Beni Ben Yapan Diğer Tüm Benler

Kişiliğimiz, kimlik bilincimiz, içinde bulunduğumuz sosyal yapı her saniye değişime uğruyor; tabii minnacık bir şey −ismimiz− dışındaki her şey. Peki, bu gerçekten böyle mi?  Değişimi, etrafı kaplayan görünmez toz tabakasının yer değiştirmesinden hayatın her evresinde karşılaşılan fikir kaymasına kadar genişleyebilen bir kavram olarak algılayabiliriz.

Her dört ayda bir bütün kan hücrelerimiz kendini yeniliyor, birkaç haftada bir ise bütün deri hücrelerimiz yenileniyor ve yaklaşık yedi yılda vücudumuzdaki bütün atomlar değişmiş oluyor. Atomlar, maddenin yapı taşları olduğuna göre vücudumuzdaki tüm atomlar değiştiğinde “yabancı” bir vücut ile yani kendimizin yepyeni bir versiyonu ile karşılaşmış olmayacak mıyız? Her yedi yılda bir yeni bir kimlik, yeni bir benlik demek olmayacak mı bu?

Benlik, Identity ve Hüviyet

Bu yazıyı daha iyi kavrayabilmek için bazı kelimelerin anlamlarını vermek ve aralarındaki farkların altını çizmek gerektiğini düşünüyorum. Bunu da benlik kelimesinin Latince ve Arapça karşılığına bakarak hem Batı hem de Doğu nazarından inceleyerek yapmak istiyorum.

Identity: Aynılık, birlik, aynı olma hali.

İdentité (Fransızca), İdentitatem ( Ortaçağ Latince) : Aynılık.

Kelimenin kökeninde Latince idem (nötr) var ve “aynı” anlamına geliyor.

Benlik: Bir kimsenin öz varlığı, kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik, şahsiyet.

Kelimenin kökeninde “ben” var ve “ben” burada sen neysen o olabilir, değişkendir.

Hüviyet: Benlik, kimlik.

Hüviyet kelimesinin kökeninde ise Arapça “hüve” ( هو ) yani “o” kelimesinin yattığını görürüz. “O” da sürekli bir değişime uğrayabilir, tastamam bir tanımı yok sonuçta.

Bu üçü arasından sadece Latince kökenli olan kelimenin aynılığa ve motomotluğa işaret etmesi de ayrıca ilginç, bunun sosyolojik veya lengüistik bir sebebi olabilir fakat benim bilgi alanımın içine ne yazık ki girmiyor.

Benlik kelimesini daha derinlemesine fehmetmek için ilk önce “ Ben den kasıt nedir?” sorusuna cevap aramaya çalışabiliriz. Daha basitçe söyleyecek olursak: “Ben kimim?” sorusunun cevabını arıyoruz. Sevgili okuyucu, ya sen kimsin? Cevabı bilinmeyen bu soruya benimle geçireceğiniz 3-4 dakika içerisinde bir açıklık getirmeye çalışacağız ama unutmayın ki benim istediğim size bir cevap vermek değil, sizleri daha fazla soruyla baş başa bırakmak.

Theseus’un Gemisi

Benlik bilincinden kastımız yaşadığımız ortam, kültür, aile yapısı mı? Yoksa fikir, idea ve hatıralarımız mı? Doğduğunda ıslak ve dünyaya yabancı bir bebek ile beş yaşına gelmiş dondurmacı sırasında bekleyen ön dişleri düşmüş, tombul ellerini dondurmaya doğru uzatan o çocuk aynı mı? Ergenliğin muhteşem yıllarında yüzünde sivilceler, ses tonundaki değişimlerle ortada dolaşan, dünyaya başkaldıran ergen ile boy atmış, artık “Acaba bu cips paketinin karbonhidrat oranı nedir?” gibi cümleler kurmaya başlamış 20 yaşındaki biri aynı mı? Sürekli değişim halindeyiz, bir şahsın şu anki ile 10 yıl önceki fikirlerinin aynı olma ihtimali var mı?

Felsefe tarihinde üzerine çokça dikkat çeken Theseus’un Gemisi fenomenine göz atalım: Theseus adlı bir denizci odun plakalardan yapılmış bir gemi ile bilinmedik bir istikamete doğru yönelir. Malumunuz bu yolculuk boyunca da geminin tahtaları şişer, eskir ve değiştirilmesi gerekir. Odunlar günler ve aylar boyunca teker teker değiştirilir ve öyle bir noktaya gelinir ki gemi istikamete vardığında odun plakalarının hepsi değişmiştir. Yola çıkılan gemi ile yolun bitimindeki gemi tamamen farklı yapı taşlarına sahiptir. O zaman bu iki gemiden hangisi Theseus’un gemisidir?

Eğer her 7 yılda bir tüm atomlarımız değişiyorsa biz hala yola başladığımız biz miyiz? Gemiyi aynı gemi yapan, beni aynı ben yapan nedir?

Theseus’un gemisi söz konusu olduğunda bu sorulara farklı birçok cevap verilse de ben yola çıkılan ile bütün ahşap plakaları değişen geminin aynı olduğunu iddia ediyorum. Nasıl olsa bütün plakalar bir anda çıkartılıp değiştirilmedi, değişim yavaş yavaş oldu. Her yeni plaka hep “orijinal” plakalardan birine değmiş oldu ve onunla etkileşime girdi. Bunu her şeyi birbirine bağlayan bir iplik parçası olarak da düşünebiliriz. Bizim atomlarımız da bu şekilde, 7 yıl içerisinde yavaş yavaş değişti; biri diğerine o değişim sırasında hep dokundu.

Dış Hatlardan İç Hatlara Aktarma

Peki ya coğrafya? Konuştuğumuz dil, içinde büyüdüğümüz ortam? Bunlar kimliğimizi nasıl etkiliyor olabilir?

Journal of Neuroscience’da yayınlanan yeni bir araştırmaya göre: İleri yaşlarda dil öğrenirken anlama sırasında her iki yarım küre birbirini ikame edebiliyor ya da birlikte çalışabiliyor. Ancak konuşma söz konusu olduğunda işlem sol yarım kürede gerçekleşiyor. Bu sonuçlar, anlamanın daha esnek olmasına karşın, üretimin (konuşmanın) sol yarım küreye bağlı olduğunu gösteriyor. Çoğu insanda dil becerileri sol yarım küreye dayanır, ancak sol yarım kürede bir lezyon olursa sağ yarım küre bu görevi devralabilir. Sağ yarım küre de yeni bir dil öğrenirken katkıda bulunabilir.

O zaman Herakleitos “Aynı ırmağa iki kez giremezsin” dediğinde bunu kastetmiş olmalı!  Hem kendimiz hem de etrafımızın sürekli evrildiği, değişim geçirdiği bir dünyada tek bir gerçeklikten gerçekten bahsedebileceğimizi zannetmiyorum. Bir dil öğrenmek bile beynimizin formasyonunu değiştiriyorsa günlük etkileşimlerimiz de bizi değiştiriyor ve beynimiz yavaşça parmak izimize dönüyor.

Yani beni ben yapan benlerin tam olarak ne olduğunu bilmesem de sırrın beyinde yattığına canı gönülden inanıyorum.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Gerçeklik Algısı Ortak Mıdır?

Kaynak: