Bir dönem biterken beklentiler ve gerçekler

Şu kriz mevzusu giderek akıldışı bir yola doğru kayıyor. Dün bütün Avrupa beş milyon nüfuslu bir ülkenin parlamentosuna bakarak günü geçirdi.

Piyasanın beklentisi Slovakya Parlamentosu’nun Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun (EFSF) genişletilmesine onay vereceği yönündeydi ve bu beklenti üzerine ufak bir oyun oynandı. Şimdi aksi bir durumda nasıl küçük bir kıyametin kopacağını tahmin edersiniz. Ancak, EFSF 440 milyar Euro’ya çıksa bile bu neyi değiştirir; zaten Avrupa Merkez Bankası Başkanı Trichet, EFSF’ye bir kaldıraç olarak baktığımızda bile bize göre yetersiz diyerek tam da bu durumu anlattı oylama öncesi. Şimdilik ortalıkta sanal bir kapkaç oyunu dönüyor. Ama işin sahici tarafı, dünden itibaren Fransa’da kendini gösterdi. Fransa’daki 5 büyük işçi konfederasyonu, ‘kemer sıkma politikalarını’ protesto etmek için greve çıkma kararı aldı. Demek ki ‘piyasaların’ aksine Fransa’da çalışanlar krizin akıbeti hakkında pek olumlu beklentilere sahip değiller.

Dün Başbakan Erdoğan, grup konuşmasında, Sarkozy’ye ‘sen önce kendine çeki düzen ver’ derken, Sarkozy gibilerinde somutlanan hâkim ulus-devlet belirleyiciliğinin ve bunun liderliğinin bittiğini anlatıyordu belki ama biten, bundan da öte, bir ‘uygarlığın’ yüzyıllardır inşa ettiği temel dayanaklar idi. Bunu şu günlerde en çok Nobel’de anlamak mümkün.

Kapitalizm tarihinin en büyük krizini (dönüşümünü) yaşıyor. Çözüm ufukta henüz yok. Nobel gibi kendi alanında öncü olmuş, dönüşümün kuramsal altyapısını oluşturmuş çabalara verilen ödül, krizin tam ortasında, sahici olmayan kısırdöngüleri modelleyen çalışmalara veriliyor. Nobel alan Sargent ve Sims’in geliştirdikleri, bildiğimiz ‘Rasyonel Beklentiler Teorisini’ makro iktisadi değişkenlerle sınamaktan başka bir şey değil.

İşin özü şudur: Keynes’in ikinci savaş öncesi ortaya koyduğu teorinin, yeni dönemde önemli açıkları olacağını ve teorinin aslında olağanüstü bir dönemin ürünü olduğunu bilen Keynes sonrası iktisatçılar, devletin daha az etkin olacağı, klasik teorinin tekelci dönemdeki uygulama alanları üzerinde çalışmaya başladılar. Arz yönlü iktisat ve parasalcı yaklaşım bu çabanın ürünü olarak ortaya çıktı. Daha az vergi, daha az kamu harcaması, düşük ücretler ve anti-enflasyonist politikalar eşliğinde piyasanın yolunu kendiliğinden bulacağını söyleyen bir dünyaydı bu. Bu dünyaya yetmişli yıllarda, John F. Muth’un 1961’de ortaya attığı Rasyonel Beklentiler Teorisini geliştiren Sargent gibiler katıldı.

————————————————-

Ya sabır dedirten akıldışı bir durum

Varsayımları şuydu: Bütün ekonomik birimler ve fertler (istisnasız herkes) bilgiye anında, kesintisiz, sansürsüz ulaşır ve bunu kendi çıkarı doğrultusunda kullanır. Herkes her şeyi anında bilir ve sonuçları hesaplayarak buna göre pozisyon alır. Ayrıca yine herkes, hükümetlerin bütün tasarruflarından, yapacaklarından haberdardır ve yine buna göre pozisyon alır.

Teorinin ikinci varsayımı ise yemede yanında yat cinsinden: Fiyatlar ve ücretler esnektir. Yani ortalıkta hiç tekelci devlet kapitalizmi yokmuş gibi, bir şeyin arzına ve talebine göre, her saat yeni fiyatlar oluşabilir ama bunu, rasyonel beklentiler gereği, bütün oyuncular önceden görür ve piyasalarda bir dengesizlik olmaz. Yine ücretler, beklentiler gereği, belirlenir. Böyle olunca işsizlik ‘gönüllü’ bir durumdur. Yani ancak insanlar ücreti beğenmezlerse işsiz kalırlar. Yoksa piyasa tam istihdam arz eder. Bu durumda tabii hükümetlerin politikaları etkinsizdir. Çünkü hükümetler, bilgiye ve beklentiye, kendisinden önce ulaşan fertleri yönlendiremez tam aksine, fertler beklentilerle hükümetlere yön verirler. Aslında güzel bir dünya değil mi? Ama gerçek değil; çünkü böyle bir dünya olursa yani herkesin, devletlerden, tekelci şirketlerden önce, onlara rağmen her şeyi bildiği bir dünya olursa, zaten bu emin olun kapitalizm olmaz başka bir şey olur. Bugün devletlerin sırlarını ifşa eden WikiLeaks’ın kurucusu Assange göz hapsinde; tehlikeli bir örgüt lideri muamelesi görüyor. Dünyada ve onun piyasalarında bütün dolaplar kapalı kapılar ardında çevriliyor ama Nobel, bunun tam aksinin olduğu varsayımından hareket eden ve üstelik bunu modelleyen iktisatçılara gidiyor. Daha komiği: Ödülü alan iktisatçılardan Sims, dün hepimizin gözünü içine bakarak, AB’nin mali birliğe gitmesi lazım diyerek, buna bağlı etkin maliye politikası önerdi. Ya sabır değil mi?