Bildiğimiz Sakız

Sakız… Annelerimizin, babaannelerimizin, teyzelerimizin, halalarımızın başlarının üstünde yeri olan sakız. Gerçekten başlarının üstünde yeri olduğunu hepimiz biliyoruz. Yok mu etrafınızda çiğnediği sakızı atmaya bir türlü gönlü elvermeyen, sonra tekrar çiğnerim diye bir yerlere bırakan? Bırakılan yer buzdolabı içi olabilir, fincan içi olabilir hatta başındaki yemeninin üstü bile olabilir. Canı çekince de benim bir yerlerde sakızım olacaktı der ve alıp çiğner. Tabii ki çiğneyelim ama anlamadığım, sakızla aramızdaki bu duygusal bağın sebebi…

Sakız Orucu Bozar mı Anlamadık Gitti

Ramazan aylarında bile sürekli sormaktan kendimizi alamadığımız sakız konulu sorularımız vardır. Her yıl sakızın orucu bozup bozmadığı tartışmasını hiç dinlememiş gibi dinliyor olmamız şaşırtmıyor mu sizi de? (video, çiğnenmiş tadı alınmış sakız orucu bozar mı) Bu yıl da bekliyoruz o güzel soruları. Şaka bir yana oruçken çiğnenmiş sakızı çiğneme derdine düşüren o isteğin sebebi nedir Allah aşkına? Meğer insan evladının sakız çiğneme sevdası binlerce yıl öncesinde bile varmış.

Bu gördüğümüz Danimarka’nın Syltholm Adası’ndaki arkeolojik incelemelerde bulunan çiğnenmiş bir sakız. Sakızdaki diş izleri ise 5 bin 700 yıl öncesinde yaşamış bir kadını işaret ediyor. Çamurla kaplı olduğu için DNA’sını koruyan sakız, o dönemde yapıştırıcı olarak da kullanılıyormuş. Anlayacağınız sakız çiğnemek modern bir adet gibi görünse de öyle değil.

Sakız İyidir

Sağlık uzmanları geçmişten bu yana çiğnediğimiz sakızın ağız ve diş sağlığımıza katkısının olduğunu, belleği güçlendirdiğini, stresi azalttığını ve hatta kilo verdirdiğini bile söylüyor. Zaten çoğu zaman da millet olarak en sevdiğimiz para üstü ödeme seçeneğimizdir. Sakız iyidir. Çiğneyin, çiğnettirin!

Tabii her şeyin fazlasının zararı olduğu gibi sakızın da bazı zararları var. Sağlığa zararını şimdilik şöyle bir kenara koyalım. Çiğneyip attığımız sakızların çevreye verdiği zarara bir bakalım. Bugün Türkiye’de neredeyse yılda 12 ton sakız çiğneniyor. Ve sakızın doğada yok olma süresi 5 ile 25 yıl arasında değişiyor. Henüz Türkiye’de bununla ilgili bir farkındalık olmasa da dünyada çok ilginç çalışmalar var.

Geri Dönüşen Sakızlar

İngiltere’de 2009 yılında kurulan Gumdrop adlı şirket, sakız çöpünün küresel sorununa çözüm bulmak için yola çıktı. Çünkü sakızı sokaklardan temizlemek, maliyetinden daha pahalıya geliyordu. Çiğneyip attığımız sakızlar aslında plastikler gibi petrokimya içeriyor. Çiğnenmiş sakızları toplayıp geri dönüşüm tesisinde işleyip yine çiğnenmiş sakızları toplamak için kutular yapılıyor. Sakızın yeniden hayat bulmasıyla bardak, ayakkabı tabanı, anahtarlık, kaşık, çatal gibi ürünler üretiliyor. Bu küresel soruna kimi bölgelerde de sakızın reçete ile satılmasını sağlayarak önlem alınabildi. Kimileri de hayal gücünü kullandı.

Çiğnenmiş sakızlarla Londra kaldırımlarını sanat atölyesine çeviren Ben Wilson’u bilmeyen var mı? Nam-ı diğer sakız adam. Endüstriyel atıklar ve çöplere olan hoşgörüsüzlüğü ile de bilinir. Çiğnenip yere atılan sakızları minyatür tuval gibi kullanarak onlardan birer sanat eseri yaratmayı başarıyor. İncecik detaylarını bile gözden kaçırmadığı bu küçük sanat eserleriyle insanların ilgisini ve hoşgörüsünü kazanıyor.

Biriktirdiği binlerce çiğnenmiş sakızdan harikalar tablolar yapan Jamie Marraccini de sakız sanatıyla ilgileniyor. Çiğnenip atılan sakızlara hayat veren sanatçılardan diyebiliriz.

Sakız ve Hayal Kırıklığı

İnsanlar sakızı yeri gelmiş yapıştırıcı olarak kullanmışlar, yeri gelmiş sakız çöpünü geri dönüşümle başkalaştırmışlar ve yeri gelmiş sakız çöpünden sanat eserleri yapmışlar. Kimilerinin oruçken bile çiğnemenin yollarını aradığı çiğnenmiş sakızlara kimileri ikinci bir şans vermiş. Jeremy Laffon ise sakız ile yaptığı ilginç çalışmasında insanlara başkalaşımı, başarısızlığı ve hayal kırıklığını anlatmak istemiş. Nasıl mı?

Genel olarak şehir manzarasını andıran bu çalışmanın tamamı, naneli şerit sakızdan oluşuyor. Oldukça ferah görünen, heykeli anımsatan çalışmanın son hâlini alması 3 ay sürüyor ve tam 4000 parça sakız kullanılıyor. Jeremy Laffon, ideal bir yapı malzemesi olmayan sakızı özellikle seçiyor ve her bir parçasını özenle yapıştırıyor. Heykeli anımsatan çalışması Fransa’nın Limoges kentindeki Limousin Sanat Çağdaşları ve Heykeller Derneğinde sergileniyor.

Ortaya çıkan görüntü muhteşem, malzeme ilginç, sonuç başarılı değil mi? Bunun neresinde hayal kırıklığı, başkalaşım ve başarısızlık var derken aslında görsel şölen yeni başlıyor. Jeremy Laffon, çalışmasına birkaç yerinden ısı veriyor. Ama ısı verirse eriyip yok olacak, erimiş bir yığıntıya dönüşecek. Dönüşsün! Laffon’un da tam olarak amacı bu. Adını bile koymayı düşünmediği çalışmasının insanların gözü önünde erimesini ve çökmesini istiyor. Son hâli ise yıkık bir beton yığınından farksız görünüyor. Zaten çalışmasında sakız kullanmasının sebebi de insanlarla önce görsel bir diyalog kurup sonra yavaş yavaş başkalaşımı, başarısızlığı ve hayal kırıklığını izletmek.

Sakız Deyip Geçme

Laffon’un bu heykelini doğaya benzetirsek, muhteşem bir yapının içinde yaşıyoruz. Bugün bir sakız çöpü yarın en büyük küresel sorunumuz olabilir. Aslında sakız çöpü de değil sorun. Sorun doğanın varlığına saygı duymamak, doğayla diyalog kuramamak. Sadece kendi kapımızın önünü temiz tutalım düşüncesiyle de olmuyor artık. Olaya geniş bir bakış açısıyla bakmak gerekiyor. Çünkü doğa da bizimle başkalaşım geçirerek iletişim kurabiliyor. Tıpkı Laffon’un yaptığı çalışmadaki gibi… Ama şunu bilmekte fayda var. Eğer doğaya saygı duymazsak doğanın bize yaşatacağı hayal kırıklığı sanatın bize verdiği mesajdan daha etkili olacaktır.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Büyüyünce Ne Olacaktın?