Türkiye, 15 Temmuz FETÖ terör örgütü darbe girişiminden bu yana, artan şekilde ve çok somut olarak görüldüğü üzere artık herkesçe malum olan PKK’yı, PYD’yi, FETÖ terör
örgütünü desteklediğini, silah ve lojistik katkı yaptığını ortaya koyan malum güçlerin planlı, programlı şekilde sistematik bir terör saldırısıyla mücadele etmektedir. Ülkemizde her geçen
gün gerçekleştirdikleri terör eylemleriyle Türkiye’nin enerjisini harcayan, dikkatini bu terör eylemlerine yoğunlaştırma çabalarını sürdürenler, PYD’yi ABD’nin bir kara gücü gibi Suriye’ye sokanlar PKK’yı da Musul’a sokabilmek için çeşitli kılıflar hazırlama planları yapıyorlar. PKK ve DEAŞ canlı bomba ve bombalı araçlarla gerçekleştirdiği terör eylemleriyle vatandaşlarımıza karşı katliamlar yaparken, sözde hendek ve şehir savaşları yoluyla milletimizi ve devletimizi zaafa uğratmaya çalışırlarken bir yandan da artık aynı bütünün parçaları olan ve koordineli bir şekilde yönlendirilen PKK’nın işbirliği ortağı FETÖ darbesi ile nihai hedefe varmaya yöneldiler. Ancak demokrasimize, bağımsızlığımıza ve özgürlüğümüze sahip çıkan milletimizin direnişi ile hezimete uğradılar. Suriye ve Irak Orta Doğu’daki uluslararası aktörlerce dizayn edilirken Türkiye’ye diz çöktürme gayreti içinde olan FETÖ darbesinin önlenmesiyle Türkiye ve Türk milleti karşısında diz çöktüler, hezimete uğradılar. Ancak terör belası, FETÖ tehdidi tam anlamıyla ortadan kalmış değildir. Nitekim aylardır Türkiye’yi dışarda bırakma hesaplarıyla ABD öncülüğünde terör örgütleriyle gerçekleştirilmesi planlanan Musul operasyonun gündeme gelmesiyle bölücü terör örgütü PKK en acımasız biçimde yeniden sahaya sürüldü. Bunun görülen amacı, Türkiye yurt içinde terörle meşgul edilirken Orta Doğu’da enerji çıkarları ön planda olan güçler Türkiye’yi Musul operasyonun dışında tutarak Lozan’da Misakı Milli
sınırlarımıza tecavüz eden dünya güçleri bugün de aynı oyunu oynuyorlar. Bu oyunun başarıya ulaştırılması için de son dönemde giderek artırılan, PKK, DEAŞ terör saldırılarıyla, sözde şehir savaşlarıyla ülkemizi bir iç savaşa sokma gayretleri de her şey göze alınarak tırmandırılıyor. Sahneye konan bu senaryonun baş hazırlayıcısı sözde
müttefikimiz, NATO’daki ortağımız ABD, sözde terör örgütü kabul ettiği PKK’nın isim değiştirmiş parçası olan PYD-YPG ile nasıl Suriye’de ortak hareket ediyorsa Musul operasyonuna da savunduklarını iddia ettikleri bütün evrensel değerleri çiğneyerek PKK’yı dâhil etmeye çalışıyor. Cumhurbaşkanımız Erdoğan bütün açıklığı ile terör örgütleriyle bir Musul ve Rakka operasyonu yapılamayacağını belirtmekte, Musul ve Rakka operasyonları için ABD’ye açık işbirliği önermekte, bu amaçla askeri öneriler yapmaktadır. ABD Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın işbirliği önerilerine karşılık, Türkiye’yi Musul operasyonu ve görüşme süreçleri dışında tutabilme, PKK’yı dâhil etme hesapları yapmakta, ülkesine ve
devletine hâkim olamayan Irak yönetimini Türkiye’ye karşı kullanmaktadır. Irak’ı işgal etmiş, bugün Irak’taki istikrarsızlıkların yaratıcısı olan ABD’den ve destekleyici güçlerden hiç rahatsızlık duymayan, ülkesini DAEŞ’in işgaline terk eden, topraklarını PKK terör örgütünün üssü haline getiren Irak yönetimi Türkiye’den rahatsız
olmakta, Türkiye’ye karşı hareket etmekte ve Türkiye’nin kendi istekleriyle bulunduğu Başika kampından çıkmasını istemekte, Türkiye’nin oradaki varlığını sözde egemenliğine tecavüz olarak kabul etmektedir. Musul operasyonu için bu tür oyunlar tezgâhlanırken Rakka operasyonu içinde farklı ancak amacı aynı olan senaryolar hazırlanıyor. ABD, Rakka operasyonu için YPG’yi öne çıkarmak ve PKK’nın Suriye’de isim değiştirmiş kolu olan YPG terör örgütü ile birlikte hareket etmeyi istemekte, hiç sıkılmadan bu terör örgütüne silah
ve mühimmat yardımı yaptığını ve yapmaya devam edeceğini de açıklamaktadır. ABD kendi senaryolarını hazırlarken Türkiye Irak, Suriye ve Orta Doğu politikasını kendi milli çıkarları
doğrultusunda sürdürmeye, terör örgütlerinin dahil olacağı Musul ve Rakka operasyonlarına karşı kararlı tutumunu sürdüreceğini her fırsatta ortaya koymakta, gerekli uyarılarını, itirazlarını ve sağlıklı önerilerini yapmaktadır. Türkiye Başika’yı terk etmeyeceğini de aynı kararlılıkla açıklamakta, Musul operasyonunda yer alma mücadelesini haklı olarak sürdürmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti güvenliği, bağımsızlığı, milletinin refahı için Orta Doğu’da yaşanan istikrarsızlıklara karşı mücadele verdiği, milli çıkarlarını hassasiyetle koruduğu bir dönemde Cumhuriyetimizin 93. Yılını büyük bir coşku ve gururla, geleceğinden emin bir şekilde birlik ve beraberlik içinde kutladık. Cumhuriyet Bayramı her yıl 29 Ekim’de ulusça, kıvançla kutladığımız bir milli günümüzdür. 29 Ekim Türk Milleti için çok önemli ve değerli bir gündür. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte vatandaşlarımız, Türk Milletinin temel karakteri olan bağımsızlık, özgürlük ve eşitlik gibi değerleri daha güçlü bir şekilde yaşama geçirmiştir. Bir halk yönetimi şekli olan Cumhuriyet yönetiminde “egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.” Milletimiz bu gerçeği 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine karşı yaptığı direnişi ile şehitler vererek, gazileriyle ortaya koymuş, egemenliğine kayıtsız koşulsuz sahip çıkmıştır. Yüce önder Atatürk’ün ifade ettiği gibi: “Türk ulusunun yaradılışına ve yaşantısına en uygun olan yönetim şekli Cumhuriyeti” Türk Milleti sonsuza kadar yaşatacak ve her geçen gün daha da yüceltecektir.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız milletimize kutlu olsun.
Saygılarımla