Ayın Yorumu

Ülkemizde, Bölgemizde, AB’de, ABD ile ilişkilerde meydana gelen gelişmeler çok yönlü düşünceleri, değerlendirmeleri, analiz ve yorumları gündeme taşıyor. Bu analizleri, yorumları ve değerlendirmeleri bilimsel düzeyde, medyada çeşitli yönleriyle takip ediyoruz. Hemen belirtmeliyiz ki ortaya çıkan sonuç, ülkemizin “müttefiklerimiz” ve “dostlarımız” dâhil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı çeşitli hesaplar içinde olduklarını gösteriyor. Türkiye’yi bir kıskaç içine alarak yalnızlaştırma stratejisi uyguluyorlar. Ülkemizde en hassa noktalara düzenlenen planlı terör eylemleri, Almanya Parlamentosu’nda alınan sözde Ermeni soykırım kararı, ABD’nin PKK’nın Suriye kolu PYD’yi bir müttefik olarak kabul eden işbirliği ve sözde IŞİD ile mücadelede
askeri ortak kabul etmesi, İngiltere’de yapılan Brexit referandum kampanyasında başta İngiltere Başbakanı Cemeron olmak üzere Türkiye’nin AB üyesi olamayacağı propaganları gibi gerçekler söz konusu stratejinin önemli göstergeleridir. Bu stratejinin uygulama araçları olan PKK, IŞİD ve diğer taşeron terör örgütleri aracılığıyla ülkemize karşı vekâlet savaşı yürütüldüğü gerçeği artık yurt içinde ve yurt dışında açık şekilde görülüyor. Bu gerçek ülkemizin geleceğe dönük yeni bir değerlendirme, strateji ve politika belirlemesi ihtiyacını artırıyor. Canlı bomba eylemlerinin, Atatürk Hava Limanı’na gerçekleştirilen son eylemle ulaştırıldığı boyut, terör eylemlerinin ciddiyetini, acımasızlığını, hainliğini ve kahpeliğini çarpıcı şekilde içte ve dışta ortaya koymuştur.
Canlı bomba terör eyleminin ülkemizde geldiği nokta uluslararası alanda teröre kayıtsız kalınamayacak bir nokta olmuştur. Bundan ötürü Türkiye’ye görülmedik şekilde bir destek verilmiştir. Ancak geçmişte olduğu gibi bu destekler sözde ve açıklama sınırları içinde kalmaktan öte bir sonuç ve etki yaratmamaktadır. Bilinen bir gerçektir ki dıştan güçlü bir maddi ve lojistik destek almayan, silahlandırılmayan hiçbir terör örgütü orta ve uzun vadede varlığını asla sürdüremez. Ülkemizde tırmandırılan terörde güçlü devletlerin ve silah üretici ülkelerin taşeronları niteliğindeki terör örgütlerine sağladıkları her türlü destek (maddi, silah, istihbarat, lojistik) artık yadsınamayacak bir gerçek olarak gün gibi ortadadır. Bugün ülkemize terör tanımını yeniden yapınız dayatmasının altında yatan gerçek de tartışmasız budur. Atatürk Hava Limanı’nda canlı bombaların gerçekleştirdiği katliam karşısında Türkiye’nin yanında olduklarını açıklayan ve terörü çok sert biçimde lanetleye ülkeler, devlet adamları ve diğer kesimler samimi isler terörün kökünü kazıyacak şekilde ortak hareket etmek ve Türkiye’ye fiili desteklerini göstererek terör örgütleri ayırımından vazgeçmek zorundadırlar. Bize düşen görev de verilen şehitlerimizin ve kaybedilen canlarımızın yarattığı acılara son verecek bütün kesimlerin, siyasal partilerin vatan, millet sorumluluğu içinde milli bir dava olarak kanımızı döken, ülkemizde güvenliği ve huzuru sarsan teröre karşı ortak mücadele yapmamızdır. Türkiye içte terör belası, sığınmacı sorunu ile uğraşırken, başta Almanya olmak üzere sığınmacı/mülteci sorunlarını birlikte çözme girişimlerine özverili katkılar yaparken dost kabul edilen ülkelerde Türkiye’nin altı oyulmaya çalışılmakta, Türkiye sırtından hançerlenmektedir. Son dönemde Merkel öncülüğünde Almanya ile sığınmacı sorununa çözüm bulmak için olumlu işbirliğinin geliştiği bir zaman diliminde Alman parlamentosunun sözde “Ermeni soykırımı” tasarısını iki aleyhte oy dışında oybirliğiyle kabul etmesini anlamak, değerlendirmek ve iyi niyetli bir yaklaşım olarak düşünmek bile mümkün değildir. Hiçbir akılcı
yönü bulunmayan, gerçeklere tamamen ters düşen görüş ve iddialarla salt politik hesaplarla yapılan oylamalar, dost kabul edilen Almanya’ya ve AB’ye uygun düşmeyen, samimiyetleri sorgulanan davranışlardır. Önemli bir diğer nokta da Alman Parlamentosu’nun bir vesile olmadan, tarihsel gerçeklere dayanmayan iddiaları esas alarak sözde “Ermeni soykırımı” kararı almış olmasıdır. Daha da düşündürücü olan nokta alınan kararın zamanlamasıdır. Almanya’nın özellikle mülteci akını nedeniyle Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duyduğu, bu alanda işbirliğinin arttığı, ortak hareket edildiği, bu bakımdan Türkiye’nin özveriyle yeni sorumluluklar yüklendiği bir zamanda, Türkiye’yi çok ciddi şekilde yaralayan, yalana dayalı böyle bir karar alınmış olmasıdır.Sağduyunun hâkim olmadığı, karşılıklı çıkarların dengelenmediği, hep tek yanlı kararlarla sağlıklı ilişkilerin sürdürülemeyeceği, inandırıcı gerçek dostlukların olmayacağı gerçeği artık kendini güçlü kabul eden
devletlerin dikkate almaları bir zorunluluktur. Türkiye öyle güçsüz, temelsiz, kökleri olmayan çaresiz bir devlet değildir. Türkiye her alanda gücünü kabul ettirmiş, çıkarlarını her koşulda koruyabilecek sarsılmaz gelenekleri olan köklü ve onurlu bir devlettir. Ciddi sorunları yaşadığımız, acılarımızı paylaştığımız bu buruk günlerde milletimizin ve İslam dünyasının idrak edeceğimiz Ramazan Bayramını en kalbi duygularımla kutluyorum.
Saygılarımla
G. Gül KILIÇASLAN