Avrupa gerçekten çok yaman bir kış yaşıyor. Berlin’deki en iyi Türk restoranlarından biri olan Velis’de mekanın sahibiVeli Bey, yemeği nasıl bulduğumu soruyor; güzel, diyorum ama dışarıdaki soğuk tat alma duyunuzu bile alıp götürdüğü için yemeklerin bile gerçek lezzetine varamıyorsunuz. Bu arada televizyonlar Avrupa’nın periferisinden durmadan kış, sel ve felaket haberleri veriyor. Romanya’daki kış ve sel görüntüleri yetmişli yıllardaki Latin Amerika yoksulluğunu aynen yansıtıyor.
Berlin, bu hafta başlayacak film festivaline hazırlanırken hemen yanında giderek büyüyen yoksulluğun onu da bir müddet sonra kuşatacağını bilmiyorum farkında mı?
Merkel ve Sarkozy ortak bakanlar kurulu toplantısını Fransa’da yaptılar ve beklendiği üzere hep aynı şeyleri söylediler. Şu sıralar Almanya ve Fransa, Doğu ve Güney Avrupa’ya yoldan çıkmış, artık iflah olmaz çocukları muamelesi yapıyor ve bütün bu ülkelerde, eski IMF programlarını hiç aratmayacak bütçe kısıntıları, ücret budamaları, yeni vergiler ve emeklilik sistemi düzenlemelerinin hemen devreye girmesini istiyor. Bu, Almanya ve Fransa merkezli yeni bir Avrupa hükümeti demek. Bunun ekonomik ve siyasi altyapısı da fiziki olarak hazır; Avrupa Parlamentosu, Fransa sınırları içindeki Strasbourg’ta. Avrupa Merkez Bankası, Strasbourg’a ikiyüz km uzaklıktaki Frankfurt’ta. İnanın şu anda Merkel’in en önemli sorunlarından biri, Nisan ayında Sarkozy’nin seçilememe olasılığı yoksa 2013’te kendisinin nasılsa yeniden seçileceğine kesin gözüyle bakıyor. Haksız da sayılmaz; krizden ve soğuktan eli ayağı tutulmuş Almanya, nasıl ki krize alternatif bir ekonomik çıkış üretemiyorsa, Merkel’e alternatif siyasi bir çıkış da üretemiyor. İşte gerçek kriz de aslında tam burada gizli.
Frankfurt’ta Avrupa Merkez Bankası’nın önündeki devasa Euro heykelinin olduğu alan dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen protestocuların kurduğu çadırlardan gözükmüyor şu sıralar. Amerika’da başlayan Occupy (işgal) hareketinin bir uzantısı gibi gözüken işgalciler bütün Avrupa’dan gelen muhalif hareketlerden oluşuyor. Ama tabii ki bu çadırların Tahrir meydanındaki çadırlar gibi sistemi değiştirme, hatta bırakın değiştirmeyi Merkel-Sarkozy gericiliğine karşı bir alternatif üretme güçleri yok.
Batı’da, özellikle Almanya’da, sistemin güvenlik ve tehdit algısı, 2001 11 Eylül’ü ve özellikle de Arap Baharı’na paralel olarak yeniden şekillenmiş. 2001 11 Eylül’ü tamam terörist bir çıkıştı ve bu, Avrupa’dan daha çok Amerika’nın sorunu idi zaten onlar da ‘meseleyi’ büyük ölçüde Amerika’ya bıraktılar. Ama Tahrir ve sonrası İhvan, Hamas vb ve tabii buralarda İslami uyanışın yeni Ortadoğu’nun sınırlarını belirleyecek olması Almanya ve Fransa için çok önemli. İnanın özellikle Almanya, Ortadoğu’daki değişimin meşruiyetinden çok korkuyor. Tabii ki bu korkuya siz Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini de ekleyin.
Almanya’da Merkel’in partisi (CDU) ve Alman devleti, Frankfurt’da, Avrupa Merkez Bankası önündeki işgalcilerin tümünden inanın dedelerin bir tek Rosa Luxemburg’dan korktukları kadar korkmuyorlar. Çünkü buradan onları tehdit edecek, onları derin uykularından uyandıracak bir siyasi alternatif çıkmayacak. Ama özellikle, Suriye’de Esad devrildikten sonra, daha hızlı çözülecek olan Ortadoğu’dan Batı’ya doğru gelecek rüzgârlar onları çok daha fazla tedirgin ediyor. Çünkü Avrupa artık geriye dönemez.
Hiç kimse Yunanistan gibi küçük ülkeler batacak, para birliğinden başlayarak AB süreci bitecek ve yeniden Avrupa’nın orta yerinden dikenli teller geçecek diye beklemesin.
————————–
Türkiye’nin Almanya’ya dönük politikası yok!
İşte burada Türkiye’nin önemi büyük. Tam şu sıralar Türkiye’nin, özellikle Almanya ile ilgili bütünlüklü bir politikası olması gerekir. Mesela bugün Ekonomi Bakanı Zafer Çağ-layan Berlin’de. Türkiye’nin, yeni bir göçmen politikasına, yeni bir Alman-ya’ya yatırım programına, yeni bir eğitim-bilgi alışverişi ve Türkiye’deki yatırım ortamının iyileştirilmesi çerçevesine ihtiyacı var. Batı’ya politik alternatif Doğu’dan gelecek. Berlin’de bir dostum Batı’da Hıristiyan Demokratlar da, Sosyal Demokratlar da bitti; Ortadoğu değişimine ve Türkiye’nin büyümesi ve demokratikleşmesine paralel olarak bir yeni Müslüman-Demokrat çizgi niye alternatif olmasın, dedi. Entegrasyon suyun yatağını bulması gibidir; hiç ummadığınız şeyler birdenbire olabilir. Peki, bu Avrupa’nın 3. şansı olabilir mi?