Onlar, Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün Orta Asyalı gençleriydi. ATATÜRK ‘ün emriyle Türkiye’ye getirildiler. Kimisi Özbek, kimi Türkmen, kimi Tatar, kimi Doğu Türkeli (Doğu Türkistan) çocuğuydu.
Kore, Özbekistan, Doğu Türkistan, Türkmenistan, Çin’den toplanan 10 – 12 yaşlarındaki 30 – 35 yılları arasında Türkiye’ye getirildi. Vatanlarından, atalarından ayrılmanın hasretini tazecik beyinlerine kazıdıkları İstiklal Marşı’nın mısralarında dindirdiler:
Onlar yurtlarından uzak ancak oralarda bağımsız Türk Devletleri kurulması hayaliyle yıllarca Türkiye ‘de eğitim gördüler. ATATÜRK ‘ün hayal ettiği gibi çoğu iyi birer asker, tabip ve öğretmen oldu. Beş – altı kişi hariç birçoğu ülkesine geri dönerek hizmet verdi.
ATATÜRK ‘ün 1920’li yıllarda düşünü kurduğu, 1933’te talimat vererek Anadolu’ya getirilmesini istediği Orta Asyalı öğrencilerini sizin için araştırdık. O günlerde Hindistan – Irak – Suriye üstünden Türkiye’ye getirilen emekli General Rıza BEKİN, bu öğrencilerin serüvenini bilen ve Türkiye’de kalan kişi: “ATATÜRK, Orta Asya’daki Türk kavimleriyle tarihi, kültürel ilişkiler kurulması talimatını İstiklal Savaşı’ndan önce vermişti,” diyor.
İstiklal Harbi’nin yeni başladığı günlerde Mustafa Kemal ATATÜRK, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi imzasıyla Orta Asya’daki Türk boylarıyla Türkiye’nin irtibatının sağlanması için bir talimat yazdı. Afganistan merkez kabul edilmek üzere gönderilecek bir heyetle Türk boylarının yaşadığı ülkelerde eğitim yapılmasını, asker yetiştirilerek bir ordu kurulmasını istiyordu.
Görsel, 1920 Ankara Ziraat Mektebi Binasında Gazi’nin çalışma odasında mesai arkadaşlarıyla birlikte görülüyor.
ATATÜRK, 21 Aralık 1920 tarihli talimatında Afgan Ordusunu modernleştirme çalıştırmalarını yürütmek üzere Afganistan’a bir askeri heyet gönderilmesi konusunda Genelkurmay Başkanı Fevzi (ÇAKMAK) Paşa’ya şöyle hitap ediyordu:
-…”MÜDAFAA VE MALŞYEMİZ İCABETİ İLE KABİL-İ TELİF OLDUĞU TAKDİRDE, AFGAN ORDUSUNU TENSİK İÇİN BİR HEYET-İ ZABITANIN (askeri heyet) İZAMINI VE ELZEM GÖRMEKTEYİM. Bu istikbalde Anadolu üzerine çöken BAR-İ SEKİLİ TAHFİFE YARAYACAĞI GİBİ (yükü hafifletmeye), nukuat – atiteye (gelecekte de) riayet edildiği takdirde asya-i vusta’da (orta asya’da) emrimize amade kuvvetli bir orduya malik olmamız hususu temin edilmiş olur. böylece savaşın sürmesi halinde İngilizleri daha uzaktan işgal etmek için bir vasıta elde edilmiş olur. bu heyet katiyen siyasetten uzak kalarak kendini Afgan, Türkistan ve Buhara ahali ve askerlerine fevkalade sevdirmelidir…”
Anadolu’nun kanla sulandığı, şühedalarla geri alındığı o günlerde Orta Asya’daki Türkleri düşünen ATATÜRK, İslam ve Türk menfaatlerinin bölgede korunmasını arzuluyordu. Savaşın cephesinin genişlemesi halinde Anadolu’nun omuzlarına binecek yükü ta Afganistan ve Orta Asya bozkırlarından kaldırmak fikrindeydi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra da bu vizyonunu terk etmedi. Yine Afganistan merkezli olarak Orta Asya’daki Türk topluluklarıyla irtibatlarını sürdürdü.
Mustafa Memduh ESENDAL: (D. 29 Mart 1883, Çorlu – Ö. 16 Mayıs 1952, Ankara), Türk yazar; (1934’de yayımlanan “Ayaşlı ile kiracıları” adlı romanı); Diplomat; (Bakü Elçiliği 1921 – 1924), Siyasetçi; (C.H.P. Genel Sekreteri 16 Ağustos 1942 – 7 Haziran 1945)
Memduh Şevket ESENDAL ‘ı Afganistan elçisi olarak tayin ederek bu vazifenin tamamlanmasını istedi. Kabil merkezli olarak Türk topluluklarıyla ilişkilerin kurulmasında yıllarca kilit rol oynayan ESENDAL, komünist rejimin baskısıyla Afganistan’a kaçarak öğretmen okulları, askeri okullarda okuyan Türkmen çocukların Rusya baskısıyla eğitimlerine son verilmek istendiğini rapor etti.
Bu rapor üzerine ATATÜRK önce 1936, daha sonra 1938’de iki kafile halinde buradaki öğrencilerin bir kısmının Türkiye’ye getirilerek eğitilmesi talimatını verdi:
-…”DERHAL ORADAKİ BÜTÜN ÖĞRENCİLERİ, YOL PARASI VERİLEREK TÜRKİYE’YE GÖNDERİNİZ, BURADA ASKERİ MEKTEPLERE YERLEŞECEKLER…”
Görsel ’de, Afganistan Elçiliğinin açılış töreninde, elçilik gönderine bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından Afgan bayrağı çekilirken. İlk Afgan Büyükelçi Sultan Ahmet Han’dır. Büyükelçi’nin göreve başlama tarihi 1921’dir.)
Deniz ve karayoluyla Türkiye’ye getirilen yirmi beş kişilik Özbek, Türkmen, Tatar öğrenci grubuna dokuz kişilik Doğu Türkistanlı öğrenciler eklendi. Öğrenciler bu talimatla askeri okullara, tıbbiye ve öğretmen okullarına yerleştirildi. Sovyetler Birliği’ndeki komünist ihtilalin ardından yurtlarından kaçan birçok aile, çocuklarını Türkiye’ye ulaştırmanın yolunu arıyordu. Baskılardan kaçarak Afganistan’a sığınan Türk boylarının gençleri için kurtuluş yeni kurulan genç Türkiye Cumhuriyet idi. Aileleri bu gençlerin dinini, milliyetini ve dünyayı öğrenebilecekleri tek yerin Anadolu olduğuna inanıyordu. Bu yüzden hiç tereddüt etmeden Türk Büyükelçiliklere ve subaylara çocuklarını teslim ettiler.
Mehmet Emin BUĞRA: (D. Nisan 1901, Hoten – 29 Nisan 1965, Türkiye), Uygur siyasetçi ve yazardır. Buğra, Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanıdır.
Orta Asyalı Türk gençlerinin o günlerde başlayan serüvenini yaşayan tanığı emekli General M. Rıza BEKİN ‘in yolculuk hikâyesi de ATATÜRK ‘ün ölümüne yakın zamanda verdiği talimat ve onurla başladı. Doğu Türkistan Milli Mücahitlerinden Mehmet Emin BUĞRA ‘nın yeğeni olan BEKİN, başkent Kabil’den önce Hindistan’a oradan da denizyoluyla Irak’a, sonra Şam üstünden Türkiye’ye ulaştı. BEKİN, Uygur kökenli dokuz Doğu Türkistanlı öğrenci arkadaşıyla birlikte çıktığı yolculuğu “Ellerinde bavullarıyla yolculuk eden 10 – 12 yaşlarındaki çocuklardık. Türklüğün ve İslamiyet’in yurdunda eğitim alıp memleketlerimize hizmet etmeğe dönecektik,” diye anlatıyor.
Bekin, “Ankara’ya ayak bastığımızda Eylül 1938, sonbaharıydı. Bizi getirtenin ATATÜRK olduğunu biliyorduk. Ancak O’nu görmemize fırsat olmadı, bir buçuk ay sonra Ulu Önder hayata gözlerini yumdu. En çok O’nunla tanışamadığımız için üzülmüştük,” diyor.
ATATÜRK ‘ün Fevzi Paşa’ya verdiği talimatla da Afganistan’da ordu olmasını, Türk devletlerinin eğitim işlerinin buradan yürütülmesini, subay gönderilerek okullar açılmasını, Türk yavrularının buradan desteklenmesini istediğini anlatıyor. Anne babasız olan gençlerin birçoğunu devletin üst kademesindeki yöneticiler manevi evlatları kabul etmiş. Bekin ’i de öğrencilerin Afganistan’dan Türkiye’ye gelmesini sağlayan Memduh Şevket ESENDAL, “manevi evlat” edinmiş.
Elindeki bavuluyla Hindistan’dan yola çıktıklarında Niyazi Mehmet, Ömer, Siracettin, Dr.Maksut TARIMBAY, Turdi, Tabip, Bedrettin ve Rahmetullah isimli arkadaşlarını hatırlıyor. Dokuz kişilik kafile Doğu Türkistanlı olmaları nedeniyle kısmen birbirini tanıyormuş. Özbek, Türkmen ve Tatarların da askeri okullar, öğretmen okulları ve tabiplik aldığını hatırlatan emekli General Bekin, Ankara’da ilk gördükleri devlet büyüğünün o günün Genelkurmay 2. Başkanı Asım GÜNDÜZ olduğunu söylüyor.
Görselde, Temmuz 1938’e ait olup Genel Kurmay II. Başkanı Orgeneral Asım GÜNDÜZ Hatay’da karşılanırken görmekteyiz.
Ankara ziyareti ve Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılmanın ardından Bekir ile Niyazi Mehmet, Konya Askeri Ortaokulu’nda okumaya başlıyor. Diğer arkadaşlarının bir kısmı İstanbul, bir kısmı Edirne’ye eğitim için gönderiliyor.
Ankara’yı ilk gördüğünde Bekin Paşa’nın aklına kazıdığı ve unutmadığı hadiselerin başında Ulus’taki buğday silolarının üstündeki “Buğday satın alan millet, buğday satar oldu,” yazısı oluyor.
Ramazan ayındaki oruçlar için ATATÜRK ‘ün talimatıyla hiçbir zorlama ya da yasaklamanın getirilmemesini de o günün “din siyasetine “ bakışının en güzel örneği olduğuna işaret ediyor. Bekin, sırasıyla; Akşehir Askeri Lisesi, Kara Harp Okulu’nu bitirerek 1946’da topçu subayı, 1950 – 51’de de Kore Savaşlarında Üsteğmen olarak görev yapıyor. 1973’te Tuğgeneralliğe yükselen Berkin, önce CENTO Askeri Planlama Başkanlığı’nda Bornova ve Edremit’te Tugay komutanı olarak emekliye ayrılıyor.
Orta Asya bozkırlarındaki anayurdundan koşarak Anadolu’ya gelen Niyazi Mehmet de o günlerde askeri okullara yerleştirilerek okuyan öğrenciler arasında Çin’in baskıları nedeniyle Doğu Türkistan’daki olaylarla yakından ilgilenen Niyazi Mehmet de Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapmış ve binbaşı olarak emekli olmuş. Aynı grubun içinde yer alan Dr. Maksut TARIMBAY ise bu uğurda şehit olmuş. Bedrettin ALTUNTAY da vatanına hizmet ederken hayatını yitiriyor.
Öğrencilerin Ankara, İstanbul, Edirne, Konya’ya yerleştirilmelerinin ardından şaşkınlıkla yaşadıkları Cumhuriyet Bayramı kutlamalarından sonra katıldıkları 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’ndaki gayretleri komutanları ve öğretmenlerince de takdir edilmiş. “Bizleri ATATÜRK çağırdı ve yetiştirdi,” diyen Bekin Paşa, her biri en iyi şartlarda yetiştirilen Orta Asya’dan gelen öğrencilerin Cumhuriyetin ilk yıllarında gördüğü ihtimamı ise “Askeri liseye girdiğimizde kapıda göğsüne babasının İstiklal Madalyasını takan çocuklar vardı. Onların bir kısmı bu okullara giremedi. Ancak ATATÜRK ‘ün Orta Asya ve Türk boyları ile ilgili hayalleri vardı. Bize gönderilen yoğun ilgi bunun içindi,” sözleriyle anlatıyor.
ATATÜRK ‘ün Orta Asya’dan getirerek eğitilmelerini istediği 35 öğrencinin hikâyesi bugün tozlu raflar arasında kalmış durumda. Yurtlarına geri dönen Doğu Türkistanlı öğrenciler dışında, Türkmen, Özbek ve Tatarlar ile ilgili hatıralar da onlarla birlikte gitmiş.
Kaynakça: ATATÜRK ‘ün Milli Dış Politikası (Milli Mücadele Dönemine Ait 100 Belge) 1923 – 1938, Cilt II, Hazırlayan; Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı Yayını, 1981 / Ayrıca Bakınız: Ali KUZU, “ATATÜRK’ÜN De Çocukları Vardı”,’sf.99’dan 103’e”)
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.
İsmet ERARPAT
*Yazının her türlü hakkı saklıdır