BEYAZ SARAY’DA BİR ŞİZOFREN VE BARIŞ PINARI!

Geçtiğimiz seçimde ABD’nin yeni devlet başkanı olan Donald Trump, göreve geldiği günden beri absürt ve tutarsız davranışları ile hepimizin tepkisini çekmeye devam ediyor. Gerek dış siyasette izlediği rota gerek yaptığı açıklamalar ve attığı adımlarla dünyanın zaten kutuplaşan yapısını daha da kutuplaştıran hareketleri ile bugün, hemen hemen tüm dünya insanlarını etkileyen bir siyasi figür haline geldi.

15 Mart 2011 ‘de başlayan Suriye iç savaşına müdahil olmamamız konusundaki fikir ve tepkilerimi o tarihte beni tanıyan herkes bilir. Suriye, Ortadoğu ‘da bir bataklık varsa onun en dip noktası olarak görülebilecek bir ülke ve bizim sınır komşumuz. O tarihte sosyal medya hesaplarımdan yayınladığım yazım da kuzey ırak yönetimi ve PKK dostluğunun bu konuda Türkiye’nin başına büyük dert açabileceğini, Suriye sınırımızda güçlenmesi olası bir PKK / PYD oluşumunun ilerleyen süreçte kuzey ırak bölgesel yönetimi ile birleşerek tüm güney sınırımızda yeni bir devlet oluşumuna gidebileceği konusunda ciddi uyarılarda bulunmuştum.

İlerleyen süreçte ABD ve Rusya’nın it dalaşına sahne olan bu iç savaş durumunun ceremesini yine biz çektik. 3 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaparken misafirperverliğin bokunu çıkarırcasına devlet olarak kendi vatandaşımızdan çok Suriyelilere destek olduk. Topraklarımız üzerinden Avrupa’ya kaçmak isteyen mültecilerin yaşadıkları dram da ayrı bir konu.

Suriye içinde pek çok dinamik barındıran bir konu. Malum IŞID meselesi, ABD – PKK ortaklığı, Rusya’nın Suriye’nin yanında oluşu gibi dinamiklere baktığımızda bundan yine en çok zarar görenin Türkiye olduğu aşikar. 911 km sınır boyunca yaşanan her şey iki tarafı da derinden etkileyebilen sonuçlar doğuruyor. Türkiye iç güvenliğinden endişeli güvenli bölge oluşturmaya çabalarken, Suriye tarafında ülkenin kendine hak olduğu iddiası ile ordusunu yöneten bir Esad.

Konuya çeşitli örneklerle ve yorumlarla devam etmek sadece bilinenin sulandırılması anlamına geleceği için ben günümüz durumunu ele almayı tercih edip bundan sonra güncel konulara değinmeye çalışacağım.

Dün ABD başkanı twitter hesabından yaptığı açıklama da :

Daha önce belirttiğimi yinelemem gerekirse, Türkiye benim büyük ve eşsiz bilgeliğimin sınırlarını aşacak bir şey yaparsa, Türkiye ekonomisini -daha önce de yaptığım gibi- tamamen yok edip imha edeceğim.

Şeklinde bir tehdit savurarak zaten bildiğimiz bir gerçeği bir kez daha yüzümüze çarpmış oldu. Bir devlet başkanı stratejik ortağımız ve bizim için önemli dediği bir ülke için bu şekilde bir açıklama yapmaz. Yapıyorsa ya belli bir takım zihinsel rahatsızlıkları ya da cidden maketinde gördüğümüz ölçüde kocaman bir poposu vardır.

Bu şekilde bir eleştiri yapıyorum çünkü Türkiye Cumhuriyet’i NATO’nun en büyük 2. Ordusuna sahip ve stratejik olarak ABD’nin Ortadoğu’daki tüm operasyonları için üs olarak kullandığı bir ülke. Bununla beraber TÜİK verilerine baktığımızda ABD-Türkiye ticaret ilişkileri özelinde 2018 yılında ABD’ye 7.6 milyar $ ihracat 11.5 milyar $ ithalat yapmışız. Yani bizi tehdit edip ekonomide bizi yok edeceğini konuşurken aslında kendi ülkesinden 11.5 milyar $ gibi bir paranın da eksileceğini hesaplamamış gibi görünüyor.

Peki TÜRKİYE – ABD ilişkileri neden bu noktaya geldi?

15 Temmuz :

Bildiğiniz gibi 15 Temmuz darbe girişimi (Darbeyi kimin planladığı benim için hala muğlak) sonrası FETÖ örgütünün başı Gülen için ABD’nin kapısını çaldık. Lakin ABD kapıyı bizim yüzümüze gayet sert bir biçimde çarparak bu konuda bizimle aynı fikirde olmadığını düşündüğünü söyledi ve ekledi “Deliller yetersiz!”.

S-400 Olayı :

Bilindiği gibi Türkiye NATO’nun bir üyesi. Bu üyelik bugüne kadar Türkiye’ye ne fayda sağlamıştır bilinmez ama komşumuz Yunanistan dilediği gibi silahlanırken ve PKK her gün insanımızı şehit ederken hep sessiz kalmış ya da sesi ancak yanındakinin duyacağı seviyelerde çıkmıştır. Türkiye kendi güvenliği için uygun gördüğü şekilde silah alımı yapmak istediğinde ise karşısına ABD engeli çıkmış ve bu engeli aşmak istediğinde çeşitli yaptırımlar ile ülke içinde ekonomik sorunlar baş göstermişti. Geçen seneki döviz artışları ve enflasyonun engellenemeyen yükselişi hala o ilk günkü enerjisiyle devam etmekte malumunuz.

Saray’ın İnadı :

Çeşitli mecralarda hem seçmenine yiğit görünmek hem de parti içindeki dinamikleri korumak adına sürekli ABD ‘ye yüklenen Cumhurbaşkanı bu konuda da inadını sürdürüp (ki kısmen haklıdır) bu konunun dallanıp budaklanmasına neden oldu. Bu konuda ABD’den gelen son göz dağı ise Türkiye’nin F35 projesinden çıkarılması olayıdır.

Günümüze geldiğimizde tüm haberlerde Barış Pınarı ismiyle başlatılan operasyonu görüyoruz. Fırat’ın doğusunda yer alan PKK/PYD hedeflerine yönelik gerçekleştirilecek bu aleni harekât ABD’nin pek istediği bir durum değil. Çünkü bölgede kendi askeri yerine kullanacağı askeri bir güç olarak kendine ortak yaptığı bu terör mensupları ABD için kritik öneme sahip. Bu bağlamda olası operasyona karşı kendilerine destek amacıyla 60 tır dolusu cephane ve ekipman yolladıkları haber bültenlerinde yer aldı. Ayrıca bir başka destek olarak da Suriye hava sahasını Türkiye’ye kapattıklarını açıkladılar. Sonuçta PKK Türk ordusu ile kim desteklerse desteklesin göğüs göğse savaşabilecek bir örgüt olmasa da uzun yıllardır önemli bir müttefikimiz diye açıklamalar yapan ABD’nin karşımızda yer alması sinir bozucu. Sonuçta 1 Mehmetçiğin bile burnu kanasa ülke olarak hepimizin canı sıkılır.

TRUMP’A NEDEN ŞİZOFREN DİYORUM ?

Dün ve bugün twitter hesabından yaptığı paylaşımlara bakarsanız zaten nedenini anlarsınız. Dün tehdit edip bugün sırtını okşamak ancak iki ruhlu / kişilikli insanların yapabileceği bir durum.

“Türkiye Ticari Ortağımız ve Müttefiğimiz”.

Bugün twitter’dan yaptığı açıklamada ise ;

Birçok kişi Türkiye’nin ABD için büyük bir ticaret ortağı olduğunu unutuyor. “diyen ABD Başkanı, Türkiye’nin F – 35 savaş uçağı için parça ürettiğinin altını çizdi.

Türkiye’nin “ Aynı zamanda İdlib’de birçok hayat kurtarılmasına” yardım ettiğini söyleyen ABD Başkanı, rahip Brunson’un iadesine de değindi.

Ayrıca Trump, Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunu hatırlatarak, “(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) 13 Kasım’da misafirim olarak ABD’ye geliyor. ” dedi. Ve “ Türkiye’nin gereksiz çatışması ekonomi ve kırılgan kuru için yıkıcı olur. Kürtlere silah ve mali yardım yapıyoruz ” diye ekledi.

Eminim sizin de en az benim kadar aklı karışmıştır. Dün ne dedin bugün ne diyorsun? Ben bir Psikiyatr ya da Psikolog değilim (ikisi birbirinden farklı şeylerdir) ama benim lügatımda bunun adı şizofrenidir.

Ölüm Sessizliği!

Beyaz sarayda hüküm süren şizofren zat ülkemizin onuruna dokunacak açıklamalarla hem gündemi karıştırıp hem de paramızın değerini düşürürken konunun en üst seviyedeki muhatabı olan Cumhurbaşkanı hala sessizliğini koruyor. Bu da beni hepten irrite ediyor.

Olası bir savaş?

Böyle bir şeyden bahsetmek güç. Günün sonunda Türkiye her şeye rağmen güçlü bir ülke ve pek çok ülke ile stratejik ve ticari ilişkilere sahip. ABD kendi çıkarları açısından olayları incelediğinde ipin en gergin olduğu noktada Türkiye’yi seçmek zorunda kalacaktır. Kaldı ki Türkiye ne Irak ne de Afganistan değildir. 35 senedir terör örgütü ile gerilla savaşı vermekte olan gayet zinde bir ordusu, her ne kadar yönetim katında zayıflamış olsa da göz ardı edilemez. Umut edilir ki bu tırmanış kısa sürede sona erer ve ekonomik olarak zaten nefes alamayan insanımız için sıkıntılı olabilecek bu durum ortadan kalkar. Çünkü zaten kırılgan olan ekonomik yapımızın daha fazla iç ya da dış tehditle baş etme gücü olduğunu düşünmüyorum.

Allah görevi başında ülkemizi ve milletimizi savunmak için çarpışan Mehmetçiklerimize sağ salim yuvalarına dönmeyi nasip etsin.

Sade bir vatandaş olarak konuya bakış açımı ve fikirlerimi paylaştığım bu yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. Sevgiyle <3