BU KADAR YÜREKTEN ÇAĞIRMA BENİ

Aynı o güzel şarkıda dendiği gibi:

Bu kadar yürekten çağırma, beni! Bir gece ansızın gelebilirim…

Evet, bir gece ansızın geliverdi ve birçok şeyin arasında gündeme bomba gibi düşüverdi: Kadına yönelik şiddeti ve ev içi şiddeti yasaklayan İstanbul Sözleşmesi iptal edildi…

İstanbul Sözleşmesi, Kasım 2011’de, AKP, CHP, MHP ve BDP’nin oybirliğiyle 246 oy ile kabul edilmiş. Onayı sırasında hiç ret oyu verilmemiş. Peki, 2011’den bu yana ne değişti? 2011’de neden imzaladık hatta “Meclisine ilk sunan” ve “ilk imzalayan” ülke olduk da, şimdi neden vazgeçtik? Gaza mı geldik? Böyle gaza gelip uluslararası sözleşmeler mi imzalıyoruz yani?

Sözleşmeyi dilimize çevirirken zaten içine etmişiz. Uzmanlar, sözleşmenin çeviri hatalarıyla dolu olduğunu belirtiyor. Örneğin, eşler ve partnerler arasındaki şiddeti ısrarla “aile” içine ve kanuni “eş”lere indirgemişiz. Partner’leri saf dışı bırakmışız. Yani “ille de evlilik” demişiz! Toplumun evlenmeyen ama bir vakıa olan kısmını dışlamışız.

Sanırsınız ki, uçkurlar berkemal!

Sanırsınız ki, bu sözleşmeye “aman aile düzenimizi bozar” diye karşı duranlar, namus abideleri! Tabii, tabii! Oysa ki, onlar nerde, imam nikahlı eş muhabbeti orada, çocuk yaşta evlilik muhabbeti orada, 4 kadın alma muhabbeti orada, muta nikâhı muhabbeti orada, cennette huri muhabbeti orada, ödül bakire kız muhabbeti orada, anne oğula sarılmasın muhabbeti orada, baba zina sonucu doğan kızıyla evlenebilir muhabbeti orada…

Cennette Allah’ın nurundan ziyade uçkur düşünen bir zihniyet bu; daha ne olsun! Gelgelelim, aynı zihniyet, bu sözleşmedeki “eş ve partner” şeklindeki açıklamayı sadece evli eşlere indirgeyecek kadar da namuslu! Aman, bu sözleşme uygulanır ise, evlilik dışı ilişkileri özendirirmiş! Heyhat! Devlet nikâhı olmaksızın, imam nikâhlı hayatın nesi “evlilik içi” ki? Namus timsali miyiz de, Sözleşme uygulanınca oynayacak taşlarımız yerinden? Bakın Esra Erol’un, onun veya bunun gündüz kuşağı programlarından çıkanlara: ortalık rezil hayat kaynıyor!

Milleti LGBTİ ile kandırıyorlar

Neymiş, İstanbul Sözleşmesi LGBTi’yi (yani lezbiyen, gey, biseksüel, transgender, intersex ilişkileri) özendiriyormuş. Ne alaka? Bunu savunanlar sözleşmeyi gerçekten okumuşlar mı, yoksa komşuları mı fısıldamış kulaklarına? Sözleşmede LGBTİ’li çiftler de şiddete karşı koruma altına alınmışlar. Ne yani alınmasınlar mı? Onlar arasında şiddet olsun mu? Savunduğumuz bu mu? “Şiddet hiçbir yerde olmasın, LGTBİ çiftlerinde de olmasın” demek; LGTBİ’yi özendirmek mi?

Oğlancılık minyatürlerde

Tarihimizdeki oğlancılık rezilliği, minyatürlerimize kadar girmişken; sorsan geçmişine çok bağlı bu karşı zihniyet, kafayı LGBTİ ile ve partnerler ile bozmuş.

Sözleşme, erkekleri de, yaşlıları da koruyor. Sadece kadınları değil

Sözleşmenin, sadece kadınları değil, ev içinde “şiddet” gören herkesi, çocukları, erkekleri hatta yaşlıları da koruduğunun altını çizmek gerek. Sözleşmeyi bu kişilere uygulamak, üye devletin tercihine bırakılmış. Yani Sözleşme, sadece kadınları korumuyor ama kadınları hem ev içinde hem de ev dışında koruyor.

İmzalamayan ülkeleri dayanak gösteriyorlar

Sözleşmeye karşı çıkan zihniyet, İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamayan ya da imzalayan ama şerh koyan ülkeleri dayanak alıyor kendisine. Sanki bu devletlerin imzalamama ya da çekince koyma mazeretleri çok haklı gibi. Unutuyorlar ki, bir zamanlar kölelik de serbestti. Mal gibi alınıp satılırdı insanlar ve o zamanlar bu düzene karşı çıkan yani, “kölelik kaldırılsın” diyenler de tu-kakaydı. Yine; bir zamanlar Amerika’da siyahiler otobüsün arka tarafına oturmak zorundaydılar. O zamanlar onlar için eşitlik isteyenler de tu-kakaydı. Cahiliye devrinde, kız çocukları toprağa gömülerek, öldürülürdü Arabistan’da. Hazreti Peygamber, o kızları omuzları üstüne aldığında, ya da Kabe’deki putları yıktığında, o da, ona inanan müminler de karşı taraf için aynı şekilde “tu-kaka” değil miydiler? Ama sonra ne oldu?

Yani, hata ya da yanlış, çok kişi onu kabul ediyor diye doğru hale gelmez. Sayıca çokluk, özde doğru olmak demek değildir. O nedenle, bize bu sözleşmeyi imzalamamış ülkeleri örnek göstermeyin boşuna!

Töre, namus cinayetlerinin önüne geçecekti

İstanbul Sözleşmesi, katil zanlısı erkeğin “töre, namus, kültür, din, gelenek” gibi gerekçeler ile cezai indirim almasının da önüne geçecekti.

Bir devletin vatandaşını korumasının neresi yanlış? Sözleşme, “koru” diyorsa, bir devletin vatandaşını korumasının neresi yanlış olabilir ki?

Makyajlı kadına kaporta benzetmesi yapan, kız- kadın ayırımını rahatlıkla dile getiren, kadının kahkaha ile gülmesini eleştiren, hamileyken sokağa çıkmasından hoşlanmadığını belirten, kadınların asıl melekelerini annelik ile sınırlayan, kadını iş piyasasının angaryası ve paraziti olarak gören bir zihniyetten ne beklenir ki? Sözleşme’nin 2011’de imzalanmış olmasına şaşmak gerek asıl. Hatta, o zaman neden imzalandı diye sormak ve bunu araştırmak gerek.

Herkesin bildiği söz ile bitirelim bu yazıyı. Ne desek boş; uzatmanın anlamı yok zira… Hani sormuşlar ya deveye, “boynun neden eğri?” diye? Deve ne demişti, deve?

Evet, doğru cevap. İşte ondan!

Kalın sağlıcakla!