Ben Ne Kadar Çok Değişmişim.

Bilmiyorum siz nasıl hissediyorsunuz çok eski arkadaşlarınızı gördüğünüzde. Üstelik 10 yıl gibi uzun sayılabilecek bir süredir görmediğiniz arkadaşlarınız olursa bu kişiler…

Geçen ay böyle bir şey başıma geldi. 5 sene birlikte çalıştığım reklam ajansı (Alice/BBDO) eski çalışanları, 25 kişi kadar, bir araya geldik Beyoğlu’nda.

Nasıl ilginç, nasıl unutulmaz bir akşam oldu. Yirmili yaşlardaki Tunç’u bilen eski dostlardı çünkü hepsi.

Kimi yakalarsam sordum; “anlatsana ben nasıldım o zamanlar?”

Aman tanrım… Ben ne kadar çok değişmişim!

Kısa saçlı, her zaman traşlı, takım elbiseli, kravatlı, bankacı görünümünde bir Tunç varmış o zamanlar. Sabahları işe erken gelip, akşamları geç saatlere kadar kalan, hırslı, zor…

O dönemler, yani doksanlı yılların başı, ufacık siyah beyaz ekranlı o ilk Macintosh modellerinden biri odamıza geldiğinde uzaya gidiyormuşcasına heyecan yapıyor, kullanmak için sıraya geçiyoruz. Internet ve email mi… Gerek yok ki, faks makinemiz var harıl harıl çalışan!

Hatırlıyorum, o zamanlar iş benim herşeyim. Herşeyim… Hem müşteri ilişkileri yapıyor, hem de Hint asıllı İngiliz patrona (Richard Anderson) yeni müşteri alımlarında destek oluyorum. Çok renkli, heyecanlı, koşuşturmacalı…

Ajans’ın henüz bebeklik ayları olduğu için hemen her ay büyük bir konkura (müşterilerin kendilerine yeni bir ajans seçmek için açtıkları yarışma gibi bir şey) hazırlanıp sunumlar yapıyoruz. Her gün 24 saat çalışsanız işlerin bitmeyeceği durumları yaşıyoruz (veya yaşatılıyoruz!). Dolayısıyla çok şey öğreniyoruz, birlikte büyüyoruz…

Richard’ın klasik Türk reklamcılığına ters gelen aykırı yaklaşımı büyük markaların hoşuna gidiyor, sürekli yeni müşteriler alıyor ve hızla büyüyoruz. 14-15 kişilik çekirdek kadromuza her ay yeni arkadaşlar alıyor, ofisin koridorlarına bile masa koymak zorunda kalıyoruz.

Çok kısa bir süre içinde Alice Türkiye’nin en büyük ilk 10 ajansı arasına giriyor. Sonra da dünyanın en büyüklerinden BBDO’ya çoğunluk hisseler satılıyor ve adımız Alice/BBDO oluyor. Türkiye reklam sektöründeki açığı fırsata dönüştüren esmer tenli patronumuz paraya para dememeye başlıyor.

Beş sene çalışıyorum, sonra müşterilerimizden biri olan Nissan bana Satış ve Pazarlama Müdürlüğü teklif ediyor ve masanın diğer tarafına geçiyorum tekrar. Alice/BBDO bugün de başarılı işlere imza atmaya devam eden en büyük ajanslardan biri olma özelliğini sürdürüyor…

Beyoğlu’daki bu eski Alice’ciler toplantısı bende bir çok açıdan önemli izler bıraktı. Eski Tunç’u hatırlayıp, değişim denen şeyden ne kadar çok payımı aldığımla yüzleştim. Çok da mutlu oldum.

O işi herşeyin üzerine koyan Tunç’tan eser yok bugün. İş benim için artık hayatın içinde bir parça, tıpkı yemek yemek ve uyumak gibi; ayrı bir güç odağı değil. Belki daha iyi bir ifade ile iş hayatı ayrı bir kavram değil artık; hayatın ta kendisi. İş hayatı ve özel hayat diye bir ayrım yapmamayı öğretmiş yıllar bana. Hayatta neleri yaparken keyif alıyorsak, iş yaşamının da o keyif boyutundan payını almasına izin verirsek, doğal olarak bütünleşiyor her ikisi.

Şimdi bakınca, o dönemleri iyi ki yaşamışım diyorum. O deneyimler bana kritik bir adım atmama öncülük yapmış; Nissan’da çok önemli bir sorumluluk almamı sağlamış. Sonrasında da kariyer denen o yolda devam etmişiz bir şekilde.

Eski sağlam ilişkilerin araya zaman girse de nasıl hala kaldığı yerden yeniden başlayabileceğine tanık oldum o gün. Masaya gelen her yeni kişi için herkesin suratında kocaman bir gülümse ile kucaklaştığı sımsıcak bir buluşma. Şubat ayında da fasıl yapacağız!

Zamanın insan üzerinde yaptığı fiziksel değişim şaşırtıcı. Bazıları aradan geçen yıllarının hakkını vermişken, diğerleri için zaman sanki durmuş. Her iki durumda da taşıdığınız o güzel ruh değişmediği sürece, zaman bırakın aksın bildiği gibi.

2007’de siz de karıştırın eski telefon defterlerinizi, bulun izini kaybettiğiniz o dostlarınızı. Bir tane bile olsa… İnanın, doyumsuz oluyor o birliktelik. Yıllara meydan okuyup gençleşiyorsunuz tekrar.