ABD DIŞİŞLERİ BAKANI TILLERSON PYD İLE İLGİLİ SORULARI PAS GEÇTİ

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson 30 Mart 2017 tarihinde ülkemize ilk resmi ziyaretini gerçekleştirdi. Dışişleri Bakanı Tillerson ziyareti kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım tarafından kabul edildi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun konuk bakanla gerçekleştirdiği baş başa görüşmede ikili ve bölgesel gelişmeler ele alındı. Görüşmenin ardından iki bakanın başkanlığındaki heyetler arasında gerçekleştirilen toplantıda Türkiye-ABD ikili ilişkileri tüm yönleriyle ele alındı ve bölgesel- uluslararası konular hakkında görüş alışverişinde bulunuldu. Heyetlerarası görüşmenin akabinde düzenlenen ortak basın toplantısında iki Bakan ziyarete ve gündeme ilişkin soruları yanıtladı. İki ülke arasında son iki yıldır neredeyse kemikleşen iki konu bir kez daha masadaydı: Türkiye’nin “ terör örgütü ” olarak gördüğü, ABD’nin ise Suriye’de DEAŞ’a karşı işbirliği yaptığı YPG ve hükümetin 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olduğunu vurguladığı Fethullah Gülen’in iadesi. Trump’ın göreve gelmesi, Ankara’daki siyasi çevrelerinde, bu iki başlıkta, Türkiye’nin hassasiyetleri doğrultusunda adım atılacağına ilişkin bir beklenti yaratmıştı ancak uzmanlar bu beklentinin bir karşılığı olduğu konusunda pek de iyimser değil. Masada konuşulan konuların kritik önemine karşın, özellikle Trump tarafından dışişleri bakanlığına getirilmeden önce bir işadamı olan Tillerson’ın gazetecilerin açık sorularına yanıt vermekten kaçınması ve top çevirmesi kritik konularda bir görüş birliğine varılamadığının işareti olarak değerlendiriliyor. Bir günlük bir ziyaret için Ankara’ya gelen ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, önce Başbakan Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kabul edildi, sonra da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştü. Mevlüt Çavuşoğlu ve Rex Tillerson ikili görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. Tillerson, Suriye’nin kuzeyinde DEAŞ’a karşı ortak mücadelenin devamına vurgu yaptı. Amerikalı bakan, “ Türkiye DEAŞ’ı Suriye sınırından uzaklaştırdı. Türkiye’nin katkılarını ABD minnetle karşılamaktadır. Bölgede verilen savaşı destekliyoruz ” dedi. Çavuşoğlu ise ABD’nin YPG’ye verdiği desteğe tepki gösterdi: “ Bizi hedef alan bir terör örgütüne verilen destek hem bizi üzmüştür hem Türk halkının ABD’ye bakışını olumsuz olarak etkilemiştir ” değerlendirmesini yaptı. Tillerson ise basın toplantısında PYD ve YPG ile ilgili sorulara yanıt vermekten kaçındı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın geleceği ile ilgili bir soruya yanıtı ise “ Esad’ın gidip gitmeyeceği ne Suriye halkı karar verir ” oldu. Basın toplantısında bakanlara, Türkiye’de geçen yılki darbe girişiminin önde gelen şüphelilerinden Adil Öksüz’ün, girişimden 5 gün sonra, 21 Temmuz 2016’da ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu tarafından telefonla aranmasına ilişkin de soru yöneltildi. Tillerson, Öksüz’ün vizesinin iptali için konsolosluk tarafından aranmasını “ normal bir prosedür ” olarak nitelendirdi. Çavuşoğlu ise “ Kaçtıktan sonra tüm yetkililerimiz Adil Öksüz’ü arıyor ama henüz ulaşılamadı. Aranması konusunda ABD’nin bir açıklaması oldu. Biz tabii ki böyle bir açıklamaya inanmak isteriz. Ve bunun arkasında da bir şey aramak istemeyiz ama neticede bu konunun detaylarını da somut olarak görmek isteriz ” dedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Türkiye’de geçen yılki hain darbe girişiminin kilit isimlerinden biri olarak adı geçen Adil Öksüz’ün 21 Temmuz 2016’da ABD İstanbul Başkonsolosluğu’na kayıtlı bir telefondan arandığı yönündeki haberleri doğruladı. Basına demeç veren bir Başsavcılık yetkilisi, “ 15 Temmuz darbe girişiminin yönetildiği ana merkezlerden biri sayılan Akıncı Hava Üssüne ilişkin iddianamede, Adil Öksüz’ün 21 Temmuz’da ABD Başkonsolosluğu adına kayıtlı telefon numarasından arandığı bilgisi yer almaktadır ” dedi. Adil Öksüz’ün cep telefonunun, serbest bırakıldıktan sonra, 21 Temmuz 2016 tarihinde saat 10.22’de ABD İstanbul Başkonsolosluğu adına kayıtlı bir numaradan arandığı bilgisi önceki günlerde Türk basınında yer almıştı. ABD’nin Türkiye Büyükelçiliği’nin yaptığı açıklamada şu ifadeler yer aldı: “ Amerikan-Türk emniyet güçleri arasındaki yakın işbirliğinin doğrudan sonucu olarak, ABD’nin İstanbul Başkonsolosluğu’ndan Adil Öksüz adına kayıtlı bir numaraya 21 Temmuz 2016 tarihinde bir çağrı gerçekleştirilmiştir. O gün (21 Temmuz) Emniyet Genel Müdürlüğü, ABD’nin Türkiye Temsilciliği’ni arayarak, Adil Öksüz’ün Türkiye’den kaçmasını engelleme konusunda yardım talebinde bulunmuştur. Bunun arkasından Öksüz’ün vizesini iptal ettik ve ABD yasaları gereğince Öksüz’ü arayarak kendisini bu iptal konusunda bilgilendirmeye çalıştık. ABD Başkonsolosluğu’nun, şüphe uyandırmaktan çok uzak olan bu çağrısı, darbe girişiminin ardından ABD ve Türk emniyet güçlerinin yakın işbirliğini sergilemektedir. ” Adil Öksüz’ün 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin yapıldığı gece Akıncı Üssü yakınlarında yakalanması ve “ Tarla satın alacaktım ” şeklindeki açıklamalarının yeterli bulunup serbest bırakılması daha önce bazı soru işaretlerini de gündeme getirmişti. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson Ankara’daki programı çerçevesinde Başbakan Binali Yıldırım’dan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da kabul edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan-Tillerson görüşmesinde “ terörle mücadele ” ve Fethullah Gülen’in iadesi ele alındı. Türk ve yabancı haber ajanslarına konuşan Cumhurbaşkanlığı kaynakları 2 saat 10 dakika süren görüşmede, Suriye ve Irak’ta DEAŞ başta olmak üzere “ terör örgütleriyle mücadelede ortak adımların ” ele alındığını söyledi. Görüşmede ayrıca ABD’nin Pensilvanya eyaletinde yaşayan Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesinin de gündeme geldiği belirtildi. Trump döneminin başlamasıyla ABD’den yapılan ilk resmi ziyarette Rex Tillerson, Ankara’daki temasları çerçevesinde ilk olarak Çankaya Köşkü’nde Başbakan Binali Yıldırım’la bir araya geldi. Görüşmeye yönelik Başbakanlık’tan yapılan açıklamada, “ görüşmede DEAŞ, FETÖ’yle mücadele ve Fethullah Gülen’in iadesinin el alındığı ” belirtildi. Açıklamadaki özet başlıklar şu şekilde; “ Sayın Başbakanımız, bugün ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ı kabul etmiştir. Kabulde, DEAŞ’ın Irak ve Suriye’den temizlenmesi için yürütülen çabalar ele alınmış, FETÖ’yle mücadele ve elebaşı Fetullah Gülen’in iadesine ilişkin atılması beklenen adımlar görüşülmüş, ikili ve bölgesel konularda yürütülen işbirliğinin güçlendirilmesi üzerinde durulmuştur. Yönetim değişikliği sonrasında, ülkemize ABD’den yapılan bu ilk resmi ziyarette, iki müttefik ülke arasındaki yoğun ikili temasların önümüzdeki dönemde de sürdürülmesi üzerinde mutabık kalınmıştır. ” İngiliz basını ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Ankara ziyareti ile ilgili perde arkası bir haber yaparak, görüşmelerin Türkiye ile ABD arasındaki gerilimi azaltmakta başarısız olduğunu yazdı. İngiliz basınında yer alan haberlere göre iki ülke arasındaki ilişkileri “ yeniden ayarlamayı ” uman Ankara’daki diplomatlar, ziyareti, “ hayal kırıklığı ” olarak niteledi. Türk-Amerikan ilişkilerindeki durumu son iki karşılıklı hamle ve ABD Dışişleri Bakanı RexTillerson’ın Türkiye ziyareti detaylı şekilde özetliyor: Çatışma öncesi son sinyaller ve birbirini yoklama. Taraflar ya yeniden bir uzlaşma zemini bulacak ve Başkan Donald Trump’ın balkon konuşmasında zikrettiği bir ortaklık sürecini başlatacak ya da bir kez daha alanda yoğun bir vekalet savaşının içine girecekler. Dolayısıyla, fazlasıyla hassas bir sürecin içinden geçiyoruz ve Trump ile dış politikasında yeni bir yapılanma içerisine girmiş olan ABD artık daha fazla sabrım kalmadı, “ çok ciddiyim ” mesajı veriyor. Ve görünen o ki, Tillerson bu mesajı Türk muhataplarının yüzüne doğrudan söylemek için Amerikalardan kalkıp buralara kadar “ zahmet edip ” geldi. Tillerson’ın gelişini bu kadar önemli kılan husus belki de budur. İki ülke arasındaki gerginlik her ne kadar PYD/YPG/SDG/PKK üzerine yoğunlaşmış gibi görünse de, temelde yaşananlar aslında çok daha farklı bir duruma işaret ediyor. ABD – Türkiye ilişkileri tam bir tercih aşamasında ve tercihi yapacak taraf da çok açık şekilde ABD’dir. Amerika Birleşik Devletleri ya 60 yıllık müttefiki olan Türkiye’yi tercih edecek ya da yönünü eli kanlı terör örgütüne çevirip, dünyada kaybettiği cephelere bir yenisini daha ekleyecek. Dolayısıyla, PYD/YPG/ SDG/PKK ve diğer terör örgütleri sorunu, krizde sadece aysbergin görünen yüzüne işaret ediyor. Burada Türk-Amerikan ilişkilerinde ABD’li dostlarımızı rahatsız eden şu üç husus ön plana çıkıyor: Türk-Rus işbirliği ve bunun Ortadoğu yansıması. Bu yansımada aslında Amerika’yı rahatlatan bir gerçek var: Her iki ülkenin birbirine tam olarak güvenememesi… Nitekim bu tez Rus askerlerinin YPG armalarıyla poz vermesiyle bir kez daha su yüzüne çıktı. Diğer bir husus ise İran krizinde Türkiye’nin net olmayan tutumu. Bu cephede Türkiye, Amerikan tezlerine özellikle de dönem dönem getirilip kaldırılan ambargolara pek prim vermiyor. Bu ülke ile ikili ticareti ve turizmi olabildiğine sıcak tutmaya çalışıyor. Türkiye’nin dış politikada denge arayışları ve Batı ile ilişkilere yeni bir tanım getirmek istemesi. Bu hususta aslında yıllardan beri süregelen bir kararsız tutum var. Yani dış politikamızı bir türlü dengeye oturtamadık. Attığımız adımların, söylemlerin pek arkasında duramadık, bazı hamlelerde geç kaldık, bazı hamlelerimizde ise Münbiç örneğinde olduğu gibi ABD’li “ dostlarımıza ” güvenip “ aldatıldık ”. Burada özellikle ön plana çıkan husus, hiç kuşkusuz çok kutuplu bir dünya hedefi ekseninde adımlar atmaya çalışan Türkiye-Rusya ilişkilerinin gittikçe derinleşme-genişleme eğilimi göstermesi ve sahada elde ettiği başarılar. Türk-Rus ilişkilerinin 27 Haziran sonrası yeniden canlandırılıp hayata döndürüldüğü süreçte Ortadoğu üzerinde tarafların nasıl bir mutabakata vardıklarının anlaşılması ve burada İran’ın da etkin bir şekilde yer almaya başlaması ABD cenahında bir endişe sarmalının yayılmasına yol açmış görünüyor. O yüzden de Türk-Rus ilişkilerindeki en zayıf/hassas nokta durumunda bulunan İran’ın hedef alınması hiç bir şekilde tesadüf olarak nitelendirilemez. Türkiye ve Rusya’nın vekalet savaşları konusundaki alan deneyimi, işbirliği ve başarısı da ABD’yi fazlasıyla endişelendiriyor. 24 Ağustos yani Fırat Kalkanı harekatı ve sonrası yaşanan gelişmeler bundan dolayı ABD açısından endişe verici bulunuyor. Son olarak El-Bab’taki netice de ortada. O yüzden ABD iki kurmay aklın arasını bir daha bir araya gelemeyecek düzeyde açmaya yönelik hamleler peşinde.