Tarihin çok hayatî kırılma anları vardır ve o anlarda sergilenecek tutum tarihin yönünü belirler: Geleceğin felaket yerine umut olmasını sağlar. Türkiye,bütün çeşitliliğiyle ve bütün renkleriyle bunu başardı 15 Temmuz gecesi. Halka dehşet saçmak için alçaktan uçan uçakların küstahlığı halkı korkuttu korkutmasına, ama aynı zamanda, milletimizdeki demokrat tavrı ve kendisinin seçtiği siyasi iradeye sahip çıkma gücünü ortaya çıkardı. Bu anlamda insana, hayata, yaşadığı topluma çok daha fazla güvenle baktıran tarihî bir andı yaşadığımız. Gündelik hayatın olağan akışı içindeki göze görünmeyen erdemin ete kemiğe büründüğü, “sıradan insan”ın içindeki kahramanın ortaya çıktığı olağanüstü bir an. 15 Temmuz gecesi, milletçe bizim için “onur gecesi”dir. 15 Temmuz, Türkiye’de halkın devreye girerek
kendi kaderine sahip çıkması anlamında bir dönüm noktası olmuştur. Darbeye karşı verilen kollektif mücadele, bütün siyasî karşıtlıklara rağmen seçilmiş siyasetçilerinin yönetme hakkına ilişkin bir sosyal mutabakatın varlığını göstererek demokratik bilinci ve siyaset kurumunu güçlendirmiştir. Siyasî meşruiyet konusunda kat edilen mesafeyi ortaya koymuş, Türkiye Toplumu’nun demokratik meşruluk taşımayan otoriteyi tanımadığını pratik olarak sergilemesi, iktidarın elde edilişi ve siyasî sistem konusunda demokrasinin ihtiyaç duyduğu genel bir uzlaşmanın yerleştiğini de göstermiştir. Özgürlük, ancak özgürlük alanlarını genişleterek
muhafaza edilebilir; 15 Temmuz’da tecrübe edilen buydu. Herkesin payı vardı şüphesiz; ama en büyük pay, halkındı. Geçmişteki darbelerden çok daha aşağılık yöntemlere başvuran, halka savaş uçakları ve helikopterlerden mermi yağdıran, millî iradenin tecelligâhı olan Meclis’i yıkan, Cumhurbaşkanı’nın kaldığı oteli bombalayıp uçağını taciz eden cuntacılara karşı halk, hiçbir tereddüt göstermeden canını ortaya koydu. Cumhurbaşkanımız milleti davet eder etmez sokaklar insanla dolup taştı, halk meydanları doldurdu. Tankların önüne yattı, silahlara bedenini siper etti. Halk, demokratik namusunun paspas edilmesine geçit vermedi ve kerameti kendinden menkul birilerinin kendisini aşağılamasına asla izin vermedi. 15 Temmuz demokrasi tarihimizde bir milattır. Halkın, meşru temsilcileri haricinde, kendi adına karar vermeye yeltenenleri tanımadığının miladıydı. İradesini gasp edenlere karşı dik duruşun ve demokratik yönetimi sahiplendiğinin
miladıydı. 15 Temmuz’da Türkiye, bedeli ağır da olsa, demokratik rüştünü ispat etti ve üzerine çöreklenmek istenen laneti defetti. Toplumun her kesiminden insanlar, kendilerine cehennem yaşatacak bir yapıya karşı tarih sayfalarında yerini bulacak bir direnç gösterdi. Herkesi içine alacak bu yangını kendi kuvvetince söndürmeye çalışan, imkânı dâhilinde bir damla da olsa belayı savuşturmaya katkıda bulunan her kişi ve kuruma, minnettarlık borçluyuz. Batı dünyası demokrasi alanında maalesef “demokratik refleksleri” verme konusunda başka ülkelere gelince çifte standartlı bir duruş sergilemektedir. Darbe kendi ülkelerinde oluyorsa
“kötü” ve hata lafı bile edilemez ancak çıkarları gereği gelişmelerine engel oldukları ve kontrol altında tutukları Ortadoğu, Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde olduğunda ise “makbul” ve “olağan” karşılanan bir olgudur. Biz “demokratik olgunluk” anlamında kendimizi uygar hiçbir ülkenin altında görmüyoruz. Bugün Türkiye, dünyanın en gelişmiş ilk 20 ülkesi arasında demokratik rejimle yönetilen önemli bir İslam ülkesidir. Türkiye, Doğu ve Batı medeniyetinin değerlerine sahip dünyadaki tek demokrasiyle yönetilen ülkedir. Bütün bu gerekçelerden dolayı bizler, 15 Temmuz hain FETÖ darbe girişiminde haklı olarak, dünyanın demokrasiyle yönetilen ülkelerinden, dost ve müttefik ülkelerden darbeye karşı bir “sağlam duruş” ve “dost eli” görmek istedik. Batı’nın Türkiye’de demokrasiye can veren demokratik direnişe gözlerini kapattığını 15 Temmuz gecesi gördük. Peki, bunun nedeni ne? Söz konusu biz olunca, demokrasi havariliğini kimseye kaptırmayan Batı dünyası, neden Türkiye’de 15 Temmuz gecesi demokrasiyi savunmaktan hep imtina etti? Son söz olarak şunları belirtmekte yarar görüyoruz; bütün darbeler kötüydü ve hepsinde çok sayıda insan mağdur oldu. Ama 15 Temmuz, kötülükte diğer bütün darbeleri geride bıraktı. Darbeciler, eşine az rastlanır ve hiçbir değeri
içinde barındırmayan bir cüretle halka saldırdılar. Öyle ki savaş uçaklarından sivil halkın üzerine ateş açıldı, tanklarla insanların üzerinden geçildi, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın hayatına kast edildi, Meclis’e ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne bombalar yağdırıldı… Muhtemel bir filmde görseniz inanmayacağınız eylemler, milyonların gözü önünde cereyan etti ve kameralar aracılığıyla herkes an be an bu kötülüğe şahitlik etti. 15 Temmuz meşum darbe gecesi darbeci FETÖ teröristleri için bir bitiştir. Ama aziz milletimizin bugün ve yarınları için bir zaferdir. O utanç gecesi hainler ve onların üst aklı için bir devrin nihayete ermesidir. Fakat bizim için toprağa gümülü “Yeni Türkiye” ideali olan tohumun filizlenmeye başladığı gündür. O gece; güçlü ve tam bağımsız bir Türkiye’nin doğuş miladıdır. Ve o gece aynı zamanda lider bir Türkiye’nin de müjdeleyicisidir. Dahası, o gece “darbeye direnen millet, darbeye direnen lider” imajının en güçlü kanıtıdır. Yine O gece milletine güvenen lider Recep Tayyip Erdoğan, büyük bir zaferi kazanarak bir işgal girişimi olan son savaşın başkomutanı olduğunu dünya âleme göstermiştir. Bir milletin ayağa kalkması demek, her alanda maruz kaldığı işgale ve tahakküme “dur” demesiyle olur. İşte 15 Temmuz böyle bir işgal ve tahakküm girişimiydi. Kazanan demokrasimiz, kazanan ülkemiz ve aziz milletimizdir. 249 Şehidimizin ruhu şad olsun…