Büyük Savaşların Gölgesinden Barışa Yolculuk

Destanların Yazıldığı Troia (Troya,Truva,Troy)

Benzersiz tarihsel birikimi ile mitolojik kahramanların evi konumundaki bu coğrafya, aynı zamanda büyük dramların, savaşların ve zaferlerin de meydanı olmuştur. İnsanlık tarihinde iz bırakanlardan Pers Kralı Kserkes, Büyük İskender, Roma imparatorları Hadrian ve Agustus’un yanı sıra Fatih Sultan Mehmet, Troia’yı ziyaret ederek, kutsanmış gücün, büyük aşkların, savaşların ve zaferlerin yaşandığı bu coğrafyada geçmişe yolculuk etmişlerdir. Ünlü tarihçi (Gökçeadalı) İmbroslu Kritovulos orjinali Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde bulunan kitabında, Fatih Sultan Mehmet’in, kentin tarihine verdiği önemi gösteren ziyaretinde “… Allah aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen, bu şehrin ve halkının intikamını alma hakkını bana nasip eylemiştir” sözlerini aktarmaktadır.

Troia: Aşktan Savaşa

Batı medeniyetinin en etkileyici eserlerinden birisi olan Homeros’un İliada’sı on yıl süren savaşın son elli bir gününü yansıtmaktadır. Homeros, destanın XX. Bölüm ve 215- 240 dizelerinde; “Bulut devşiren Zeus ilkin baba oldu Dardanos’a, Dardanos kurdu Dardanie’yi, o zamanlar kutsal İlyon yoktu, ölümlü insanların büyük şehri yoktu ovada” diyerek Troia’nın kuruluş öyküsünü verir ve devam eder:… Kral Laomedon’dan sonra, yerine geçen oğlu Priamos, Troia’da karısı Hekabe ile mutlu yaşarken, Hekabe yeni bir çocuğa hamile kalmıştır. Bir gece rüyasında karnından çıkan alevlerin Troia’yı yaktığını görür ve korkuyla uyanarak rüyasını kâhinlere yorumlatır. Kâhinler bu rüyanın hayra alamet olmadığını, doğacak çocuğun kutsal Troia’nın yıkımına neden olacağını bildirirler. Kral ve kraliçe çocuklarına kıyamazlar ama Troia’nın yıkımına razı olmadıklarından bebeği öldürmesi için bir uşağa verirler. Uşak, Paris adı verilen bu çocuğa acıyarak onu İda Da- ğı’nda bir ayı inine bırakır. İnin sahibi ayı geldiğinde bu çocukla karşılaşır ve onu kendi yavruları gibi emzirerek büyütür. Bir gün İda Dağı’nda çobanlık yapan Agelaos adlı bir çoban, çocuğu alıp evine götürür. Paris İda Dağı’nın temiz havasında büyür ve serpilir. Kendisine bir sürü verilerek gütmesi istenir. Sürülerini çok iyi otlattığından dolayı ona koruyucu manasına gelen “Aleksandros” adı verilir. İda Dağı’nın Nymphalarından olan Oinone ile tanışıp onunla evlenir.

Bu sırada Olympos’ta bir şölen sırasında üzerinde “en güzele” yazan bir altın elma nifak tanrıçası tarafından ortaya atılmıştır. Zeus’un karısı Hera, Zekâ Tanrıçası Athena ve Güzellik Tanrıçası Aphrodite kendilerinin en güzel oldukları- nı iddia ederek altın elmayı almaya çalışırlar. Bunun üzerine Tanrılar Tanrısı Zeus, Haberci Tanrı Hermes’i İda Dağı’na yollayarak Paris’i onlara hakem tayin ettiğini bildirir. Üç tanrıça da Paris’e, altın elmayı kendisine verirse birçok şey vaat ederler. Hera, Paris’e Asya krallığını, Athena akıl ve başarıyı, Aphrodite ise dünyanın en güzel kadınını vaat etmişlerdir. Paris Aphrodite’nin teklifini daha cazip bulduğundan altın elmayı ona verir. Hera ve Athena ‘seni bin pişman etmezsek’ diyerek Olympos’a dönerler.

Böylece Paris’in yeni yazgısı da başlamış olur. Paris Troia’da yapılan bir yarışmaya katılır ve birinci olur. Priamos’un bilici kızı Kassandra onu tanımış ve “o bize yıkım getirecek” diye bağırmaya baş- lamıştır. Ancak kral ve kraliçe yıllar önce ölmesi için İda’ya bırakılan çocuklarını yakışıklı bir delikanlı olarak görünce çok sevinirler ve onu saraya alırlar. Çok geçmeden Paris Yunanistan’a giden elçiler heyetine dahil olur ve Sparta sarayına gider. Orada Aphrodite’nin vaat ettiği en güzel kadın, Menelaos’un karısı Helena yaşamaktadır. Aphrodite onları birbirine âşık etmiştir. İki âşık Menelaos’un Girit’te olmasını fırsat bilerek Troia’ya kaçmaya karar verirler. Helena Sparta hazinesini de yanına alır, Troia’ya gelirler ve burada kabul görerek saraya yerleşirler. Sparta Kralı Menelaos Girit’ten dönmüş, karısının Paris tarafından kaçırıldığını öğrenerek ağabeyi Mykene Kralı Agamemnon’dan yardım istemiştir. Agamemnon Karadeniz yolu üzerindeki zengin Troia’yı almayı planlarına uygun bularak Troia’ya sefer açar. Zamanında Helena’nın bütün talipleri Helena kimi seçerse zor gününde ona yardım edeceklerine dair yemin etmişlerdir. Bu nedenle bu sefere Yunanistan’daki bütün krallar katıldığı halde Akhilleus ortalarda yoktur.

Kâhinler Akhilleus olmadan Troia’nın alınamayacağını bildirirler. Annesi Thetis seferden dönemeyeceğini bildiği için, onu Skryos Adası’nda Lykomedes’in sarayında, kızları arasında saklamıştır. Akhilleus’u getirmek için İthake Kralı Odysseus adaya elçi olarak gönderilir. Hediye olarak bir elinde süs eşyaları, diğerinde bir kama getirmiştir. Kızlar süs eşyaları ile ilgilenirken, içlerinden birisi kıymetli kama ile ilgilenmektedir, bu Akhilleus’tur. Böylece Akha gemileri Aulis limanında toplanmıştır. Ancak rüzgâr olmadığı için hareket edemezler. Kâhinler rüzgârı bulmak için Agamemnon’un kızını kurban etmesi gerektiğini bildirince Troia’nın fethi için harekete geçen Agamemnon, kızını kurban etmeye karar verir ama Tanrıça Artemis onu son anda kurtarır. Bin gemilik Akha ordusu, Anadolu kıyılarını vura vura nihayet Troia’nın limanı olan Beşige’ye gelmiş, kumsala çıkarak çadırlarını kurmuşlardır. On sene sürecek savaş başlamak üzeredir. Bu savaşı İzmirli ozan Homeros, on altı bin dizeli ve yirmi dört bölümden oluşan İliada destanında olanca canlılığı ile anlatır. Akhalar Anadolu kıyılarından geçerken rahip Khryses’in kızını esir almış ve Agamemnon’a hediye etmişlerdir. Destan rahibin kurtarmalıklar getirip kızını Agamemnon’dan istemesiyle başlar. Hakarete uğrayıp kovulan rahip Khryses Tanrısı Apollon’a “bir gün sana yaraşır bir tapınak yaptıysam” diye başlayan yalvarmaları sonucunda Akhalardan öcünü almasını ister. Apollon onun duasını kabul ederek dokuz gün boyunca Akhalar üzerine veba salgını salar. İliada destanı böyle başlar ve Priamos’un oğlu Troialı kahraman Hektor’un ölümü ile son bulur.

Hektor’un ölümünden sonra da savaş bitmez ve bir çok olay yaşanır. İliada sonrası oluşan bu olayları biz Euripides, Aiskhlos, Sophokles ve Virgilius gibi yazarlardan öğreniyoruz. Nihayet Paris ölüm saçan Akilleus’u topuğundan bir okla vurarak öldürür. Çünkü Akhilleus’un annesi onu sadece topuğundan tutarak ölümlü yapmıştır. Akhilleus’a görkemli bir mezar yapan Akhalar Troia’nın bir türlü düşmemesi üzerine bir tahta at hilesi düşünürler. İda Dağı’ndan kesip getirdikleri kerestelerle bir tahta at yapar, içine de yirmi kadar Akhalı yiğiti saklarlar. Akhalar sanki savaş bitmiş gibi gemilerini Tenedos’un arkasına çekerler. Atın yanında bıraktıkları Sinon, Akhaların bu atı Troialılara hediye olarak bıraktıklarını söyleyerek onları inandırır. Rahip Laokoon ile Priamos’un bilici kızı buna inanmamış- lardır. Poseidon, rahibi yılanlar göndererek boğdururken, Kassandra’ya bilicilik veren Apollon, aşkına karşılık vermediği için “ileriyi gör fakat sana kimse inanmasın” diye onun biliciliğini yarıya indirmiştir. Bunun için de Troialılar savaş ganimeti olarak tahta atı şehrin meydanına çekerler ve eğlenip, ölüm saçan savaşın bitmesine sevinerek derin bir uykuya dalarlar. Tahta atın içinden inen Akhalar, Troia kalesinden meşalelerle Tenedos’taki gemilere işaret verirler. Gelen Akhalar sabah oluncaya kadar, Troialıları kılıçtan geçirirler, ki bunların içinde Kral Priamos da vardır. Troialı kadınları sahilde toplayarak aralarında bölüşürler. Bu yıkımdan sadece Aineias kurtulabilmiş, o da yanındakileri alarak İda Dağı’na kaçıp, orada bir gemi yaparak İtalya’ya gitmiş ve Roma’yı kurmuştur. Bu nedenle Roma imparatorları Troia’yı kutsal sayıp ziyaret etmişlerdir.