Aldatılan eşin, diğer eş haricinde zina yapan üçüncü kişiden de bir talepte bulunup bulunamayacağı konusu tartışılmıştır . Doktrinde bazı yazarlar, zina fiiline ortak olan üçüncü kişinin, zina yaptığı kişinin kiminle evli olduğunu biliyorsa, sadakat yükümlülüğüne aykırı harekete katılması nedeniyle, diğer bir deyişle zinayı kasti olarak yaptığından kötü niyetli sayılması gerektiği ve buradan hareketle, BK m.49 vd. düzenlemeleri uyarınca haksız fiile dayanarak genel hükümler kapsamında bu üçüncü kişiden manevi tazminat istenebileceğini öne sürmektedir . Karşıt görüşü savunan yazarlar ise, üçüncü kişinin, sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesinin olanaklı olmadığını ileri sürmektedir . Çünkü sadakat yükümlülüğü, evlenmenin bir sonucudur ve evlenmenin sadece eşler arasında hüküm doğurmasından kaynaklanan bir sonuçtur. Bu nedenle, sadece eşler, sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket edebilir ve zina eylemine iştirak etmiş üçüncü kişinin eylemi, MK m.185/3’de düzenlenen “eşlerin birbirine sadık kalmak” yükümlülüğüne aykırılık olarak kabul edilemez .
Sadakat yükümlülüğünü yerine getirme ve eşi aldatmama, yalnızca evlenme ile birbirlerine vaatte bulunmuş eşlerin bir yükümlülüğüdür. Günümüz toplumlarında evlenme akdi ile eşler birbirlerine bu vaadi vermektedirler. Bu yükümlülüğün gerek yasal gerekse ahlaki bir nitelik taşıdığı görülmektedir. Katıldığımız görüş uyarınca, yasal çerçevede tarafların, başkalarından bu yükümlülüğe uymalarını istemeleri gibi bir hakkı bulunmamaktadır. Bu noktada açılabilecek bir tespit veya eda davasının mümkün olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla, eşler haricindeki üçüncü şahıs, katıldığı bir zina fiilinden ötürü sorumlu tutulamayacaktır. Üçüncü kişinin fiili ahlaka aykırı bulunsa da, bu eylemi açık bir şekilde hukuka aykırı olarak kabul edilebilecek bir kural olmadığından, bu durumu aldatılan tarafın kişilik haklarının ihlali şeklinde kabul etmek olanaklı olmayacaktır. BK m.49/2’de bulunan, “Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür” kuralının, sadakatli olma durumunun nispi bir niteliğinin bulunması ve evlilik akdinin bu hakkı yalnızca taraflara vermesi sebebi ile uygulanamayacağı kanaatindeyiz. Bu açıdan, aldatılan tarafın kişilik haklarının ihlal edilmesinin asıl sorumlusu, onu aldatan eşidir. Aşağıda belirtileceği gibi Yargıtay’ın çok yeni kararlarındaki kabulü, üçüncü kişinin, aldatılan tarafına gördüğü manevi zararlardan sorumlu tutulamaması olmuştur. Fakat, zina olayına katılan üçüncü şahsın eylemi, doğrudan aldatılan tarafın şeref ve haysiyetine zarar vermeye yönelen bir eylem ise, bu halde, aldatılan tarafta meydana gelen elem ve ıstıraptan, kötü niyeti ileri sürülen ve bu niyeti ispat edilen üçüncü kişinin de BK m.49 vd. uyarınca sorumlu tutulabileceği görüşüne katılmaktayız. Kanaatimizce, üçüncü şahsın iradesi ve niyeti, zina ettiği evli şahsın kiminle evli olduğunu bilmesinin ötesinde, aldatılan eşi; sosyal çevresinde küçük düşürmek, onu sosyal çevresinden uzaklaştırmak ya da intikam almak gibi, o eşin manevi değerlerini kasıtlı bir şekilde zarara uğratılmaya çalışmak olmalıdır .
Yargıtay’ın 2015 yılından önce verdiği kararlarda evli kişi ile zina yapan üçüncü kişinin fiilinin aldatılan eşin manevi değerlerine yönelik haksız bir eylem özelliğini taşıdığını ifade ederek, üçüncü kişinin manevi olarak bu eyleminde sorumlu olacağına karar verirken , Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2015 yılında bu içtihadından vazgeçerek, zina durumunda üçüncü kişiye yönelik olarak açılmış manevi tazminat davasının reddedilmesi gerektiğine karar vermiştir .
Bununla birlikte Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017 yılında verdiği kararlarda üçüncü kişinin eyleminin BK m.49 kapsamında ahlaka aykırı olması gerekçesi ile haksız eylem oluşturduğu ve bu durumun da aldatılan eşin manevi değerlerinde yönelik saldırı olduğu kabulü ile üçüncü kişiye yönelik açılan manevi tazminat davasının kabul edilmesi gerektiğini belirtilmiştir
https://www.disconnectthemovie.com/bahis-ve-casino-siteleri/
.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun yukarıda da söz edilen 06.07.2018 tarihli ve E. 2018/5, K. 2018/7 sayılı kararında , sadakat yükümlüğünün yalnızca eşler arasında bulunduğu ve bu yükümlülüğün üçüncü kişi tarafından ihlal edilemeyeceği, bu nedenle üçüncü kişinin davranışının eşin kişilik haklarına bir saldırı olmayacağı, öte yandan zina fiilinin TCK’da suç olarak düzenlenmediği ve bu sebeple hukuka aykırı bir fiilin bulunmadığı, üçüncü kişinin fiilinin müteselsil sorumluluğa girebilmesi için bir haksız fiilin bulunması gerektiği fakat üçüncü kişinin aldatma eylemine iştirak etmesinin haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğini belirtilerek, üçüncü kişiden manevi tazminat istenemeyeceği belirtilmiştir. Ancak kanaatimizce Yargıtay İBK sorunu çözümlemişse de, her bir somut olaya dayalı şekilde mahkemelerin değerlendirme yapması gerekmektedir. Örneğin zina halinde yakalanan eş haricinde üçüncü kişinin, aldatılan eşin yaşadığı apartmana rahatsızlık vermesi ve bu durumun dedikodulara sebep olması veya zina fiilinin basında ya da sosyal medyada sansasyonel şekilde yer alması hallerinde aldatılan eşin kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu kabul edilmelidir.