Neden Niçin Bağlamı

Neden maksat, niçin sebep sorar. Yani biri size, bunu neden yaptın diye soruyorsa, büyük bir olasılıkla bunu yapmaktaki amacın ne demek istiyordur. Daha derin bir merakla, eylemin kendisinden çok seni, senin amacını merkez alan bir odakla bu soruyu soruyordur. Yani doğrudan sizle ilgileniyordur.

Neden değil de “Bunu niçin yaptın?” diye sorulduğunda ise, odak sen değil eylemin kendisi oluverir birden. Soruyu soran her kimse, failden çok fiilin amacını önemsemektedir belli ki. Sanki seni zaten biliyordur da bu eylemi neden seçtiğini anlamaya çalışıyordur. Yani “neden” insan zihnini, “niçin” ise eylemin amacını anlama çabasıdır.

Gerçi bu tür mikro-semantik yansımaların güncel iletişim içinde birebir karşılığının olduğunu, bu tür ayrıntıların her seferinde sağlıklı bir akıl okumasına neden olacağını söylemek doğru değil. Hele bir de çoğu insanın bağlam algılarının zayıf ya da hiç olmadığı düşünülürse, aşağı yukarı her konuşmada yanlış yorumlamalar mutlaka olacaktır.

Çoğu insan farkında olmasa da “bağlam” denilen şey dilin anlam kaymalarına karşı icat ettiği bir tür parazit gidericidir aslında. Anlam değeri bakımından da en az sözcükler kadar işlevsel ve önemlidir. Bağlamın işlevine resim sanatından bir örnek vermek gerekirse, nasıl ki bir figür duygu değerini ancak tualdeki arka fonla kazanıyorsa, bir kelime de asıl anlamını konuşmanın bağlamından, yani konuşmanın arka fonundan, o konuşmanın mekânından, zamanından, doğasından alır. Eğer konuşmanın arka fonunda bir karamsarlık varsa, elbette sözcüğü bir kızgınlığı, konuşmanın arka fonu günlük güneşlikse aynı sözcük bir onayı tarif ediyor olabilir. Hatta kırk gibi sayısal değerlerin ne anlama geldiği bile çoğunlukla konuşmanın bağlamına, yani atmosferine bağlıdır. Kırk gün kırk gece bir bolluğu, oysa kırk kere söylemek bir bıkkınlığı anlatır.

Aslında gerçek anlamda terim denilen şey de kavranın bağlam değişikliğinden başka bir şey değil. El sözcüğü anatomi bağlamında bir uzvu kastederken, futbol bağlamında bir hataya gönderme yapıyor olabilir. Ya da kırık sözcüğünün fiziki göndermesi son derece açıkken, müzik bağlamında bir notanın kırık olmasının çok daha farklı bir anlam kazanabilir. Hatta bazen gerçekler bile doğruluk değerini bağlamından alır. “Silaha sarılmak gerek” gibi yüzlerce koşulda yanlış olan bir önerme, Kurtuluş Savaşı bağlamında pekâlâ doğru kabul edilebilir. Yani bağlam sizin niyetinizin bir tür sigortasıdır.

Bugün sosyal medyada birçok insanın sorunu da tam burada başlıyor işte. Sözlerinin kendi kafalarındaki anlamına o denli güveniyorlar ki içinde bulundukları iletişim mecralarının koşullarını görmezden gelip kelimelere babalarının malıymış gibi davranıyorlar. Dış dünyanın, onların şahsi bağlamları yanında hiçbir kıymeti harbiyesin olmadığına sanıyor, sonra da neden oldukları anlam kaymalarını “Ben onu mu demek istedim!” azarıyla taçlandırıyorlar.

Bu insanların kendilerine özgü bireysel bağlama sahip olabileceklerine dair inanılmaz bir özgüvenleri de var. Başkalarına küfredip benim bağlamında o küfür bir iltifattır diyenler bile çıkıyor. Bu durum da niyetle bağlam arasındaki hayati farkı gösteriyor aslında. Bağlamın aksine, sadece niyetin kişisel olabileceğini, hatta eğer istenirse saklanabilir olduğunu…

Oysa bağlam her zaman evrensel olmasa da en azından toplumsal olmak zorundadır. Bir kavramın içeriği ancak matematik, fizik gibi bilimsel bağlamlarda ya da resim, müzik gibi sanatsal bağlamlarda, daha doğrusu toplum tarafından kabul görmüş bağlamlarda değişebilir. Hatta pratik yaşamda da bu ilke geçerlidir. “Saat tam birde” ifadesi ancak “bugün” ya da “yarın” gibi evrensel bir bağlamında kullanışlı bir hale gelebilir. Yoksa bu gezegende milyarlarca “Saat birde” vardır.

Bu gibi durumlar için en iyi örneklerden biri de Semantik derslerinde verilir: Bir adam parkta, önünde bir köpekle bir bankta oturuyordur. Yanına kadın gelip adama, köpeğinin ısırma huyu olup olmadığını sorar. Adam köpeğinin böyle bir huyu olmadığını söyler. Fakat kadın köpeği sevmeye kalkışır kalkışmak köpek kadının elini ısırır. Kadının kızgınlığına ise adamın tepkisi basit bir yanıt olur: “O benim köpeğim değil ki!” Buradaki iletişim kazasının nedeni de aynıdır. Köpeğin ısırmaması, o adamın köpeği bağlamında doğrudur.

Özetlemek gerekirse bağlam, özellikle bir şeyler anlatma derdi olanlar için anlamın en belirleyici parçacığıdır. Dinleyicisiyle bağlam birlikteliği sağlanmamış her anlatı da mutlaka eksiktir. Bu sadece anlatıcılar için gerekli bir bilgi de değil aslında. İyi bir dinleyici olmanın belki de ilk şartı, sizle konuşan insanın ya da okuduğunuz bir şeyin asıl bağlamını fark etmektir öncelikle. Bir bilginin zihinde karşılık bulabilmesi için o konuyla ilgili bir bilincin gerekliliği gibi, bir anlatı da insan zihninde anlama kavuşabilmesi için her şeyden önce bağlamın sezinlenmesi gerekir. En önemlisi de bağlamı oluşturan asıl kaynak yanıtlar değil sorulardır .

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Nasıl Değil, Neden?