ANTİK MISIR MEDENİYETİ : DİN, İNSAN VE TANRILARIN HİKAYESİ

Antik Mısır’da din, bazı günümüz bilimleri ile spiritüalizm ve sihrin birleşiminden oluşan bir inanç ve uygulamalar birleşimiydi.

Ölümden sonra hayat…

Eski mısırlılar yaşamlarında din ‘e önemli bir yer vermişlerdir çünkü dünyadaki yaşam sonsuz bir yolculuğun ilk adımı ve sadece bir parçası olarak görülürdü. Yani bugün semavi dinlerin de “sınanma dünyası” dedikleri, taa o günlerden bugünlere gelen bir kavram.

Kişinin dünyadaki yaşamı boyunca tüm eylemlerinin kendisini değil başkalarının yaşamını ve hatta evrenin işleyişine inanarak “mâat” ilkesine uyması bekleniyordu. Her bireyin diğerlerini dengede tutması önemli görülür ve beklenirdi. Çünkü o dönemin insanları için en büyük haz ve istek; Tanrıların, görevlerini en iyi şekilde yapabilmelerini sağlayan, ahenkli bir varoluşa hizmet etmekti.

Mâat prensibini onurlandırarak ve hayatını bu ilkelere uygun olarak yaşayarak, kendilerini karanlık ve kaosun güçlerine karşı savaşan tanrılar ve ışığın güçlerinin yanında yer almış olurlardı. Bu sayede de ölümden sonra kendilerini Hakikat Salonunda hesaba çekecek olan Osiris’in gazabından korumuş olduklarına inanırlardı.

Tanrılar

Mısır dininin temel prensibi, tanrı Heka’da kişileştirilmiş heka(sihir) olarak bilinirdi. Heka’nın yaratılıştan beri var olduğuna inanılırdı. Büyü ve Tıp tanrısıydı ama aynı zamanda Tanrıların işlevlerini yerine getirmelerini sağlayan ve insan ile tanrının arasında köprü vazifesi gören güçtü. Mısırlıların günlük hayatlarında gerçekle sihri iç içe geçiren ve yaşamın dayanağı mâat prensibini sürdüren her şeyi Heka sağlardı.

Heka’yı tarif etmek için söyleyebileceğim ise, standart olan, gücün temeli, her şeyin bağlı olduğu! Bir tanrı ya da tanrıça belirli bir amaçla ibadet edilerek çağırılırdı ve insan ile tanrılar arasındaki bu ilişkiyi sağlayan Heka’ydı.

Eski Mısır tanrıları düzenin yaratılışının efendileri ve aynı zamanda topraktan yaratılmış olan inana yardım ve rehberlik etmek isteyen tanıdık dostlar olarak görülürdü.

Tanrılar kaostan düzen yarattı ve insanlara dünyadaki en güzel toprakları verdi. Sonrasında Mısırlılar vatanlarına o kadar bağlandı ki, sınırlarının ötesine çıkıp askeri görevlerini yerine getirmekten ve orada ölüp öte dünyaya geçiş ayinlerini kaçıracaklarından korkarak bu tür olaylara hiç bulaşmadılar.

Mısır Hükümdarları aynı sebeple kızlarını da yabancı yöneticilere vermekten çekinmişlerdir.

Mısır tanrıları toprağı kendi iyilikleriyle kutsadılar ve halkın onların bu büyük ve iyi niyetli davranışlarını onurlandırmasını beklediler.

https://flic.kr/p/SCsVmL

Uzun zaman önce, sonsuzluğa uzanan karanlıkta dönen sulardan başka bir şey olmadığına inanılıyordu. Kaos ‘un hemen dışında büyük tanrı Atum, Heka’nın huzurunda ben-ben olarak bilinen tepeyi yükseltti.

Tepenin üstünden hiçliğe bakan Atum ne kadar yalnız olduğunu fark etti ve kendi gölgesiyle çiftleşerek iki çocuk doğurdu. Shu (Atum ‘un tükürdüğü hava tanrısı) ve Tefnut (Atum ‘un kustuğu nem ve ıslaklık tanrıçası).

Shu eski dünyaya hayat prensiplerini, Tefnut ise düzen ilkelerini oluşturdu. Babalarını ben-ben’de bırakarak dünyayı kurmak üzere oradan ayrıldılar.

[ads1]

Bu esnada çocuklarının gidişinin üzerinden uzun süre geçmesi Atum’u endişelendirdi. O da gözünü yerinden çıkarıp onları bulması için peşlerinden gönderdi.

Gözü uzaklaşıp kaybolurken Atum, kaosun ortasındaki tepede tek başına oturarak sonsuzluğu düşündü.

Shu ve Tefnut, babaları Atum ‘un gözüyle ( bugün biz onu Ra’nın gözü olarak tanıyoruz ) geri döndü. Bunu gören Atum, endişeli bekleyişin ardından güvenle geri dönen çocuklarını sağ salim karşısında görünce sevinç göz yaşlarına boğuldu. Ben-ben’in karanlığından bereketli dünya’ya akan bu gözyaşlarından erkek ve kadınlar doğdu…

Bu insanların her nasılsa yaşayacak yerleri yoktu ve bunu gören Shu ve Tefnut çiftleşerek Geb(dünya) ve Nut(gökyüzü)’u doğurdu. Geb ve Nut, kardeş olmalarına rağmen birbirlerinden uzak kalamayacak kadar âşık oldular. Atum, ikisinin bu davranışını kabul edilemez buldu ve Nut’u Geb’den uzakta duracağı cennete kovdu. İki sevgili birbirlerini sonsuza kadar görebilecek ama dokunamayacaktı. Tabii bir şey hesaba katılmamıştı. Geb o ana dek Nut tarafından hamile bırakılmıştı ve bu hamilelikten 5 çocuk doğurdu. Osiriz, Isis, Set, Nephthys ve Horus isimli en erken 5 antik mısır tanrısı. Daha sonraki tanrılar bir şekilde bu 5 tanrıdan doğdu. Ne film ama ?

Her Tanrının bir uzmanlık ve görev alanı vardı. Örneğin Bastet, ocağın, ev hayatının, kadın sağlığının ve sırlarının ve kedilerin tanrıçasıydı. Hathor, şükran ve cömertliğin, annelik ve şefkatle alakalı olan nezaket ve sevgi tanrıçasıydı. Bir hikayeye göre de neredeyse dünyayı yok edecekken diğer tanrılar tarafından kandırılıp birayla sarhoş edilen ve uyutulan Sekhmet, uyandığında daha yumuşak bir Tanrı olmuştur. Bira eski mısırda tanrıların kişinin sağlığı için bir armağan olarak görülürdü ve ilk defa Osiris tarafından yaratıldığına inanılan ilahi bir içki olarak görülürdü.

Bir başka efsanede Osiris’in kardeşi Set tarafından nasıl kandırılıp öldürüldüğü, İsis’in onu hayata nasıl geri getirdiği anlatılır. İsis çok uğraşmış ama bir balık Osiris’in ölü bedeninin bir kısmını yediği için eksik olarak dönmesine engel olamamış. Yer yüzüne eskisi gibi hükmedemediği için de yeraltı dünyasında ölülerin efendisi olmuş. Oğlu genç Horus, seksen yıl boyunca babasının intikamı için Set ile savaşmış, sonunda toprakla uyum sağlamayı öğrenerek Set’i yenmiş. Bu olaydan sonra başta Horus ve İsis olmak üzere tüm tanrılar birleşerek mısır halkına yardım etmek ve onları kendilerine ibadete teşvik etmek için kendilerine uygun yeri ve uzmanlığı bulmuşlar.

Memphis Üçlüsü

Bu tanrılar içinde değeri ve önemi en yüksek olan Memphis üçlüsüdür. Amun, Mut ve İmotep çok daha eski tanrılar olan Ptah, Sekmet ve Nefertem’in yerini aldı. Amun, güneş tarafından sembolize edilen yüce yaratıcı tanrı oldu; Mut, güneş ışınlarının ve her şeyi gören gözün sembolize ettiği karısıydı; İmotep, oğullarıydı; şifa ve kötü ruhların yok edicisi tanrısı.

Tamam anladım çok sıkıcı bir konu ama kişinin kendini geliştirmesi zaman zaman da sıkılmasını gerektirir inancındayım. Bende keyifle yazdığımı söyleyemem ? Alışılageldik bir yazı olmadı benim için. Eski Mısır tarihini, dinlerin geçmişini ve tarihteki karakterleri okumayı ve öğrenmeyi hep sevmişimdir. Malum, tarih seven biri olarak sadece Türk tarihine değil mistik ve gizemli tüm mitolojilere hayranım. Hal böyle olunca da bu tip konulara ilgi duyuyor insan.

Yukarıdaki metni oluştururken https://www.ancient.eu/Egyptian_Religion/ adresinden faydalandım. Hatta çoğunu kopya çektim bile diyebiliriz. İngilizcesi olanlar gidip kaynağından okuyup, benim çeviri hatalarıma katlanmak zorunda kalmasınlar diye söylüyorum ?

Bu yazımda mısır dinlerine ve dünyanın yaratılış hikayesine, Tanrı ile insanın ilişkisinin başlangıç noktasına kadar gitmeye çalıştım. Bir sürü makalenin ilkiydi. Mısır tarihi ve dinleri bu kadar kısa bir makale ile aktarılamayacak kadar derin ve önemli. Sonuçta din, tanrı, ibadet gibi kavramların insan hayatına girdiği bilinen zaman çizgisindeki ilk nokta. Sonrasında modern dinler ile arasında bir bağ kurar onu da kaleme alır mıyım bilmiyorum ama kişisel fikrimi sorarsanız modern dinlerin atası Mısır dinleridir.

İnanç ve din üzerine konuları işlemek, özellikle bu coğrafyada yaşayan biri için çok zor. Katı bir inanç sistemimiz ve gözümüze taktığımız at gözlükleri ile yaşıyoruz maalesef. Halbuki yukarıda paylaştığım hikayelere, hikayelerde yaşayan insanların Tanrı ile nasıl bir bağ kurduğu ve onu nasıl anlamlandırdığı penceresinden bakabilsek belki de bugün yaşadığımız din paradoksunu çözmeye de çok yaklaşacağız.

Vakit ayırıp sıkılmadan okuduğunuz için teşekkür ederim. Mısır dinlerine ve oradan günümüze uzayacak bu yolculuğa devam etmek için sabırsızlanıyorum. Sevgiyle kalın <3

Kaynakça : https://www.ancient.eu/Egyptian_Religion/