ALLAHIM ŞEYTAN’A UYDUM AFFET! – Kötülük

Kötülük Problemi:

MS 2. Yüzyılda yaşamış bir kilise babası olan Lactantius kötülük problemini şu şekilde formüle etmiş: Tanrı, ya kötülükleri ortadan kaldırmak ister de kaldıramaz veya kaldırabilir, ama kaldırmak istemez; ya da ne kaldırmak ister ne de kaldırabilir yahut da hem kaldırmayı ister hem de kaldırabilir. Eğer ortadan kaldırmak istiyor da kaldıramıyorsa, O her şeye kadir değildir; ki bu durum Tanrı’nın karakteriyle uyuşmaz; eğer ortadan kaldırabiliyor, fakat kaldırmak istemiyorsa, O kötü niyetlidir; ki bu da aynı şekilde Tanrı ile uyuşmaz; eğer O ne ortadan kaldırmayı istiyor, ne de kaldırabiliyorsa, hem kötü niyetlidir hem de her şeye kadir değildir; bu durumda da Tanrı değildir; eğer hem ortadan kaldırmayı istiyor, hem de kaldırabiliyorsa – ki yalnızca bu Tanrı’ya uygundur–, o zaman kötülüklerin kaynağı nedir? Ya da o kötülükleri niçin ortadan kaldırmamaktadır?

Ve o tarihten beri de filozoflardan din alimlerine sizin benim gibi insanlardan tutun da bilim insanlarına kadar pek çok kişinin beynini meşgul eden bir konu haline gelmiştir.

Peki size Kötülük nedir diye bir soru yöneltsem? Muhtemelen bu soruya vereceğiniz cevap “İyilikle bağdaşmayan her şey” olur. Peki İyilik nedir diye ikinci bir soru sorsam? Çok kapsamlı gibi göründü değil mi?  Hadi gelin beraber bu sorulara cevap arayalım.

Tarih sayfalarına göz attığımızda en önemli kaynaklardan biri tabii ki dinler. Hem bugün kutsal olarak gördüğümüz 3 büyük din, hem de eski mısır uygarlıklarının dinlerine baktığımızda karşımıza acayip şeyler çıkıyor. Tutankamon’un gömüldüğü yer olan firavunlar vadisinde bulunan Mennan’ın mezarına yapılan arkeolojik çalışmalarda, ortaya çıkan duvar resimleri bir şeyi gözler önüne seriyor. Kişilerin ölümden sonra içlerindeki iyilik ve kötülüğe göre yargılanacağı bir hesaba çekiliş:

Mennan’ın inancına göre ki o zamanın şartlarında ortak inanç bu yöndeydi, kişi öldükten sonra ruhu diğer tarafa geçmek için önce Tanrı Osiris’in huzurunda hesaba çekilir. Burada kendine herhangi bir soru vs. sorulmaz. Ortada bir terazi, küfenin birinde doğruluk tanrıçası Ma’at diğer küfede ise kişinin kalbi … İşte başımıza gelse sıçtık diyeceğimiz o anlardan biri değil mi ?

Neticede kalbi ağır gelen sorunsuzca diğer tarafa geçerken Ma’at ağır geldiğinde olacakları düşünmek bile istemiyorum. Buradan çok kral bir gerilim romanı konusu çıkar!

Benzer bir durum aslında İslamiyet’te de yok mu? Hani kıldan ince kılıçtan keskin bir sırat köprüsü, günahı çok olanların aşağıda bekleyen ateşe düştüğü ama sevabı çok olanın sorunsuzca karşıdaki Cennet’e geçtiği?

Eski ve yeni tüm dinlere baktığımızda aslında benzer temaya rastlarız. Kişi iyilik ve kötülükleri ile tartılıp ona göre cennete ya da cehenneme hak kazanır.

Kötülüğü yorumlamak gerekirse?

Benim açımdan kötülük insani duyguların yönetilememesinden doğan ve diğer varlıkların zarar görmesiyle sonuçlanan tüm olaylardır. Dinlere baktığımızda kötülük = şeytan, günah vs. anlamları yüklenmiştir. Peki şimdi size kötülüğün aslında bir merkezden yönetilmediğini düşündüğümü söylesem? Yani bugüne kadar hep kötülüklerin kaynağının şeytan ve onun insanı yozlaştırmaya yönelik planları ve tabiri caizse kulağımıza fısıldadıklarından ibaret olmadığını, kötülüğün de iyilik gibi insanın bir parçası olduğunu kabul edebilir misiniz?

Ya da her kötülüğün zaman zaman bizler için kötülük anlamına gelmeyebileceğini ispat etsem?
Şu olayı bir inceleyelim: (Bu olay başka olaylardan esinlenilmiş bir kurgudur).

“Gazetenizi açtığınızda manşette bir haber gördünüz. Filanca yerde bir adam başka bir adamı hunharca öldürmüş. Bu sizin için kötülüğe gerçek bir kanıttır ve bu adam Şeytan’ın vücut bulmuş halidir değil mi?

Sayfayı çevirip haberin içeriğine baktığınızda ise karşılaştığınız durum şu: Filanca yerde bir adam 5 yaşındaki kızına defalarca tecavüz edip, kafasını taşla ezmek suretiyle öldüren adamı affetmedi. Katili bilmem kaç yerinden bıçaklayarak öldürdü ve polise teslim oldu. “

Sizce bu adam kızının başına böyle bir hadise gelmeden önce birilerini öldürmeyi, kötülük yapmayı düşünür müydü? Ya da benzer bir hadise yaşayan kişiler kötü müdür? Siz böyle bir olayla karşılaşsanız ne yapardınız? (umarım karşılaşmazsınız)

Kim ne derse desin kötülük benim literatürümde insanın kendini temiz göstermek için ortaya çıkardığı bir kavram. Yani şeytan, kötülük, günah ya da adına ne derseniz deyin tamamen insan uydurması. Daha doğrusu kavramın kendisi değil ama onu kişileştirdiğimizde kendimize yalan söylemeye başlıyoruz.

İyilik nedir?

Yine dinler özelinde konuya eğildiğimizde İyilik = Tanrı eşitlemesi kaşımıza çıkıyor. Yani iyi olan ne varsa kökeni Tanrı’dır savını savunuyorlar. Empoze ettikleri açıklama ise : Allah’ın bizlere kendinden bir parça(nur) vererek bizleri onurlandırdığı ve bu parça sayesinde yaptığımız iyilikler karşılığında bizleri cennetine kabul ederek, şaraptan akan ırmaklar(!) ve göğüsleri yeni filizlenmiş kızlarla ödüllendireceğidir.

Bana göre ise iyilik; en başta zarar vermemektir. Buna maddi ve manevi zararı ilave ettiğinizde zaten ortaya kötülük için bir alan kalmayacaktır.

Bu konuya nereden bulaştım?

Geçtiğimiz günlerde vizyona giren ve pek çoğumuzun merakla beklediği Joker filminden. Filmi izlerken kötülerin kötüsü olarak addedilen bu karakterin Joker olmadan önceki hayatı ve onu kötülerin kötüsü namını kazanmasına geçen sürede başına gelenleri konu ediyor.

Gayet yavaş ilerleyen filmi izlerken beynim bir yandan filme odaklı iken öte yandan kişi nasıl kötü olur sorusuna  dair sorgulamalarla doldu. Bende konuyu araştırmaya başladım ve konudan çıkarımlarımı paylaşma gereği hissettim.

[ads1]

Kötülüğün nedenleri kaça ayrılır?

Mental Rahatsızlık:

Filmdeki Joker karakteri komedyen olmaya çalışan senin benim gibi bir insan. Ama bir farkla; Annesi gibi kendisi de ağır mental bozukluklardan muzdarip. Karakterin halüsinasyonlar, kişilik bölünmesi vb. sorunları var ve işin en bomba kısmı da bu sorunların kaynağı annesinden kendisine geçen genler! Yani kötülüğün kaynağı genlerimiz mi oluyor bu durumda?

Toplumsal Etkiler:

Kötü olarak adlandırdığımız insanları incelediğimizde hemen hemen hepsinin ya bir önceki maddeden (Mental Rahatsızlık) ya da toplum tarafından dışlanmalarından mütevellit kötü olmayı seçtiklerini görürüz. Her insanın ahlaki ve vicdani değerleri ona hangi miktarda iyi kalabileceği ve hangi noktadan sonra sabrının taşabileceği konusunda yol gösterir. Birtakım eksiklikleri olan insanlara empatiyle yaklaşmak yerine onları dışlarsanız onların iç dünyalarında bir yarık açar ve içindeki dengeleri kötü yönde şaşırtırsınız. İyi ve Kötü olguları her insanın içinde belli miktarlarda var. Onu yönetmede insanlar birbirine yardım etmelidir. Aksi taktirde daha çok şeytan daha az tanrı ile karşı karşıya kalırsınız.

İyi ile Kötü kavramlarından bahsetmişken bir konuya değinmeden edemeyeceğim!

Aslında yin ile yang’ın konumuz ile sanıldığı kadar bir alakası yok ama toplum içinde bu şekilde kaldığı için iyilikle kötülüğün hikayesine örnek olarak vermek istedim.

%99(!)’u Müslüman olduğu çeşitli mecralarda açıklanan bir toplumda yaşadığımız gerçeği ile beraber yaşanan güncel olaylardan bir hayat dersini burnunuza sokma gereği hissediyorum. Milenyumla beraber gelişen teknoloji artık her olayı anında ortaya çıkarmamıza, resmetmemize ve milyonlara duyurmamıza olanak sağlıyor. Öyle ki milenyum öncesi ve sonrası karşılaştırmalarda çok büyük farklar var. Ben ne mi saçmalıyorum? Vallahi bende bilmiyorum ?

Bugün çevremizde mutlak iyi olarak tanımlayacağımız insanların çoğunluğu günün bir kısmını tanrının huzurunda geçiren ve çevrelerinde inançlı, ahlaklı, insancıl ve yüksek insani değerlere sahip olarak farz ediliyor.

Peki bu gerçekleri her zaman yansıtır mı?

Maalesef toplumumuzda din adamlarına ya da hayatını dine göre şekillendirmiş insanların mutlaka iyi, doğru, dürüst olduğu yanılgısı hâkim! Hangi makam ve mevkide olursa olsun iyi ve kötü insanın bir parçasıdır ve insan kendi benliği ve özgür iradesi ile verdiği kararlar sonucu iyi ya da kötü olmayı seçer. Kişilerin yaşam tarzları her zaman gerçeği yansıtmaz. O nedenle tavsiyem kişiler hakkında peşin hüküm vermek yerine hükmünüzü sonraya saklamanızdır.

Sonuç :

Her canlı gibi biz insanlarda içimizde doldurulmayı bekleyen bir kase ile doğuyoruz. Tabii ki ailemizden(genlerimizden) gelen ve bizi biz yapan olgular mevcut ama bunları yönetmemiz ve doğru yolu seçmemiz için diğer insanlara ihtiyacımız var. Ve bir kötülük yaptığımızda bunu kimseye uyduğumuz için değil kendimiz istediği için, kendi irademizle yaptığımız gerçeğini de kabullenmeye… O gün kaçacak bir yere sahip olamayacağız ve bir daha kötülük yapmamak için motive olacağız. İşin özü tamamen burada gizli…

Yazımda herhangi bir din ya da inancı hedef alma amacım yoktu. Sadece objektif bir şekilde konuya eğilmeye, çeşitli inançlara bizim eklediğimiz figürlere atıfta bulundum. Herkesin inancı kendini ilgilendirir felsefesinden yola çıkarak hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Zaman ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim <3