Yeni Dünya Sistemi
Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar artık belirli bir bölgeye,
gruba değil, bütün dünyaya ait ortak değerler haline geldi.
Bugün artık demokrasi başta olmak üzere tüm insani yönetime ilişkin kavramlar konusunda
yeni bir muhasebeye ihtiyaç duyulduğunu son yıllarda yaşanan demokrasi krizlerinde
açıkça görüyoruz. İnsanlığın ortak değeri olan demokrasi bugün ne yazık ki Batı’nın
İslam ülkeleri ve diğer Asya, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde yaşanan insani gelişmeler
karşısında sergilediği tutumlarla büyük bir kriz içindedir.
Demokrasi ülkelerin çıkarlarına göre değerler ihtiva etmemektedir. Demokrasinin temel
değerleri Batı Dünyasına ve onların hegemonik tahakkümlerine göre başka, Doğu’ya
ve Asya’ya göre başka oluyorsa o zaman “Demokrasinin
Değeri” üzerine oturup düşünmekte yarar var.
Aynı durum bugün uluslararası bazı kurumların
(BM vb) dünyada yaşanan insan hakları ihlalleri ve demokrasi karşıtı olaylara
karşı aldıkları pozisyonlarda da bu çifte standardı
açıkça görmekteyiz. Demokratik duruş ve Demokrasi terazisi
bugün şayet, ülkelerin güçlü pozisyonlarına göre eğilip bükülecekse o zaman BM üyesi
192 ülkenin oluşturduğu küresel dünya nizamının
yönetim şeklindeki çifte standartları tartışmaya açmak ve buna karşı direnç göstermek
tabii bir hak olarak önümüze çıkmaktadır.
Bu noktada belki de ilk yapılması gereken şey; BM gibi uluslararası kurumlarda bir
revizyona gitmek ve bu kurumların karar alma süreçlerini yeniden düzenlemek olmalıdır.
Dünya artık 5 ülkenin karar verdiği bir dünya değildir. Dünyada katliamlar yaşanırken
BM Güvenlik Konseyi’nin daimi 5 ülkesinden birinin karara katılmaması durumunda
uluslararası toplum müdahale edememektedir. Bakınız son 6 yıldır Suriye’de bir milyonun
üzerinde insan hayatını kaybetti ancak insanları öldüren rejime hala müdahale etmekte
tereddüt yaşan 5 daimi devletten ülkeler var.
Bütün bunlar yaşandığı zaman insanlık âlemi BM’nin işlerliğine ve varlığa güven
duymama noktasına gelir. Bu tür haksızlıklar ve adaletsizlikler karşısında bugün dünya da
sesini yükselten tek ülke ne yazık ki sadece Türkiye’dir. Bugün sınırların önemini anlamsız kılan
“Yeni Dünya” düzenine, insanların demokrasiye sadece kendi sınırları içinde değil, uluslararası
düzeyde de ihtiyaçları var. İşte bu süreçte dünyada gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere,
büyük görevler düşüyor. Bu ülkelerin dünya ekonomisindeki artan payları, bölgesel
düzeyde belirginleşen öncü konumlarına paralel şekilde küresel meselelerde de daha fazla
sorumluluk almaları gerekiyor.
Üzülerek ifade etmek durumundayız ki,
BM insanlığın geleceğini tehdit eden, umutlarını körelten, korkuları ortadan kaldırabilecek
bir liderlik sergileyemiyor. İnsanlığın küresel barışa özlemi sonucu ortaya çıkan BM’nin
uluslararası meşruiyetin ve adaletin tesisinde daha etkin olması gerekiyor. Dünya 5 tane daimi
üyenin iki dudağının arasına bırakılamaz. Kendilerini yeri geldikçe demokrasisin
beşiği olarak adres gösteren Batı bugün demokrasiye sahip çıkmıyor. Yeni Dünya’da demokrasinin
ve demokratik değerlerin savunulmaya ve korunmaya ihtiyacı var.
Ülke olarak biz demokrasiye ve demokratik değerlere sahip çıkmasak ve buna öncülük
etmesek ne olur? Bunu kendine dert edinen ve bu soruyu kendisine soran başka ülkeler
var mıdır? Bundan şüpheliyiz. Eskiler görünen köy kılavuz istemez derlerdi. Biz de bütün
bu ithamlarda ve iddialarda bulunurken elimizde deliller var. Bugün Batı dünyası, İslam
coğrafyasında yaşanan insanlık dışı katliamlar ve demokrasi ihlallerini ekonomik ve
siyasi çıkarlarına göre yorumlamakta ve tavır almaktadır.
Son olarak ABD başkanının, İslam’ın kutsal şehirlerinden biri olan Kudüs konusunda
aldığı pervasız ve buyurgan kararı bu konudaki tartışmayı doruğa çıkardı. Türkiye’nin
bu süreçte izlediği doğru diplomasi atağı önce İslam İşbirliği Teşkilatı kararı ve hemen akabinde
BM nezdindeki öncü rolü, ABD’yi uluslararası arenada zor durumda bırakmanın
yanında Kudüs ve Filistin sorunu konusunda İsrail Devletinden yana açıkça sergilediği demokratik
olmayan duruşunu da BM nezdinde yalnızlığa mahkûm etmiştir. Türkiye, demokratik değerlere sahip olmakla,
dünyaya barışı ve adaleti için bir şans ve öncü bir ülke. Umudumuz odur ki, diğer
demokratik ülkeler de bir an önce demokrasinin asgari değerlerine bağlı kalarak dünyada
yaşanan “Demokrasi Krizine” bir çare olurlar.