Yeni Kraliçenin önderliğinde, birkaç bin erkek ve dişi kardeşten oluşan öncüler grubu ilk günlerini kazasız belasız atlatmış ve geceyi geçirmek için güvenli bir alana kamp kurmuşlardı. Yeni koloninin can damarı, var oluş sebebi olan Kraliçelerini merkezde kalacak şekilde konuşlanan grubun, telaşlı hareketleri giderek yavaşladı ve sükûnet oluştu. Birbirlerine sıkıca tutunan yeni koloninin öncüleri, duvarları ve koridorları yine kendilerinden oluşan, canlı, nefes alan bir yuva oluşturarak kendilerini ve Kraliçelerini güvenlik altına aldılar. Gün boyu uçarak yeni yuvalarını oluşturacak alanı tespit etmeye çalışırken bir yandan da Kraliçeleri koloninin gelecekteki popülasyonunda yer alacak bireyleri oluşturabilmek için gerekli olan zifaf ve çiftleşme seremonisini gerçekleştiriyordu. Toplumlarında sadece Kraliçelerinin üreme yeteneği bulunmaktaydı. Geleceklerinin var olabilmesi Kraliçelerinin varlığına ve üreyebilme yeteneğine bağlıydı. Tüm kurumları var olan ve düzgün işleyen bir kolonide dahi Kraliçenin kaybı koloninin en fazla birkaç ay içinde yok olmasına sebep olurken henüz kurulum aşamasındaki kolonide Kraliçenin başına bir kaza gelmesi ya da üreyememesi tam bir felaketle sonuçlanırdı. Dişi egemen olan toplumlarında erkek bireyler de bulunmasına rağmen hem sayıca az hem de ömürleri nispeten kısaydı. Uygun koşullarda yirmi bahar görebilen Kraliçeleri olmasına rağmen genellikle dişi bireyler altı – yedi bahar yaşayabiliyorlardı. Kraliçeyle çiftleşme görevinde olan erkekler görevlerini bitirdikten sonra koloniden ayrılıp ölüme terk ediliyordu. Erkek bireylere ihtiyaç olduğunda ise Kraliçenin yumurtladığı döllenmemiş yumurtalar bakıma alınıyor ve yavru çıkması sağlanıyordu. Kolonideki düzen, döllenmiş yumurtalardan dişi, döllenmemiş yumurtalardan erkek bireyler çıkması üzerine kuruluydu.
Çiftleşme görevini tamamlayan erkeklerin gruptan ayrılması ve seyahatleri süresince uğradıkları birkaç saldırıda kaybettikleri kardeşleri dışında fazla bir hasar almamışlardı. Ancak yine de savunmasız kaldıkları bu barınaksız durumdan birkaç gün içinde kurtulmaları gerekiyordu. Genç karınca, yaşamaya alışık olmadıkları, güvenli kentlerinin dışındaki bu hayata fazla dayanabileceklerini zannetmiyor ve içten içe telaşlanıyordu. Fakat kurulacak koloninin yer tespiti görevi sadece Kraliçeye aitti. O karar verdiği anda yeni kentlerini kurmaya başlayabilirlerdi. Eski kolonilerinde yaşayan yaşlı bilgelerden duyduğu kadarı ile herhangi bir kentte yaşamayan, kent kurmayan göçebe akrabaları da mevcuttu. Genellikle akıncı olan bu akrabaları yaşamlarını doğada göç ederek, mevsim durumuna göre bir yerden başka yere sürekli hareket ederek geçiriyorlarmış. Sadece Kraliçelerinin yumurtlamaya karar verdiği günlerde geçici kamplar kuran ve yumurtadan yavrular çıktıktan sonra tekrar göçe başlayan bu tür koloniler toplayıcı-avcı yaşam biçimini tercih etmişlerdi. Kendileriyle kıyaslandığında oldukça vahşi ve tehlikeli akrabalardı. Geçtikleri yerleri talan eden, yerleşik hayattaki kolonileri yağmalayan, sürekli seyahat eden, korkutucu türlerdi bunlar. Umarım bu tür vahşilerle karşılaşmayız diye geçirdi içinden genç karınca.
İkinci günün sonlarına doğru Kraliçe tüm grubu etrafında toplayarak bir açıklama yaptı. Yeni dünyanın Cesur Öncüleri zorlu yolculuklarını bazı kayıplar vererek de olsa artık tamamlama aşamasına gelmişlerdi. Yeni koloni bulundukları alana kurulacaktı. Kraliçeleri kararını vermişti. Etraflarında oldukça geniş bir alanda ne başka bir koloni ne de koloni sınırlarını belirleyen işaretler vardı. Su kaynaklarına yakın, bitki örtüsü zengin, başka kolonilerle sürtüşmeye girmeyecek kadar ıssız bir bölge seçmişti Kraliçe. Büyükçe bir kaya kütlesinin hemen altından başlayarak yeni koloninin ve kentin temelleri atılmaya başladı. Kraliçe de dahil olmak üzere herkes hummalı bir şekilde çalışıyordu. Gece bastırmadan Kraliçenin güvenle sığınabileceği, hiç olmazsa koloninin bir kısmını da içine alabilecek bir yuva kazmaya başladılar. Böylece birkaç yıl sürecek olan büyüme aşaması da başlamış oldu.
Gün doğumu ile beraber etrafa yayılan keşif kolu bir yandan yeni koloninin hükümdarlık alanını belirleyen işaretleri bırakırken bir yandan da edindikleri bilgileri sürekli olarak Kraliçelerine taşıyorlardı.
Bir işçi karınca gibi çalışan Kraliçe, odasını düzenliyor, temizlik yapıyor, bakıcısı görevindeki diğer karıncalara emirler yağdırıyor, keşif kollarından gelen bilgileri değerlendiriyor, sürekli çalışıyordu. Çalışırken etrafa yaydığı talimatlar diğer işçileri de teşvik ediyor, inanılmaz bir güçle çalışmalarını sağlıyordu. Yeni odalardan birinin yapımında çalışan genç karıncaya yaklaşan işçilerden birisi kendisine bir talimat getirmişti. Kısa bir süre talimatı algılamak için duran genç karınca hızla Kraliyet merkezine doğru yola çıktı. Kraliçe kendisini çağırıyordu. Kraliçenin huzurunda saygıyla bekleyen genç karıncanın içi büyük bir heyecanla dolmuştu. Kraliçenin etrafına yaydığı talimatlar ve mesajlar işçi karıncalarda inanılmaz bir heyecan yaratıyordu. Kraliçe, eski kentlerinden ayrılırken yanına aldığı mantarları genç karıncaya teslim ederek gerekli talimatları verdi ve hemen kendi işine döndü. Genç karıncanın yeni görevi belli olmuştu. Koloninin ihtiyacı olan mantar çiftliklerini kurma görevi kendisine verilmişti. Hiç oyalanmadan çiftliklerin oluşturulacağı bölüme doğru harekete geçti. Çiftliklerin ısı ve nem koşullarını denetledikten sonra gerekli gördüğü birkaç yerde “Büyük” Şehrin “Küçük” Dünyası – 3 deliklerini genişletti. İşçilerin dışarıdan getirdiği yaprak parçalarını uygun bir şekilde düzenledikten sonra da ilk ekimlerini gerçekleştirdi. Bu hummalı çalışma devam ederken de bir yandan kendine tahsis edilmiş olan işçi grubuna mantar tarımının inceliklerini öğretiyordu. Eğitim, kendilerininki gibi gelişmiş toplumlarda en önemli aktivitelerden biriydi ve eğitim şarttı.
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: “Büyük” Şehrin “Küçük” Dünyası – 2