Ankara’da üst düzey temaslarda bulunmak için Türkiye’ye gelen Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakan Yardımcısı Antony Blinken, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ziyaret etti. Başta DAEŞ olmak üzere birçok diplomatik konuyu görüşmek için Türkiye’ye gelen ABD Dışişleri Bakanı Blinken, bazı ikili ve stratejik konuları da el aldı. Ankara’da çeşitli temaslarda bulunan olan Blinken’a, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama, Avrupa ve Asya İşleri Bakan Yardımcısı Vekili Jonathan Cohen ve DAEŞ ile Mücadele Küresel Koalisyonu Özel Temsilcisi Brett McGurk eşlik etti. Türkiye’de DAEŞ ve stratejik konularda görüşme yapmak için Ankara’ya gelen Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakan Yardımcısı Blinken, ABD Ankara Büyükelçisi John Bass, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dış İlişkiler ve Protokol Başkanı Cemalettin Tüney tarafından karşılandı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası bombalanan ve zarar gören Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ziyaret eden Blinken, üzüntülerini belirtti. Her daim demokrasinin yanında olduğunu belirten Blinken, “Ben de 6 yıl boyunca kongrelerde çalıştım. Halkı temsil eden insanların bulunduğu yeri bombalamak oldukça alçakça bir şeydir. Türk demokrasisine destek veren ve darbeye karşı müthiş bir cesaret örneği gösteren vatandaşlara teşekkür ediyorum’ dedi. Saldırıdan dolayı oldukça üzgün olduğunu belirten Blinken, böyle bir durumun tekrar yaşanmaması gerektiğini savundu. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Blinken, Türkiye ziyareti sırasında önemli açıklamalar yaptı. Blinken, ‘Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kantonlarının birleşmesine destek vermediklerini’ söyledi. Blinken Suriye’nin kuzeyindeki Kürt kantonlarıyla ilgili olarak “çok açık ve net şekilde Suriye’nin toprak bütünlüğünü kuvvetli bir şekilde desteklediğimizi ve Suriye’de Kürt kantonları olarak bahsedilen bölge lerin birleştirilmesine karşı olduğumuzu ifade ettik. Bu konuda şimdiyekadar net bir tavır aldık ve tutumumuz bu şekilde devam edecektir”ifadelerini kullandı. Türk basınındanABD ve Türkiye arasında özellikle Suriye’nin kuzeyindeki Kürt koridoru ve terör örgütü PYD konusunda yaşanan görüş ayrılıkları ile ilgili bir soruyu şöyle yanıtladı: “Öncelikle NATO müteffikimiz Türkiye ile olağanüstü derecede yakın bir işbirliği içerisinde olduğumuzu belirtmeliyim. Son 6 ayda buraya üçüncü gelişim bunun bence en önemli kanıtı. Üst düzeyde birçok yetkili son dönemde sık sık Türkiye-Amerika arasında adeta mekik dokudular. Bu da iki ülkenin çok yakın bir koordinasyon içerisinde çalıştığının bir diğer göstergesi. Birlikte DAİŞ’e karşı mücadele konusunda çok önemli ilerlemeler kaydettik. Şu anda öyle bir noktaya geldik ki, hem Irak hem Suriye’de kendisine ‘halifelik’ adını veren bu bölgesel yapıyı artık ortadan kaldırma imkanı yakalamış durumdayız. DAİŞ’in sözde halifeliğinden geriye bir tek Musul, Rakka ve Dabık kaldı. O nedenle şu anda bu bölgeleri geri almak için çeşitli planlar üzerinde çalışıyoruz. Musul ve Rakka’ya düzenlenmesimuhtemel operasyonlar hakkında Türkiye ile mutabık mısınız sorusuna ise şu yorumları getirdi; “Ziyaretim sırasında çok verimli toplantılar yaptık. Bu kapsamda Musul’a ilişkin planın da üzerinden geçtik. Bu plan, Irak hükümeti ve Kürt bölgesi liderliğiyle, Başbakan El İbadi ve Barzani arasında iyi bir koordinasyon ve işbirliği sağlanarak aylar süren çalışmalar sonucunda ortaya çıkarıldı. Bugün bu planı Türk müttefiklerimizle ayrıntılı şekilde ele aldık, olumlu tepki aldığımızı düşünüyorum. Kritik olan, Türkiye tarafındaki bazı endişelerin dikkate alınması. Özellikle hareket halindeki kuvvetlere ve PKK’ya ilişkin… Şunu açık şekilde ifade ettik ve Iraklılar da bu konuda hem fikir; Musul’un geri alınmasında onların asla bir rolü olmayacak. Dolayısıyla, Türk tarafının bazı endişelerini giderdiğimizi ve Musul planı hakkında Türkiye ile son derece olumlu fikir alışverişinde bulunduğumuzu söyleyebilirim. Suriye’deki ortak çabalarımız da konuştuk. Öncelikle, Türkiye’nin sınır bölgesindeki olağanüstü faaliyetleri sayesinde artık DAİŞ’in sınıra erişimi yok. Bu ‘Fırat Kalkanı Operasyonu’nun sağladığı en önemli avantajdır. Biz bu çabayı kuvvetli bir şekilde destekledik. Şimdi ise, Türkiyeile Ilımlı Suriye Muhalefeti’nin çabalarının sağladığı kazanımların güçlü bir şekilde kullanılacağı bir ortam oluştuğunu görüyoruz, bu konuda da konuştuk. Ayrıca artık Rakka’yı almamız gerektiği hususunu da konuştuk; belirttiğim gibi bu bölge Suriye’de Dabık ile birlikte geriye kalan en büyük parça. Bu kapsamda en etkili plan hangisi olur, kimler bu planın bir parçası olacak, bunu nasıl gerçekleştireceğiz, gibi konuları konuşuyoruz.”Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin uçuşa yasak bölge taleplerini de değerlendiren ABD Dışişleri Bakan YardımcısıBlinken şunları kaydetti; “İki konu var. Öncelikle, Güvenli Bölge ile ilgili olarak ‘Fırat Kalkanı Operasyonu’ kapsamında alınan aksiyonlar, Türkiye ile Suriye arasındaki sınırda fiili bir güvenli bölge oluşturacak niteliktedir. Buradaki faaliyetler devam ettikçe ve güneye doğru ilerledikçe bu güvenli bölgenin genişlemesi ve arzu edilen tampon bölgenin oluşması potansiyeli söz konusu, ki bu da bugüne kadar Suriyeli mültecilerin karşılanması konusunda çok cömert davranan Türkiye için faydalı olacaktır. Uçuşa yasak bölge konusunda ise; Ruslarla çatışmaların durdurulmasına ilişkin bir anlaşmaya varmak için bu kadar yoğun çaba sarf etmemizin bir nedeni de, bu anlaşmayla, Suriye hava kuvvetlerinin uçuş yapamayacağı ve sivillerin yoğun olduğu bölgelerin bombalanmayacağı ‘pratikte bir uçuşa yasak bölge’ oluşmasının sağlanmasıydı. Ulaşmak istediğimiz sonuç buydu, pratikte, üzerinde anlaşmaya varılmış ve sınırları iyi belirlenmiş uçuşa yasak bir bölge… Çatışmaların durdurulmasının hala mümkün olup olmadığını göreceğiz. Ancak ne yazık ki, rejimin ve Rusların son dönemde Halep’teki faaliyetleri nedeniyle şimdilik bunun gerçekleşmesi zor görünüyor. Yakın gelecekte bunun mümkün olup olmadığını göreceğiz.” Türkiye gündemini uzun süre meşgul eden ve beş seneye yakın bir zamandır Türkiye’nin baş etmek zorunda kaldığı ve milyarlarca dolarını harcadığı sığınmacı konusunda da ABD Başkan Yardımcısı Blinken açıklamalarda bulundu; “Türk halkı ve Türkiye Devleti, Suriyeli mültecilere olağanüstü cömertlik gösterdi. Bu bağlamda, herhangi bir ülke dönüp kendisine şu soruyu sormalı: ‘Ben de aynı durumda olsaydım, aynı cömertliği gösterir miydim?’ Türkiye’nin yaptıklarına ‘en açık ifadeyle’ hayranlık duyuyoruz; sadece mültecileri kabul ettiği için değil, aynı zamanda çocukların okula gidebilmesi, yetişkinlerin yasal olarak çalışabilmesi amacıyla sergilediği çabalar için. Biz de yardımcı olmaya çalışıyoruz, biliyorsunuz Başkan Obama, New York’ta Mülteciler Zirvesi’ni topladı. Burada amaç daha fazla ülkenin insani yardım yapması Çünkü ayrılan bütçe, olması gerekenin çok altında ve ABD de dahil olmak üzere daha fazla ülkenin mülteci kabul etmesi ve Türkiye gibi mültecilere eğitim ve iş imkânları sağlanması için çalışan ülkelere yardımcı olunması. Şimdi zirve sonrasında bu konuda çok önemli ve anlamlı bir ilerleme kaydettik. Aynı zamanda Avrupa Birliği de finansal destek konusunda üzerine düşeni yapıyor, ki tüm bunların Türkiye’nin üzerindeki yükü hafifleteceğini düşünüyorum.” Türkiye ve ABD arasında, Dışişleri Bakan Yardımcısı Antony Blinken ve Başkan Barack Obama’nın DAEŞ’le Mücadele Küresel Koalisyonu Özel Temsilcisi Brett McGurk’un geçtiğimiz Eylül ayında Ankara’ya yaptıkları ziyaretin ardından DAEŞ’e karşı işbirliği arayışları devam ediyor. Bu ziyaret kapsamında Türkiye, ABD’ye 5 önemli ve net mesaj iletti. Türkiye, DAEŞ’in yerlerinden ettiği Telafer’li Sünni ve Şii Türkmenlerin evlerine dönmesini, ancak ilçeden olmayan Şii milislerin de kente intikalinin olumsuz sonuçlara yol açacağı uyarısında bulundu. Şii Haşdi Şabi milislerinin Suriye’ye PKK üzerinden erişimi, İran ve Irak’tan Esad rejimine milis ve askeri malzeme naklini kolaylaştıracaktır. Şii milislerin Telafer’de güçlenmesi, komşu ilçesi Sincar’da PKK karşısında IKBY varlığını zayıflatacak. Böylece PKK, Sincar’da kalıcı hale gelecek. ABD’nin yalnızca Musul’daki operasyona ağırlık vermesi durumunda ise buradan kaçacak DAEŞ militanlarının Rakka ve hatta Bab ilçesine yığılmaları söz konusu olabilir. Irak ordusunun Musul’u DAEŞ’e bırakıp kaçtığını hatırlatan Türk yetkililer, “Musul Musullularındır” vurgusunu yaptı.