ABD ile Çin ticaret savaşının temeli, ABD Başkanı Donald Trump’ın 1 Mart’ta ilan ettiği kararla birlikte çelik ithalatında yüzde 25, alüminyum ithalatında yüzde 10 gümrük vergisi uygulamaya başlamasıyla atıldı. Washington’ın 6 Temmuz’da Çin’den ithal edilen 34 milyar dolar değerindeki 800’den fazla ürüne yüzde 25 ek gümrük vergisi uygulama kararıyla seyir değiştiren ticaret savaşının en önemli konu başlıklarından biriyse inovasyon. Çünkü, ABD inovasyon alanında üstünlüğünü kaybetmeye başlaması sebebiyle ciddi kaygılar taşırken, Çin kendi gelişim seyrine karşılık ABD’nin ek vergi listelerinin havacılık, telekomünikasyon ve yapay zeka gibi alanlarda uyguladığının altını çiziyor. Çin Komünist Partisi’nin yayın organlarından Global Times’ta “Çin bir ticaret savaşına dahil edilmek istemiyor. Ancak, Trump hükümeti Çin’in yüksek teknolojili gelişimini frenlemek ve yüksek teknoloji endüstrisini marjinalize etmek istiyorsa, mesele başka bir hal alacaktır” diye yazdı. Zaten Çinde 34 milyar dolarlık ABD ürününe yüzde 25 gümrük vergisi getirerek ABD’ye misilleme yapmakta gecikmedi. Çin ayrıca DTÖ ’yü de bilgilendirerek, serbest ticaret konusunda diğer ülkelerle çalışmaya devam edeceğini de bildirdi. Çin Menkul Kıymetler Düzenleme Komisyonu ise ekonomiyi girilen ticaret savaşına hazırlamak için daha fazla yabancı ticaretine izin vereceğini duyurdu. ABD ile Çin arasında yaşanan bu ticaret savaşının kazananının kim olacağı şimdilik belirsiz olsa da, bu savaşın ekonomiyi küresel çapta etkilemesi çok olası. Çünkü karşılıklı vergi konulan ürünler çoğunlukla dünya tedarik zincirleriyle birbirlerine bağlı. Bu da, dünya çapında pek çok ürün fiyatının aniden fırlayabileceği anlamına geliyor. ABD’nin gümrük düzenlemelerini yalnızca Çin’e değil, AB ve Rusya’ya karşı da bir pazarlık unsuru olarak tuttuğu göz önünde bulundurulduğunda, sürecin ABD’yi ekonomik ve siyasi olarak yalnızlaştırması ihtimal dışı sayılamaz. Aslında, Amerikan Ticaret Odası’na göre ATÖ üyelerinin yüzde 74’ü hala Çin’deki yatırımlarını halen büyütmeyi planlıyor. Beyaz Saray Ekonomi Danışmanı Larry Kudlow, ABD ile Çin arasındaki ticaret müzakerelerinin devam edeceğini duyurdu. Kudlow, Amerikan medyasına verdiği mülakatta, iki ülke arasındaki ticaret ve gümrük tarifeleriyle ilgili müzakerelerin bu ayın sonuna doğru ABD’de devam edeceğini bildirdi. “Bazen müzakereler beklendiğinden daha iyi sonuçlar üretebilir” ifadesini kullanan Kudlow, müzakerelerin düşük düzeyli olacağı bilgisini paylaştı. İki ülke arasında ticaret alanında en son yapılan müzakereler ilerleme kaydedilemediği için mayıs ayında sona ermişti. ABD yönetiminin Çin menşeli ürüne yönelik 50 milyar dolarlık gümrük vergisi uygulamasının 34 milyar dolarlık ilk bölümü temmuz başında uygulanmaya başlanırken, 16 milyar dolarlık ikinci bölümü ise 23 Ağustos’ta yürürlüğe girecek. ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz ay ABD basınına yaptığı açıklamada, ABD’nin Çin’den ithal ettiği ve geçen sene 505 milyar dolar değerindeki tüm ürünlere ek gümrük vergisi getirebileceğini belirtmişti. Çin’in ABD’den ithal ettiği ürünlerin toplam değeri ise geçen sene 130 milyar dolar olarak gerçekleşmişti. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings İdari Yöneticisi James McCormack, ABD ile Çin arasındaki ticaret gerginliğinin daha kötüye gidebileceğini ve ABD’nin ticaret açığının artabileceğini bildirdi. McCormack, ‘Project Syndicate’ adlı uluslararası düşünce platformunun internet sitesinde yayımlanan makalesinde, ABD ile Çin arasında artan ticari gerginlik hakkında değerlendirmede bulundu. ABD’nin ticaret açığını düşürme hedefiyle Başkan Donald Trump hükümetinin Çin ile ticaret mücadelesi başlattığına işaret eden McCormack, “Ancak doların güçlenmesi ve genişleyen mali politika nedeniyle yakın gelecekte ABD’nin ticaret dengesinin kötüye gitmesi neredeyse kesin” ifadesini kullandı. McCormack, ABD’nin Çin’e uyguladığı veya planladığı gümrük tarifelerine karşılık Pekin’den eşit derecede misilleme geldiğini hatırlatarak, Trump’ın geçen ay ABD’nin Çin’den ithal ettiği bütün mallara gümrük vergisi uygulayabileceğini söylediğini anımsattı. ABD’de artan faiz oranlarının ve hızlanan ekonomik büyümenin Amerikan dolarını desteklediğini aktaran McCormack, ABD’de ekonomik koşulların ülkede ticaret açığının daha fazla artacağına işaret ettiğini kaydetti. McCormack, ikinci seçenek olarak, “Pekin hükümeti, ABD’ninkinden daha yüksek oranda ve daha geniş gümrük tarifeleri uygulayarak ticaret gerginliğini arttırabilir” yorumunda bulundu. Üçüncü seçenek olarak ise McCormack, Pekin hükümetinin yuanın dolar karşısında düşmesine izin vererek, ABD’nin Çin’e uyguladığı gümrük tarifelerinin etkisini dengeleyebileceği görüşünü paylaştı. Açıklamaya göre ABD petrolü ve ABD’de üretilen otomobiller de ek gümrük vergisi uygulanacak ürünler arasında. Ticaret bakanlığından yapılan açıklamada ise, ABD’nin 23 Ağustos’ta 16 milyar dolarlık Çin malına yüzde 25’lik ek gümrük vergisi kararına tepki vererek “Bu çok mantıksız bir uygulama” dedi. Çin’in savunma, havacılık ve imalat sektörlerini hedef alan gümrük vergisinin 7 Temmuz’da uygulamaya giren ilk bölümünde ise nükleer reaktörler, gaz türbinleri, hava ve gaz sıvılaştırıcı makineler, fırınlar ve ticari bulaşık makineleri gibi 34 milyar dolar değerindeki 818 ürün bulunuyordu. Çin Devlet Konseyi Gümrük Vergisi Komisyonu, ABD’nin ‘ticari tehditlerine’ yanıt olarak ABD ürünlerine yönelik 60 milyar dolarlık ek gümrük vergisi uygulamaya hazır olduklarını açıkladı. Çin Devlet Konseyi Gümrük Vergisi Komisyonu, ABD’nin Çin’e yönelik uyguladığı gümrük vergisi hamlesine cevap verme kararı aldı. Yapılan açıklamaya göre Çin, 60 milyar dolarlık ABD ürününe ek gümrük vergisi getirerek misilleme yapmaya hazır olduğunu bildirdi. Karar, ABD Başkanı Donald Trump’ın 200 milyar değerinde Çin ürününe uygulamayı planladığı gümrük vergisi oranını yüzde 10’dan yüzde 25’e çıkarmasının ardından alındı. ABD-AB arasında yaşanan gerilim ile ABD-Çin arasında yaşanan gerilimin üreteceği olası neticelerden biri, AB-Çin arasındaki ilişkilerin, daha güçlü bağlarla şekillenmesi olabilir. Geçtiğimiz günlerde Pekin’de toplanan yıllık AB-Çin zirvesi bu zamana kadar yapılan zirvelerdeki itidalli havanın aksine her iki tarafın da birbirine karşı oldukça olumlu mesajlar verdiği bir zirve oldu. AB’nin taşıyıcı gücü olan Almanya, uzun süredir Çin ile ekonomik ve siyasi soğukluğu üzerinden atmıştı. Avrupa Birliği de Çin’in ekonomik ve siyasi anlamdaki tehditlerine rağmen yeni dönemde Çin ile yeniden temellendirmeyi deneyecektir. Çin 2013 yılında Kuşak ve Yol Girişimi adı altında, dış pazarları zorlama adına bir rekabetçi bağlantı stratejisini başlatmıştı. Bu girişim, süreç içerisinde toplu olarak Çin’in stratejik ve dış politika planlamasında en önemli araç haline dönüştü. Çin bu girişim kapsamında gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere son otuz yılda kendisinin başardığı kalkınma planını altyapı yatırımları yolu ile ihraç ederken, kendisinin merkezinde olduğu bir ticaret ağı oluşturmayı hedefledi. Bu bağlamda Çin’in Avrupa Birliği (AB) ile gelişen ilişkileri, Pekin’in ABD’ye karşı ortaya koymaya çalıştığı alternatifler şeklinde önem taşıyor. Ancak dünyada yükselen ekonomiler ve ekonomik küreselleşme süreçleri de düşünüldüğüne Çin’in “Made in China 2025” stratejisinin yalnız olmadığı görülebilir. Geçtiğimiz haziran ayında Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı, 2018 yılına ait Dünya Yatırım Raporu’nu yayımladı. Raporda gelişmiş ve gelişmekte olan 101 ekonominin sanayi politikaları mercek altına alınmış ve küresel gayrisafi milli hasılanın yüzde 90’ını oluşturan 84 ülkenin özellikle son 10 yılda endüstriyel kalkınma stratejilerini benimsediği ve son 5 yılda da bu stratejilerini hızlandırdıkları sonucuna varılmış. Raporda Hindistan, Güney Afrika, Bangladeş, Vietnam’dan Almanya, Japonya ve elbette Çin’e kadar uzanan çok sayıda sanayi politikasının ayrıntılı olarak incelemeleri bulunmakta. Hükümetler doğal olarak teknolojik yeniliğe odaklanmış durumdalar ve yatırımcı davranışlarını temel altyapıya yönlendirme konusunda mesai harcamaktalar. Bu noktada, Trump yönetiminin bu kadar fazla kalkınma planı arasından Çin’in Made in China 2025 stratejisini ticaret savaşlarının merkezine yerleştirip, ABD’de uygulanan tarife değişikliklerinin Made in China 2025 programını engellemek için tasarlandığını açık bir şekilde ifade etmesi ilgi çekici olsa da hiç de sürpriz değil. Almanya’nın ulusal stratejisi olan Endüstri 4.0’ın Çin versiyonu olarak değerlendirilen bu strateji, ana kıta Çin’deki önde gelen üretici ve tedarikçilerin bir dizi teknolojiyi ithal etmekten vazgeçmesini hedef almakta. Dolayısıyla bu durum ABD ve AB’de, yani günümüz teknolojilerinin lider pazarlarında da kaygılara yol açmaktadır.