“ Andy Warhol hakkında her şeyi bilmek isterseniz; resimlerimin, filmlerimin ve benim dış görünüşüme bakmanız yeterli. İşte ben oradayım. Arkasında hiçbir şey yok.”
Var var… Bak ikidir geliyorsun , bir dünyalı ile konuşmayı özlemişsin besbelli :) Neyse, sen bu işlere önce grafiker olarak başlamıştın, değil mi?
“Grafiker olarak çalışmaya bayılıyordum. Ne yapmam gerektiğini, nasıl yapmam gerektiğini söylüyorlardı. Ben ise sadece düzeltme yapıyor, onlar da evet veya hayır diyorlardı. Zor olan şey ise, yavan şeyler için hayal kurmak zorunda kalıp bunları tek başına yapmak.”
Sonradan kendi kararlarını vermeye başladın. Neyin resmini yapacağına nasıl seçiyordun?
“Mona Lisa, bir muz veya Hans Rittman’ın gözlükleri… Neyi gösterdiğin önemli değil. Yeter ki pop olsun.”
En çok objeleri boyamaya bayıldın ama…
“10-15 kişiden önerilerini istedim. Sonunda bir kız arkadaşım doğru soruyu sordu: ‘En çok neyi seviyorsun?’ Banknot boyamaya böyle başladım.”
Sahi Andy Warhol parayı çok sevmişti değil mi?
“Para kazanmak bir sanattır ve çalışmak bir sanattır ve iyi iş en iyi sanattır.”
Sonra da Marilyn Monroe, Liz Taylor, Muhammed Ali, Mick Jagger, Elvis Presley, James Dean ve Mao gibi birçok popüler insanın resimlerini yaptın.
“Benim için iyi bir resim, ünlü bir kişiye odaklanan resimdir.”
Hmm, biraz kolaya kaçmak gibi oldu! Senin için zaten pek düşünmeyi sevmez derlerdi!
“Resim yapmak için içgüdülerim ‘eğer düşünmüyorsan, o doğrudur’ diyor. Karar vermek ve seçmek zorunda kaldığın an, o yanlıştır. Daha çok karar vermeye çalıştıkça, daha da yanlış oluyor.”
Benzer bir resimden onlarca adet yaptın hep?
“İlkini iyi yapamadığımı düşünüyorum. O yüzden hep çok yapmaya çalışıyorum.”
İpek baskı denen serigrafiyi kullanman o yüzden mi?
“Hergün aynı şeyi yapıyorum. İşe gidiyor ve resim yapıyorum. Çıkarabileceğim en fazla resmi de yapmaya çalışıyorum.”
İyi ediyorsun!
“Keşke daha fazla insan serigrafi yapsaydı. Böylece kimse resimlerimin benim olup olmadığını bilmezdi.”
Yapıyorlar hocam. Artık senin resimlerini iki dakika içinde Warhol tarzına getiren siteler, programlar bile var. Artık herkes sanatçı!
“Sanatçı, insanların ihtiyacı olmayan şeyleri üreten kişinin adıdır.”
Pek de önemli insanlar değiller o zaman?
“İnsanlar sanatçıların neden özel olduğunu düşünüyorlar ki? O sadece başka bir iş kolu.”
Hmm…
“Sanat kaçabileceğin bir şeydir.”
Andy Warhol nereye kaçıyor?
“Los Angeles’a, Hollywood’a aşığım. Çok güzeller. Herkes plastik, ancak ben plastiğe aşığım. Ben plastik olmak istiyorum.”
Sözlükler plastik için biçim verilmeye elverişli olan, organik veya sentetik olarak yapılan madde diyorlar. Pek doğal bir şey değil yani?
“Ben son derece yüzeysel bir kişiyim.”
Yapay yani?
“Nerede yapay’ın bitip, gerçeğin başladığını bilmiyorum.”
Bak şimdi etkiledin beni!
“Kısık ışığa ve aldatan aynalara inanırım.”
Açıldın hocam! Dünyada epey bir şehir de gördün. Etkilendin mi gördüklerinden?
“Tokyo’daki en güzel şey McDonald’s. Stockholm’daki en güzel şey McDonald’s. Floransa’daki en güzel şey McDonald’s. Pekin ve Moskova ise henüz güzel bir şey yok.”
Ah be Andy! Epey uzak kalmışın sen bu dünyadan! Pekin ve Moskova’da çoktan dükkan açtı onlar. Neyse, nereden geliyor sendeki bu düşünce?
“Amerika güzel bir gelenek başlattı. Artık zengin tüketiciler fakirlerle aşağı yukarı aynı şeyleri satın alıyorlar. Televizyon seyrediyor ve Coca-Cola görüyorsunuz. Biliyorsunuz ki Başkan Kola içiyor, Liz Taylor Kola içiyor, ve düşünün, siz de Kola içebilirsiniz. Kola koladır. Para miktarı, size, köşedeki serserinin içtiğinden daha iyi Kola’yı sağlayamaz. Tüm Coca-Cola’lar aynıdır ve tüm Coca-Cola’lar güzeldir. Bunu Liz Taylor bilir, Başkan bilir, serseri bilir, ve siz bilirsiniz.”
Çok iyi para kazandın, çarçur ettin mi hiç?
“Para çarçur etmek insanı gerçek parti havasına sokar.”
Parti dedin de… Şöyle bir laf etmiştin zamanında: “bir kişi ile olan arkadaşlıktır, iki kişi kalabalıktır, üç kişi ise partidir.”
“Benim sosyal hastalığım var. Her gece dışarı çıkmak zorundayım. Yoksa köpeklerimle dedikodu yapmaya başlıyorum.”
Gitmezsen bir şeyler kaçırdığını mı düşünüyorsun?
“Ben, hiçbir yere gitmeyerek de mutlu olabilecek biriyim. Yeter ki gitmeyeceğim yerde tam tamına ne olduğunu bildiğime emin olayım. Ben, davet edildiğim her partiyi yatak odamdaki ekrandan seyretmeyi seven biriyim.”
Genelde yalnız kalıyordun yatak odanda sanırım? Aseksüel deniyor senin için?
“Seks, tüm zamanların en boş şeyi.”
Peki ya aşk?
“Fantezi aşk, gerçek aşktan çok daha iyi. Hiç yapmamak çok heyecanlı. Birbiriyle hiç karşılaşmayan, iki zıt kişi arasındaki çekim gücü ise en heyacanlı olan.”
Nasıl yaşanacak o aşk?
“İnsanlar gözü kapalı aşık olmalı. Sadece kapatın gözünüzü. Bakmayın ve bu bir sihir.”
Hmm… [sessizlik!]
“Sonsuza dek süren bir aşk macerası olabilir mi, hep merak etmişimdir.”
Ancak o zaman mı mutlu olabilirdin?
“Boş şeylerden mutlu olmayı istemelisin.”
Yaptığın iş günümüzde ‘dolu’ algılanıyor hala?
“Sanırım benim ‘iş’ anlayışımın tarifi oldukça esnek, çünkü sadece hayatta olmak bile bazı zamanlarda yapmak istemeyeceğiniz kadar fazla iş. Doğmak kaçırılmak gibi. Ve sonrasında esarete satılmak. İnsanlar her dakika çalışıyorlar. Mekanizma hep çalışıyor. Uykudayken bile.”
dedi ve kalktı.
“Hep zamanın bir şeyleri değiştirdiği söylenir, oysa onları siz değiştirmelisiniz.”
Not aldığım kağıtları işaret ederek de seslendi arkamdan:
“Sizin hakkınızda yazılanları önemsemeyin. Sadece uzunluklarını ölçün!”