2020 öyle bir yıl ki nasıl geçtiğini gerçekten anlayamadık. Yılın ilk zamanlarında her şey alıştığımız bir düzende ilerlerken, birkaç ay sonra tüm dünyayı sarsan Covid-19 virüsü ile pandemi hayatımızın tam ortasına oturdu.
Birden evlerimize kapandık. Biraz korku, biraz belirsizlik içinde bolca da vakit bulunca birçok şey deneyimle fırsatımız oldu. Uzaktan çalışmak, online alışveriş, dijital eğitim ve tabiki canlı yayınlar! Oyunlaştırma alanında da Dünya Oyunlaştırma Federasyonu GamFed’in Türkiye Temsilcisi Ercan Altuğ Yılmaz, “Oyunlaştırma Günlükleri” adıyla yaptığı instagram canlı yayınlarının birine Sinan Canan’ı misafir etti. Sinan Hoca oyunla beyin ilişkisini anlatırken muazzam bir benzetme yaptı: Oyun tam bir: “Pozitif Kimyasalların Hormon Kokteyli”
Kokteyller nasıl ayrı ayrı güzellikleri bir araya getiren nefis içeceklerse, oyunlar da aynı anda birden çok hormonu aktif hale getirebilen sihirli formüller gibidir. Kazanma, öğrenme, stres, keyif… Hadi gelin Hormon Kokteyli’nden bir yudum alalım ve keşfe çıkalım!
Dopamin ; beynin ödül, zevk ve eğlence merkezlerini harekete geçiren, hücreler arası iletişimi sağlayan önemli bir kimyasal bileşendir (nörotransmitterdir.) Yaptığımız şeyden zevk almamızı, haz duymamızı ve tekrar tekrar yapmamızı sağlar. Yani alışkanlık ve bağımlılıklarımızda başlıca rol oynar. Genel olarak, dikkat, öğrenme, konsantrasyon ve hareketlerimizin başlangıç noktasıdır. Gün içerisinde yapmaktan keyif aldığınız her bir davranışın arka planında bulunur. Bu keyif aslında ödül kimyasının; içsel tetikleyicinin, oyunlardaki hamlelerin sürekliliğini sağlar. Mesela Tetris oynarken uzun çubuğun yerine yerleşmesini hız düğmesini kullanmadan yavaşça izlemek, veya beklenmedik bir kutunun içerisinden çıkan sürpriz canlar… Tüm bunlar beynin hikaye ve kurguyla eğlenceyi birleştirmesine, en önemli sinir taşıyıcısı olan dopamini şaha kaldırmasına sebep olur. Oyunlaştırma ise her defasında yeni deneyimler ve potansiyel ödülleri içinde barındırdığı için deneyimleyen üzerinde haz ve zevki artırmaktadır. Telefonlardaki çoğu uygulamanın kullandığı “Salla Kazan” sistemini düşünelim. Her bir sallamada sürpriz ödüller kazanıyorsunuz değil mi? Beyniniz ise bu sırada kendi kendini dopamin ile besliyor. Siz telefonunuzu sallayarak kazanmaya alıştıkça, beyninizde dopamine alışıyor. Bu da o uygulamaya olan bağımlılığınızı artırıyor.
Serotonin , halk dilinde mutluluk hormonu olarak bilinen ve ruh halimiz üzerinde etkisi büyük olan nörotransmitterdir. Az salgılandığında insanı depresyona sürükleyen bu nörotransmitter, aynı zamanda öğrendiğimiz şeylerin kalıcı olmasında da bizlere yardımcı olmaktadır. Oyunlar içinde seviyelendirme tam da bu içgörüyle oluşturulmuş bir olgudur. Çoğumuz Candy Crush Saga oynarken o zor seviyeleri aşabilmek için oyunda kalıp bizi tam da orada mutlu ve yeterli hissettiren duyguyu dibine kadar yaşamışızdır. Candy Crush’ta 2013 yılında 500 olan seviye sayısı 2020’de 10.000’i geçmesine rağmen, oyuncular hala yeni seviyeler ve sürprizler bekliyor.
Oyunlaştırma açısından düşünecek olursak sosyal davranışlarımızdaki değişiklikler, yaptığımız herhangi bir şeyden dolayı takdir görmemiz, tebrik ya da ödül almamız, bu hormonu tetikler. Aynı zamanda keyif alarak yaptığımız işlerde, öğrenmemizi hızlandırarak, öğrendiğimiz ne varsa hafızamızda uzun süre saklanmasını sağladığını kanıtlayan çalışmalar bulunmakta. Dil öğrenmeyi eğlenceli hale getiren Duolingo buna güzel bir örnek. Seviye atladıkça ya da soruları doğru cevapladıkça kenarda beliren sevimli kuş sizi takdir eder ve bu sırada serotoninin devreye girmesiyle uzun süreli bir haz duyarız. Aslında bu, takdir görmenin mutluluğudur.
Amerikalı oyun tasarımcısı Jane McGonigal , Reality is Broken kitabında “Gerçeklik biraz eksiktir ve bu eksiklikleri oyunlar kapatır.” der. İnsanlar kontrollü şekilde sosyalleşmek ister. Eğer gerçek hayat buna imkan vermezse işte o zaman oyunlar devreye girer. Oyunlarda da sosyalleştikçe güven ve sevgi beslemeye başlarlar. Sadakat, sevgi, bağlılık gibi duygularda başta gelen nörotransmitter oksitosindir. Bize bu duyguların açığa çıkmasıyla ‘memnuniyet’ hissi verir. Daha duygusal olan bu nörohormon, oyunlaştırmanın içindeki hikayeyle büyük bir bağ kurarak yaptığı işe sadakatini artırır. Oksitosin sosyal ortamda bağlılık kurabileceğiniz bir hormon, bağlılık demişken birden çok kişiyle oynanan, size oyun arkadaşlığı yapan çoklu ortamlarda oksitosin hormonunun tavan yaptığı inkar edilemez. Sevdiğiniz ya da oynamaktan hoşlandığınız oyunları lütfen birkaç saniyeliğine düşünün. O oyunların hikayesi neydi? The Sims oynarken kurduğunuz şehirde sürekli bir şeylerden şikayet eden mahalle sakinlerine öfkelendiğiniz zamanları anımsamak zor olamayacaktır.
Endorfin ; vücuda iyilik hali kazandıran nöro hormondur. Endorfin, beyin bir şey için efor sarf ettiği zaman daha çok salgılanır ve vücutta strese bağlı acıyı ve yorgunluğu alan içsel ağrı kesicidir. Bir bahse giriyorsanız, bir seviye atlamak için uğraşıyorsanız ya da arkadaşlarınızla maç yapıyorsanız muhtemelen çokça endorfin salgılayıp, o an çok acı hissetmediğinizi ve bu yüzden de iyi hissettirdiğini söyleyebiliriz. Oyunlaştırma esnasında, ortada bir hedef ve rekabet var ise endorfin hormonu ortaya çıkıyor. Ünlü çizgi film “Pokemon”un 20. yılına özel çıkardığı ve tüm dünyayı etkisine alan “Pokemon GO” oyununda da oyuncular sevdiği karakterleri topladığı, onları geliştirdiği, koruduğu ve dövüştürtiği eğlenceli bir yolculuğa çıktılar. Üstüne bir de fiziksel faaliyet gerçekleştirdiler. Böylece oyunlaştırmanın gerçek hayatta da yorgunluğu ve sıkıntıları unutturarak hem mental hemde fiziksel katkılarının potansiyelini ortaya koymuştu.
Hipokampus yeni bilginin edinilmesi, var olan bilginin hatırlanması ve geri getirilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Oyun oynamak hipokampal aktivasyonu artırarak bilgiyi hatırlamaya ve geri getirmeye kolaylık sağlamaktadır. Oyunlaştırmada da bu hormonları tetiklemek için aslında birçok duygumuzu devreye sokmaktadır. Bunların çoğu da aslında bizde iyi duygular oluşturmaktan çok kaçınmak zorunda kaldığımız olumsuz duygularla yapıyor.
Beyin Kuralları kitabında John Medina , eski beynin çok uzun bir süre tuzak kurup bu tuzaklara düşen var mı diye bu hormonlarla gününü geçirdiğini söyler. Zamanla yemek için avlanma kültürünü ve heyecanını kaybeden insanlar “oyun, sosyal medya ve kumar” gibi nispeten yeni aktivitelerle “hazırlan, bekle, kazan” güdülerini kullanarak “insanlığını” aramakta olduğunu ekler. Instagram’da bir sonraki post acaba bizim uzun zamandır heyecanla beklediğimiz büyük avımız olan post mu? Sosyal medyadan gelen bildirimler, beğeniler, gündelik hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen sayfayı kaydırma davranışı bile, bu basit fakat güçlü av-avcı ilişkisine örnek olarak verilebilir.
Beynimiz bu tarz oyunları her daim sevmişti, bunun hormonal nedenlerini aktarmaya ve bu oyun duygusundan günümüzde de faydalanmaya çalışan oyunlaştırma yani globaldeki trend adıyla “gamification” iş modelinden bahsetmiş olduk.
Hayat bir oyun ise sen de daha iyisi için şimdi oyunlaştır.
Bu yazı GamFed Türkiye gönüllülerinden Bertilda Hüsna Meriç’in katkılarıyla yazılmıştır.