Bir Bahçe Kuruyorum ‘Gülnar Onay ile Söyleşi





Bazen insanın içi sıkılırda, bir iki saatliğine kaçacak bir yer arar. O an meşgul olduğu şeylerden uzaklaşıp bir nefes almak ister. Böyle anlarda kaçılacak en güzel yer, kitapçıların raflarıdır.

2003 Ocak ayında, böyle bir kaçış zamanında karşılaştım onunla. Kitap rafında öylece tek başına duruyordu. Elime alıp sayfalara bir göz attığımda, ilgim içeriğine odaklanmıştı çoktan. Kitapta gözüme çarpan şu cümleler, bitki yetiştirmek konusunda sonuçsuz denemelerim karşısında kırılan cesaretimi yeniden kazandırmış, beni bahçenin ferah, mis kokulu, renkli ortamına sürükleyivermişti:

“ …….. ‘Bir Bahçe Kuruyorum’ bilimsel bir bahçe kitabı değil, araştıran, soran ve bahçeyi çok seven bir amatörün bahçesini kurarken yaşadıklarını ve duyumsadıklarını anlatan otobiyografik bir bahçe romanı. 1300 m2. içinde dört senedir süren ve yine bu bahçede son bulacak uzun bir yolculuğun kitabı.

. . . . . . Bir çok anım, ince ince yağan yağmurun toprakla birleşmesinin verdiği koku, güneşli bir ocak sonu bahçede beliren ilk papatya, bir şubat yağmurundan sonra güneş gibi parlayan ve baygın kokusuyla ilkbaharın müjdesini veren ada mimozaları, kısa ve karanlık günleri aydınlatan sarı yaseminler, bir gecede başını uzatan çiğdemler, ıssız kış gecelerinde bahçenin yakınlarına ürkmeden gelen ve derinden derine öten puhu kuşlarıyla bir cennete dönüştü.”

Kitabı alıp dışarı çıktığımda kitap sayfalarından bana ulaşan, güneşli bir kış günü bahçede gülümseyerek açan bir papatyanın yapraklarında ışıldayan güneş ışınlarıyla içimi ısıtıyordum.

Aradan aylar geçti. Rastlantılar zinciri, bu yazıda aktaracağım söyleşiye zemin hazırladı. Ve işte size aylar önce bir kitapçı rafında tanıştığım kitabın yazarının hem bahçesiyle hem de kendisiyle buluşup, yaptığımız görüşmeyi aktarıyorum.

• “Bir bahçe Kuruyorum” kitabınızda kendinizden “bir bahçıvan adayı” olarak söz etmişsiniz. Bahçenizden anlaşıldığı gibi artık bahçıvan adaylığından bahçıvanlığa ve daha ötesine, bahçenin insanla ilişkisine doğru yolculuğunuz devam ediyor. Bu yolculuk nasıl başladı?

Bahçeyle 96 yılının kış sonu tanıştım. Bundan önce, bir çok kentli gibi ben de ağaç ve çiçek adlarından habersizdim. Dağarcığımı zorlasam, ancak onar tane isim sıralayabilirdim, belki de daha az. Bodrum’a yerleşmek üzere satın almak için baktığım yerlerden birinde, Bodrum’un batı kıyılarına bakan tepenin görüntüsü beni büyülemişti. Arsa oldukça dar ve dikti. İçinde çoğunlukla kurumaya yüz tutmuş bakımsız incir ağaçları vardı.

Yalnız bir ağaç vardı ki, “ilk görüşte aşk” sözünü doğrulamıştı benim için. Bu yıldırım aşkının sahibi arsanın hemen tam ortasına hakim dev bir zeytin ağacıydı. Bir anıt ağaç. Zeytin ağacı ve batının yaz günlerine gelen görüntüsünün baskın çıkmasıyla, tam bir cahil cesaretiyle bu yolu bile olmayan arsayı, hemen hiç kimseye danışmadan satın aldım. İki tarafı açık bu yamaçta yaptırdığım evi korumak için iki tarafa da ağaçlar dikmem gerekti. Kendimi içinde bulduğum, evimi çevreleyen ve adına bahçe denen boş alanda duyduğum çaresizliği anlatamam.

Kimi zaman bahçelerini nasıl oluşturduklarını anlatan kişilerin öykülerini, kimi zaman da öğütlerini okudum ve bu kişilerin, birbirlerine aktardıkları deneyimlerini kıskandım. Sonunda da koşullarım ne olursa olsun, ayakta kaldığım sürece, bahçemle kendim ilgilenmeye karar verdim.

Evin bahçesine ekilecek ilk ağaçları getiren traktörün köy yolunda gözüktüğü mart sabahı heyecandan nasıl ağladığımı hiçbir zaman unutmayacağım. Bu duygu, çok uzun yıllar önce oğullarımı ilk kucağıma aldığım duyguyla neredeyse eşti. Dikim işleri sırasında kurduğunuz ilişki, o fidan büyüdükçe gelişen ve geriye dönüşü olmayan bir yakınlığa dönüşüyor. Gerçekten de onları sel gibi yağan yağmurdan, fırtınadan, hastalıklardan, zararlı böceklerden, kızgın güneşten, dondan ve zaman zaman çılgınca esen rüzgardan korumaya çalıştım, tıpkı çocuklarımı koruduğum gibi. Dördüncü sene geçtikten sonra sayıları dört yüzü aşkın bitki türlerinin hemen hepsi benim çocuklarım. En ufak bir terslikte kaygılanıyor ve dikkat kesiliyorum ne yapabilirim diye. Bütün bunlar için bir başvuru kitabının çok gerekli olduğunu düşündüm ve deneyimlerimi, edindiğim bilgileri aktarmaya karar verdim.

• Yazmayı planladığınız başka kitaplar var mı?

Yüz otuz bitkinin tanıtıldığı bir kitabı tamamladım. Bir de “Bahçeye Çağrı” adını verdiğim, bahçenin tinsel yönünü, bahçede yaşayan birisinin hissettiklerini, ona kazandırdıklarını, hayatındaki etkileri anlatan bir kitap hazırlıyorum. Hemen hemen bitmiş durumdalar.

• Günde kaç saat çalışıyorsunuz? Nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

Yurtdışından abone olduğum çok sayıda yayın var. Ülkemizde de bahçe ve bitkiler konusunda yazılanlar git gide artıyor. Literatürü elimden geldiğince izliyor, sonra da bilfiil seramda ve bahçemde uyguluyorum. Günde en az yedi sekiz saat çalışıyorum. Ortalama bir sene sürüyor, yaklaşık 250 sayfalık bir kitabı tamamlayabilmem.

• Ağaç ve insan nasıl bir etkileşim içinde?

İnsanlar ve ağaçlar arasında karşılıklı bir etkileşim olduğuna inanıyorum. Kentleşme arttıkça, ağaçlar ve bitkilerle kurulan birebir ilişkiler azaldı. Ağaçlar bir anıttır. Bir kişinin bir ağaç dikmesi, o kişiyle ağaç arasında bir bağ oluşturuyor. Bir keresinde bir servi dikmiştim. Diktikten sonra yavaş yavaş kurumaya başlamıştı. Her gün gidip, ona bir elimle dokunup, yaşamasını diledim. Adeta ölmemesi için baskı yaptım. Ve ölmedi. Çok güzel bir ağaç oldu.

Genellikle, mezarlıklarda bolca bulunduğundan olacak, ya da ihtişamından, ürpertici bulur insanlar ama bence dünyanın en güzel ağacı servidir.

Dingo Bileba isimli bir ağacın, bir kaynağa göre 300 milyon yıl, başka bir kaynağa göre 150 milyon yıl önce de var olduğu, iki taşın arasında sıkışmış bir fosilinin bulunmasıyla ortaya çıktı. Aynı yaprak ve aynı formda, hiç mutasyona uğramadan günümüze kadar ulaşmış olan bu ağaç türünün yapraklarından Amerika’da hafıza güçlendirici doğal bir ilaç yapılıyor. Hafızayı zinde tutacak güç, 150 milyon yıl önce var olan bir ağacın yapraklarındaki güç olmalı. Bodrum’un iklim ve doğal koşulları bu ağacın yetişmesine çok uygun. Örneğin benim bahçemde bir tane var.

• Dilimizde bitkilerle ilgili söylenmiş bir çok deyim var; dikili ağacı olmak, ağaç ne kadar meyve verirse dalı yere eğilir, gibi.

Dikili ağacı olmak.. Güzel bir deyim. Çok şeyler söylenebilir. Eskiden kız çocuğu doğduğunda kavak ağacı dikerlermiş Anadolu’da. Çocuk büyürken ağaç da büyür, ağacın kerestesi kıza çeyiz olurmuş. Hala kırsal kesimde bu gelenek sürüyor mu bilemiyorum. Meyve veren ağaç ve bitkilerin yerli halk tarafından daha çok tercih edildiği bir gerçek. Yalnızca meyve veren bitkileri tercih etmek, bir ölçüde anlaşılır gerekçelere dayanabilir. Ama artık bu anlayıştan uzaklaşmayı daha doğru buluyorum. Çeşitlilik olmalı. On beş sene bir saksıda aynı bitkiyi yetiştirmeye benzetiyorum ben bunu.

• Kitabınızda sebze, meyve atıkları, saman, kuru yapraklar ve budama atıkları, biçilen çim atıklarından hazırlanan “kompost” tan söz etmişsiniz. Bahçe için çok faydalı olan ve büyük çabalar harcamadan hazırlanabilen bu karışım, çöplerin geri kazanılmasıyla ilgili “geridönüşüm-recycling” projesi ile birlikte değerlendirilebilir mi? Çünkü Bodrum’da evlerin çoğu bahçeli ve çöplerin geri dönüşümü projesi yalnızca pet şişe, kağıt, cam gibi katı atıkların değil; mutfak artıklarının, zararsız organik atıkların da toprağa faydalı olmak üzere geri dönüşümünü içeriyor.

Neden olmasın, sonuçta çöplerin geri dönüşümü projesi bilinçli olarak uygulandığında, insanlarımız bilgilendirildiğinde hem bize hem doğaya çok faydası olur. Ama, kompostun içinde yağlı mutfak atıklarının olmaması gerekiyor. Yağlı mutfak atıkları bitkilerde kurtlanma yapar. Yağsız atıklarla hazırlanan kompost, toprağın havalanmasına yarar, kolay işlenebilirlik sağlar ve bitkilerin gelişmesi için gerekli bazı besinleri verir, süngersi oluşumu suyu tutmaya yarar. Ama bitkilerin beslenmesi için tek başına yeterli değildir.

• Bahçe kurmanın tinsel zorluğu, tasarlaması, fizik olarak kurmaktan daha mı zor?

Bence öyle. Çünkü “ben şu bitkiyi severim, bunu oraya dikmek istiyorum” gibi düşünceleriniz varsa, bahçenizin doğal ortamını ve dikeceğiniz bitkileri tanımadan bu işe başlarsanız, hayal kırıklığı yaşamak kaçınılmaz olacaktır. Örneğin Bodrum’da kuzeybatıya bakan bir yamaçta oturuyorsanız ve muz ağacı dikmek istiyorsanız, istediğiniz kadar tapın muz ağacına, onu o ortama dikerseniz size sitem edecektir. Yaşayamayacağı bir ortama dikmekle bencillik etmiş olursunuz. Bahçe evler için yalnızca bir dekor değildir. Bahçede çalışmak, geldiğimiz yere bir teşekkürdür. Küçük bütçelerle üstesinden gelinebilecek tedavi amaçlı bir uğraştır.

Bahçe kurmadan önce, çevreye dikkatle bakmak ve incelemek gerekir. Başlangıç için en değerli ipucu, bulunduğunuz bölgenin bitki örtüsüdür. Bölgenizin mevsimsel iklim ve toprağını tanımak gerekir. Dikim işlerine başlamadan önce, çevremizde bulunan ağaç, bodur ağaç, çalı, çiçek ve sebzeleri özenle incelememiz gerekir.Eğer varsa komşularınızın bahçelerine göz atın, onlarla sohbet edin. Bu onlara öyküneceğiniz anlamına gelmez. Size yalnızca değerli zaman kazandırır.

Bahçe sabır demektir. Hiçbir zaman gelişi güzel bitki satın alıp bahçeyi doldurmayın. Manzarayı, rüzgarları, komşuları ve bahçenin eğimini göz önünde bulundurun. Evinizi yeni inşa ediyorsanız kontrol için gittiğinizde değişen hava koşullarını göz önünde bulundurarak günün değişik saatlerinde ve değişik mevsimlerde bahçede uzun uzun dolaşın. Bahçenin gerçek ölçülerini bir kağıda çizin, yönleri işaretleyin, rüzgarlar ve güneş akışını belirleyin. Bahçeyi oluşturmadan bir sene beklemek ve mevsimlerin seyrini izlemek önerilecek en kusursuz davranış biçimidir.

–         Bahçe kurmak isteyenlere neler söylemek istersiniz?

–         Önerim; bahçe kurmak isteyenlerin bahçeyle kendilerinin ilgilenmesi. Bu uğraş, güzel ve iyi donanımlı bir mutfakta nefis bir şarap ve dostluk eşliğinde yemek pişirmeye benzer. Bu şekilde edinilecek bilgi birikimi daha sağlıklı ve kalıcı olacaktır. Çapayı, tırmığı, budama makasını ele alın yeter. Ayrıca bahçe işleriyle birebir kurulan iletişimin zihinsel yanını hiç yabana atmamak gerekir. Günlük kaygılar, sağlık sorunları, gönül işleri hepsi tamamen yitip gitmese de daha kolay katlanılır bir duruma gelecektir. Mutluluğu çok uzaklarda değil, küçük bir toprak parçasını değerlendirmede bulabiliriz. Bunun için birkaç dönümlük toprak parçasına sahip olmamız gerekmez. Bir iki saksı bile zihinsel bir bahçe oluşturmak için yeterlidir. Bahçeyi oluştururken doğaya katacağınız güzelliğin ötesinde kendinizi de zenginleştireceğinizi göreceksiniz. Uzaktan güç ve bıktırıcı gelen bu uğraşın bütün sıkıntıları gideren çözümlerin başında geldiğini sakın unutmayın. Açık hava, toprak, su ve de çalışma en büyük terapi bu. Bütün bu çaba, düşünce ve endişelerin tümü de bahçe ruhunu oluşturur.

Bahçeyle 96 yılının kış sonu tanıştım. Bundan önce, bir çok kentli gibi ben de ağaç ve çiçek adlarından habersizdim. Dağarcığımı zorlasam, ancak onar tane isim sıralayabilirdim, belki de daha az.