmamın geçici olduğu kabulüyle hareket etmeye başlayıp, yatağımdan ayrıldım. El yordamıyla, ayaklarımın üzerindeki kontrolümü tekrar kurarak yüzümü yıkamaya gittim. Avuçlarıma dolan suyu yüzüme her çarpışımda bir isyanı bastırıyormuş gibi hissediyor, uyumak isteyen her zerreme karşı açtığım savaşı kazanmaya daha çok yaklaşıyordum. Öyle böyle derken görüşüm netleşti, ayaklarım çevikleşip hızlandı. Sevdiğim birkaç şarkının da yardımıyla dünyadaki 8048. günümün başladığını anladım.

Evet, bu dünyadaki 8048. günümdü. Çoğu insan dünyada ne kadar bulunduğunu yıl cinsinden tanımlar. Ben ise kendi yaşımı gün hesabıyla takip etmeyi daha faydalı buluyorum. Yaşanan her günün hayat yolculuğunda atılan bir adım olduğunu ve her günün teknik açıdan bir diğer günden değer açısından bir farkı olmadığını daha iyi anladım. Bunun dışında her günün tekrar edilemeyeceğini bilmek, yaşanan her günün kendine münhasır olduğunu kavramama sebep oldu. Zira 8048. günü yaşadıktan sonra bir sonraki günün tekrar 8048 olma ihtimali, hesaplama yeteneklerimizin dışında kalacak kadar düşüktür… 100 yıl yaşayan bir insanın aşağı yukarı 36 bin 525 gün yaşadığını düşünürsek yaşadığımız her bir günü, x noktasından y noktasına giden bir aracın hedefine bir kilometre yaklaşmasına benzetmek pek yanlış olmaz… Dünyada geçirilen sürenin yıl cinsinden takip edilmesinin birkaç sebebi olabilir: (1) Ölüme küsmüş insanın yıl cinsinden söylediği sayıların küçük olması, sanki dünyada az yaşadığını, daha yaşayacak çok yıllarının olduğunu düşünmesine yol açabilir. (2) Kaç gündür dünyada olduğunun sürekli hatırlatılması bazı insanların hatırlamak istemediği, yorucu etkisi olan bir bilgi olabilir. (3) Bu süre yıl ile ifade edildiğinde sayısal olarak kolay takip edilebilir olacağından devlet gibi kuruluşlar tarafından daha çok tercih edilebilir. (4) Tarih gibi soyut bir “geçmiş silsilesi” içerisinde kişilerin doğduğu, büyüdüğü, kısacası şekil aldığı bağlamı anlamak adına, yıl ile ifade edilen “yaş” bilgisi, kişilerin anlayacağı ortak bir bağlam oluşturabilir.

Yaşımızı yıl bazında söylememiz, aynı zamanda dünyadaki varlığımızı bize her yıl bir (1) defa hatırlatıyor. Bir diğer deyişle yıl ile ifade şekli, bir yıl içerisinde sadece doğduğunuz günü kutlamak ve bir sonraki yıla kadar doğumunuzla veya yaşadığınız süre ile alakalı sizi rahatsız etmemek adına kurulmuş bir sisteme benziyor. Bir yıl içerisinde on iki ay, her bir ayın içinde dört hafta, her haftanın içinde de yedi gün olduğundan, en kolay anlayacağımız ve karşılaştıracağımız “gün” hesabı, bir zaman sonra anlamını yitiriyor; diğer kavramların arasında eriyip yok oluyor. Bir bebeğin yaşını “1 yaşında” diyerek de tanımlayabilirsiniz “365 günlük” de diyebilirsiniz. 1 yıl biz yetişkin insanlar için çok kısa gelse de gün bazında değerlendirildiğinde bir bebeğin 365 gün boyunca her gün gözlerini bu dünyaya ara vermeden açmış olması, yeni doğmuş bir birey için epey etkileyici.

Bu konuyu sevgili Sami Kubuş’a danıştığımda, bana güzel bir karşı argüman üretti. Bu argüman sade ve mantıklıydı; yazıma eklemek istedim çünkü fikrimin adil şekilde değerlendirilmesine yardımı olacağını düşündüm. İçerisinde bulunduğumuz günlerin adeta bir televizyonun ekranında bulunan piksellere benzediğini, uzun geçmişi hatırlamaya çalıştığımızda ise bu piksellerin bir araya gelerek oluşturdukları “anlam” öbeğinin aklımıza geldiğini söylüyordu. Dolayısıyla her ne kadar gün bazlı hayat takibi bizim farkındalığımızı, içerisinde bulunduğumuz gün özelinde arttırsa da bir nevi hafızamızın işleyiş biçimine tersti. Zira biz her günü özel olarak hatırlayamaz, daha çok gün öbeklerinin oluşturdukları anlamları anımsarız. Bir örnek vermek gerekirse, 13 Aralık 2017 günü ne yapıyordunuz diye sorarsam, eğer o günün sizde “özel” bir anlamı yoksa, bana sağlıklı bir cevap vermeniz çok mümkün değil. Fakat aynı soruyu, 2019-2020 yılları arasında ne yapıyordunuz diye değiştirirsem, elinizde anlamlandırabileceğiniz daha fazla “piksel” bulunduğundan, “Okuldaki 2. Yılımı bitiriyordum.” veya “Şu projeyi bitirme sürecindeydim.” gibi cevaplar verme olasılığınız daha yüksek olacaktır.

Karşıma çıkan bu güçlü argüman bir hayli hoşuma gitti. Bu argüman “kullanılabilirliği” açısından zihnimde farklı düşüncelerin oluşmasını tetikledi: Aslında bizim bu dünyada kaç gün yaşadığımızın hesabını yapmamıza, hayat akışımızı buna göre değiştirmemize gerek olmadığını; gelecekte geriye dönüp baktığımızda “çözünürlüğü yüksek” bir anlam görmek istiyorsak içerisinde bulunduğumuz “piksellerin” hakkını vererek yaşamamız gerektiğini anladım. Tüm bunlar ışığında ulaştığım sonucu şöyle özetleyebilirim: Dünyadaki kaçıncı günümüzde olduğumuzu bilmek, gelecekten baktığımızda o günün diğer günlerle birlikte net bir görüntü ortaya çıkarmasına yardımcı olabilir. Yani arada sırada “Acaba bugün kaçıncı günümü yaşıyorum?” diye kendimize sormamız, gelecekte ne tür bir netliğe sahip olabileceğimizin anahtarı olabilir.

Bir hevesle gittiğiniz sinemadaki filmde ekran çözünürlüğünün kötü olmasının sizi mutlu etmeyeceğini, hatta hayal kırıklığına uğratacağını düşünürsek, kendi hayatınızda anılarınızı hatırlarken aynı hissi yaşamamanız adına, sahibi olduğunuz tek şey olan günlerinizin farkına varmanız temennisiyle…


Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Görünmez Aydınlık


Not: Bu yazıyı 8069. günümde bitirdim ☺