Aile mahkemelerinde açılarak eşlerin evlilik birliğinin sona ermesini sağlayan dava türüne “Boşanma Davası” denir.
Boşanma davasında, evliliğin sona ermesine yönelmiş olduğu hallerde artık ortak hayatın tamamen ayrılması söz konusudur. Bu boşanma davasının hangi sebeplerle açılabileceği konusunda detaylı bilgiler için diğer makalelerimize bakabilirsiniz. Bu makalemizde ise boşanma sebeplerinin ötesinde boşanma süreci hakkında ve bu boşanmanın bazı sonuçları üzerine açıklamalarda bulunacağız. Boşanmanın mali sonuçlar ve yoksulluk nafakası konularında ise yazmış olduğumuz diğer makalelerimize bakabilirsiniz.
Boşanma davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkim geçici önlemleri kendiliğinden alır. Aşağıda bu önlemleri tek tek inceleyeceğiz.
Boşanma davasının açılmasıyla eşler için ayrı yaşama hakkı doğar. Dava sırasında ortak yaşanılan konuttan kimin ayrılacağını eşler anlaşarak kararlaştırabilirse sorun yoktur. Anlaşamamaları halinde, kimin ortak konuttan ayrılacağına hakim karar verir. Hakim bu kararı verirken, ortak konutun hangi eşe verilmesinin daha yararlı ve gerekli olacağına bakar. Evin mülkiyetinin kime ait olduğu ya da kimin evi kiralamış olduğunun bir önemi yoktur. Örneğin, kocaya ait olan bir evi, çocuklar anne ile birlikte kalacaklarsa kadına tahsis edilmesi daha uygun görülür.
Boşanma davasının açılması her ne kadar eşlere ayrı yaşama hakkı verse de evlilik birliği boşanma davası süresince devam eder. Buna bağlı olarak karı kocanın birbirine karşı bakma borcu da devam eder. Bu bakımın nasıl yapılacağı eşler arasında kararlaştırmamış ise hakim, eşlerden birinin dava sırasında geçim zorluğu çekmemesi için, diğer eşe katkı yapmasına karar verebilir. İşte bir eşin, diğer eşe, dava sırasında yardımda bulunmasına ‘’tedbir nafakası’’ adı verilir. Bu nafaka miktarını hakim tarafların mali durumlarını göz önüne alarak belirler.
Tedbir nafakası alabilmek için diğer eşin kusurlu olması gerekmez. Tedbir nafakasını ödeme dava süresince devam edeceği için, bu nafakanın verilmesinde, kimin kusurlu olduğunun bir önemi yoktur.
Tedbir nafakasının ödenmesi, nafaka kararının alındığı tarihten değil de, boşanma davasının açıldığı tarihten itibaren başlar. Yani mahkeme nafaka kararını, boşanma davası açılmasından 2 ay sonra da verse, bu karar geçmişe etkili olur ve nafaka alacak olan eş o 2 aylık süre için de nafaka alacaktır.
Ek olarak, hakim açılmış olan boşanma davası sırasında, eşlerin mallarıyla ilgili olan önlemleri de alacaktır.
Dava sırasında eşler ayrı yaşayacakları için, çocukların hangi eşin yanında kalacağı, diğerinin bunların geçimine nasıl katkıda bulunacağı, kişisel ilişkilerin nasıl devam edeceği de hakim tarafından belirlenir. Ancak velayetin kaldırılmasını gerektiren bir sebep bulunmadıkça, velayet her iki eş yönünden de devam eder.
Boşanma kararının verilmesiyle evlilik sona erer. Ancak bu kararın tek sonucu evliliğin sona ermesi değildir. Biz de bu sonuçları eşler yönünden ve çocuklar yönünden ve olmak üzere ikiye ayırıp inceleyeceğiz. Mali sonuçlarını ve yoksulluk nafakasını ise ayrı bir makalemizde inceleyeceğiz.
Boşanma kararı ile evlilik sona ereceği için, artık boşanmış olan eşler yeniden evlenebilirler. Mal paylaşımının yapılmasında ise eşlerin bağlı olduğu mal rejimine ilişkin hükümler uygulanır. Öbür taraftan boşanma kararı ile birlikte, artık eşlerin birbirlerine karşı mirasçılıktan doğan herhangi bir hakları kalmaz. Son olarak, evlilik birliği devam ettiği sürece, karı kocanın birbirlerinden olan alacakları için duran zamanaşımı süreleri, boşanma kararının kesinleşmesi ile kendiliğinden işlemeye başlar.
Kişisel durum diyerek kastedilen şeyler, soyadı, vatandaşlık, erginlik ve benzerleridir. Örneğin, eşlerden birinin evlenmeyle vatandaşlık kazanmış olduğu durumda, boşanmaları halinde vatandaşlığı devam eder, sona ermez.
Boşanan kadının soyadı yönünden farklı bir durum söz konusudur. Boşanan kadın, artık eski kocasının soyadını taşıyamaz. Ancak istisna durumlarda taşıması mümkün olabilir. Medeni Kanuna göre, kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istem üzerine hâkim, kocanın soyadını taşımasına izin verir. Örneğin, kadının iş hayatında eski kocasının soyadı ile tanınmışsa, boşanmadan sonra da bu soyadını taşımaya devam etmesinde menfaati vardır, yeter ki bu kullanma kocasına zarar vermesin.
Evlilik devam ederken anne ve baba tarafından birlikte kullanılan velayet, boşanma sonucunda, hakim tarafından, anne ya da babadan birine verilir. Velayetin verilmesinde, çocuğun kimin yanında olursa daha iyi yetişmesi önemli olduğu için, eşlerin mali durumları ya da boşanmadaki kusurları çok büyük rol oynamaz. Hakim çocuğun daha iyi yetişeceği kanaatindeyse, mali durumu kötü ya da kusurlu olan eşe verebilir.
Medeni Kanunumuz, velayetin kime verileceği konusunda hâkime çok geniş bir takdir yetkisi vermiştir. Hâkim kararı sadece çocuğun menfaatini göz önüne alarak verir. Velayet konusunda anne ve babanın anlaşmış olmaları hâkimi bağlamaz.
Boşanma kararından sonra bir çocuğun doğması halinde, bu çocuğun velayetinin kime verileceğinin tespiti için ayrı bir dava açılması gerekir. Yoksa velayet kendiliğinden boşanma kararında diğer çocukların verildiği ana ya da babaya geçmez.
Medeni Kanuna göre, ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi olguların olması durumunda, hâkim, kendiliğinden veya talep üzerine gerekli önlemleri alır. Anlayacağımız üzere, çocuğun velayetine ilişkin kararlar nihai değildir. Velayet eğer sonradan haklı sebepler ortaya çıkmışsa hâkim tarafından alınabilir. Örneğin, velayet sahibi tarafın evlendiği kişinin çocuğa kötü davranması ya da velayete sahip olan tarafın, yeni evliliğinden olan çocuklara öncelik tanıması gibi durumlar sayılabilir.
Boşanma sonucunda çocuğun velayetinin ana ya da babadan birine verilmesiyle, diğer tarafın çocuk üzerindeki velayeti sona erer ancak çocuk ile kişisel ilişki kurma hakkı devam eder. Hâkim velayeti verirken, diğer tarafın çocuk ile ilişkisini de düzenlemek zorundadır. Yine yukarıda söylemiş olduğumuz gibi, hâkim sadece çocuğun çıkarını göz önüne alarak bu karar verir. Yani velayete sahip olmayan tarafla çocuğun görüşme süresi, yeri, çocukla tek başına mı yoksa bir refakatçi ile birlikte mi olacağı gibi sorular hep çocuğa faydalı olacak şekilde belirlenir.
Çocukla üçüncü kişiler arasındaki ilişkinin düzenlenmesi konusundan da bahsetmekte yarar vardır. Ana veya baba dışında kalan kişiler de boşanma halinde çocukla arasında kişisel ilişki kurulmasını hâkimden isteyebilirler. Bu ilişkinin kurulmasına karar verilebilmesi için ilgilinin talepte bulunması gerekir. Örneğin, yıllarca çocuk ile birlikte yaşamış bir kimse (örneğin, dadısı) ya da üvey annesi, üvey babası gibi kimseler bu hakka sahiptir. Yeter ki bu ilişkinin kurulmasında çocuğun menfaati bulunsun.
Çocuğun bakım masrafları, velayet kendisine verilmiş olan ana ya da babaya aittir. Ancak Medeni Kanunumuza göre, diğer taraf da mali gücü oranında bu masraflara katılmak zorundadır. Hâkim çocuğa verilecek nafakaya talep olmasa bile karar verir.
Nafakanın miktarının belirlenmesinde, bunu ödeyecek kişinin ve çocuğun kendisine ana ya da babanın mali gücü ile çocuğun ihtiyaçları göz önüne alınır. Çocuk kendisine bırakılmayan taraf çalışamayacak durumdaysa ve başka bir geliri de yoksa iştirak nafakası ödemez.
Nafaka, kararın kesinleşmesiyle ödenmeye başlanır ve çocuk reşit oluncaya kadar devam eder. Ancak çocuk reşit olmasına rağmen eğitimine devam ediyorsa, nafaka eğitim sona erinceye kadar devam eder. Eğer çocuk reşit olduktan sonra bakıma muhtaç durumda ise yine nafaka devam ettirilebilir.
Toplumumuzda evlilik birliğinde bir sarsılma olması halinde akla gelen ilk yol boşanma davası açmaktır. Ancak Medeni Kanunumuz kutsal gördüğü evlilik birliğini devam ettirebilmek için başka yollar da öngörmüştür. Bu kapsamda boşanma davası açmaya hakkı olan tarafın muhakkak bu davayı açma zorunluluğu yoktur. İsterse boşanma yerine ayrılık talebinde de bulunabilir. Davacı eş, ayrılık istemişse hâkim eğer şartların sağlandığını takdir ederse ayrılığa karar verir boşanmaya karar veremez. Buna karşın eş eğer boşanmak istemişse hâkim, eşlerin ortak hayatı yeniden kurma ihtimalini öngörürse boşanma yerine ayrılığa da karar verebilir.
Boşanma davasında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesi ya da boşanma davası açılmadan önce en az 6 aydır birlikte oturdukları yer mahkemesidir. Davanın bu yerdeki Aile Mahkemesine açılması gerekir. Ancak o yerde Aile Mahkemesi bulunmuyorsa, oradaki Asliye Hukuk Mahkemesine açmak lazımdır. Yargıtay uygulamasında ise eşlerin istediği yerde boşanmaları konusunda pek zorluk çıkartılmadığını belirtmekte fayda vardır.