Bilinç tanımlanması en güç kavramlardan biridir. Bu bağlamda bilinç genel olarak etrafındaki dünyanın ve kendinin farkında olmak, duyabilmek, hissedebilmek, duyumlara uygun tepkiler verebilmek olarak tanımlanabilir.
Bilinç çok karmaşık ve anlaşılması güç bir kavramdır. Ama bir o kadar da hem günlük dilde hem de bilim dilinde kullanılan bir kavramdır. Bazı felsefeciler, bilinçli olma nın, duyarlı olmak; etrafındaki dünyanın farkında olmak, duyabilmek, hissedebilmek ve duyumlara uygun tepkiler verebilmek demek olduğunu düşünmüşlerdir. Ancak; duyarlı olmak, son derece dikkatle kullanılması gereken bir kavramdır. Karıncalar, balıklar, hatta ağaçlar duyarlı değil mi? Ayrıca duyarlılık, kimisinde daha az, kimisinde daha çok olabilen bir kavramdır, örneğin; ağaçlar insanlara göre daha az duyarlıdır. Ama bilinç , bu şekilde, belli derecelerde sahip olunan bir özellik gibi değildir.
Bilinç az ya da çok olmaz; bir varlık ya bilinçlidir ya da değildir.
Bir varlık ya bilinçlidir ya da değildir. Bilinci tam anlamıyla açıklamak yüzyıllardır filozofları uğraştıran en çetrefilli konulardan birisidir. Bilincin ne olduğunun açıklanması, bizzat zihnin ne olduğunu açıklamayı gerektirir.
Bilinç terimine bugünkü anlamını kazandıran 17. yüzyılda yazdığı İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme ’sinde terimi ilk kez kişinin içsel, zihinsel durumlarıyla ve öznellikle bağlantılı bir şekilde kullanan John Locke’dır. Locke bilinci, kişinin kendi zihinsel durumlarının, içe bakış yöntemiyle dolaysız olarak farkında olması, olarak tanımlamıştır. Bilinç terimi, tek başına tanımlanması güç bir terimken bir de öznel yaşantılarla bağlantılı olarak kendilik bilinci söz konusu olduğunda, iş daha da karmaşık bir hal almaktadır.
Algılama, hissetme, isteme, niyet etme, düşünme, hatırlama gibi zihinsel eylemler, insan bilincinin paradigmatik örnekleridir. Bilinç , bu zihinsel eylemlerden bağımsız değildir.
Bilinç hakkında farklı açılardan çok farklı tanımlamalar yapılmıştır. David Chalmers, bilinçle ilgili sorunların çeşitliliğini belirtirken bilincin, tek bir olguyla ilişkili olmamasından ve anlamının bulanık olmasından kaynaklandığını söyler. Chalmers’a göre, bilinçle ilgili sorunların çoğu, bilincin açıklamaya çalıştığı olgularla ilgili sorunlardır.
Chalmers bunları şöyle sıralar:
Chalmers’a göre, bu sorunlar kolay sorunlardır, çünkü; bu olguların bilimsel olarak açıklanmasına ilişkin bir sorun yoktur. Bütün bu olguları, beyindeki sinirsel ya da bilişsel mekanizmalara dayanarak açıklayabiliriz. Ancak; bilinçle ilgili esas sorun, öznel deneyim sorunudur. Her algıladığımızda ya da düşündüğümüzde, zihnimizde bir bilgiişlem süreci yer alır, ama bunun yanında öznel, yani kişiye özgü bir algı ya da düşünme deneyimi de mevcuttur. Genellikle ne zaman bir bilinçten bahsedilse bu bilince sahip olan bir özneden de bahsedilmesi gerektiği öne sürülür. Bu özne insan, maymun, hatta bir bile olabilir. Çünkü; her birinin sadece kendilerinin yaşadığı deneyimleri ve kendilerine özgü dünyayı hissediş biçimleri vardır. Yani bilinç, içsel yaşamı olan bir özneyi gerektirir.
Chalmers’ın yukarıda sıraladığı sorun alanlarına baktığımızda bilincin, açık ve kesin bir tanımının verilememesine rağmen, her hangi bir olgunun bilinç olgusu olarak nitelendirilmesinde üç temel öğenin öne çıktığı görülmektedir. Bunlar, bilincin öznel bir deneyim olduğu, yönelimsellik içerdiği ve farkındalıkla son derece bağlantılı olduğudur.
VİDEO ANLATIM:
Kaynak: ZİHİN FELSEFESİ, s. 153-155, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2337 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1334