“Büyük” Şehrin “Küçük” Dünyası – 5

“Doğanın her türlü renginin, ılık bir bahar melteminde coşkuyla dans ettiği huzurlu bir sabahtı” diye başlamıştı ihtiyar karınca sözlerine. “Keşif birlikleri koloninin hükümdarlık alanını denetlemeye, yiyecek kaynaklarını belirlemeye yeni başlamıştı ki gelen haberlerle beraber kolonide büyük bir panik yaşandı aniden. Koloninin çok yakınında kılıç gibi keskin çeneleriyle, geniş ve parlak zırhlarıyla köle avcıları, büyük bir alay halinde yaklaştılar ve sırayı hiç bozmadan, kararlılıkla doğrudan doğruya koloniye ilerlediler. Direnen keşif kollarını ve askerleri paramparça ettiler. Organize bir şekilde koloniye giren köle avcıları, hiç kayıp vermeden yavruların bakım alanına ulaştılar. Bir yandan koloni karıncalarını kılıçtan geçirirken bir yandan da pupaları koloninin dışına taşıyıp yavruları kaçırdılar. Her şeye rağmen askeri birliklerin bir bölümü köle avcılarına direnmek üzere bir araya toplandı ve organize olmaya çalıştılar. Ortalığı bir anda köle avcılarının yaydığı mesajlar sardı. Karşı konulamaz güçteki bu mesajlar, tüm koloninin bir araya toplanmasını emrediyordu. Propaganda bombardımanı, zaten panik içinde olan koloniyi bir araya toplamaya yetti. Karmaşık propaganda mesajları işleri iyice çığırından çıkardı; direnmeye çalışan az sayıda askeri birliği de ne yaptığını bilmez hale soktu. Sonrası ise tam bir katliama dönüştü. Birkaç arkadaşım ve ben tamamen şans eseri kurtulmayı başardık; umutsuzca koloniyi dolaşıp sağ kalmayı başarabilen diğerlerini aradık. Kraliçe dahil olmak üzere tüm koloni paramparçaydı. Umutsuzluk içinde zavallı kolonimizi terk edip uzaklaştık. Şanslı olan bir kaçımız yakın kuzenlerimizin kolonilerini bulduk ve mülteci olarak sığındık.”

Tüm bunları anlatırken bile gözlerini korku bürüyen ihtiyarın, propaganda mesajlarının neden olduğu panik ve karmaşayı üstünden atabilmesi çok uzun zaman almıştı.

Bu sırada köle avcıları ise ganimetleri olan işçi karınca pupalarını kendi kolonilerine taşımış, daha önceki akınlarda ele geçirdikleri kölelerin bakımına vermişlerdi bile. Hesaplarına göre pupadan çıkan genç köleler ise hiçbir şeyin farkında olmadan, köle olduklarının ayrımına bile varamadan yeni kolonilerinin hizmetine girmiş olacaklardı. Üremelerine kesinlikle izin verilmeyen köleler ömürlerinin sonuna kadar efendilerinin ve onların kolonilerinin tüm işlerini sanki kendi işleriymiş gibi yapacak, yiyecek toplayacak, temizlik yapacak ve efendilerinin zırhlarını parlatacaklardı.

Akınlar sırasında tamamen düzenli ve saldırgan olan köle avcıları, kolonilerine döndüklerinde bambaşka bir hale dönüşüyorlardı. Koloninin hayati işlerinin hiç birini yapamayan, mantar tarlalarını hasat etmek ve besi çiftliklerinden sağım toplamak konusunda tamamen yeteneksiz olan köle avcıları, yaşamak için kölelerine bağımlı haldeydiler. Aslında köleler, sosyal yapılarında efendileriyle hemen hemen tüm haklara eşit derecede sahiplerdi. Koloni içinde son derece uysal olan köle avcıları, zamanlarının büyük bölümünü kölelerinden yiyecek dilenerek geçiriyorlardı. Herhangi bir sebepten dolayı kölelerini kaybeden koloninin efendileri kendi işlerini yapmaya çalışsalar dahi hiç de iyi yapamıyorlardı. Larvaların beslenmeleri gecikiyor, yemek araları uzuyor, yuvadaki malzemeleri olması gereken yerlere ulaştıramıyor, en basit işleri bile çok uzun sürelerde yapıyorlardı.

Her ne kadar koloni içindeki işlerde; tarım, hayvancılık konularında son derece beceriksiz ve kölelerine hayati derecede bağımlı olsalar da avcılık konusunda olağanüstü yetenekliydiler. Bazen günlerce parlak zırhlarını temizlemekten başka iş yapmayan uyuşuk şovalyeler, gelen bir mesajla bir anda savaş makinesine dönüşüyorlardı. Son derece disiplinli ve bir o kadar saldırgan avcı timleri, ebat olarak kendilerinden kat be kat büyük avlara korkusuzca saldırıp genellikle de hiç yara bile almadan kolonilerine ganimetleriyle beraber dönüyorlardı. Sadece kendi akraba türlerine değil çevrelerindeki tüm potansiyel avlara korku imparatorluğunun gölgesini hissettiriyorlardı.

Genç karınca bu hikâyeyi ilk dinlediğinde, ihtiyar karıncanın koloniye katılmasının üzerinden henüz çok fazla vakit geçmemişti. Propaganda mesajlarının büyük bölümü etkinliğini yitirmiş olmasına rağmen içinde bir panik havasının oluşmasına engel olamamış, hızla ihtiyardan uzaklaşmıştı. Zaman geçtikçe de propaganda mesajı unutuldu gitti ama genç karıncanın içinde oluşan köle avcılarına karşı korku asla silinmedi.

***

Doğa bazen akıl almaz işler, akıl almaz ittifaklar da oluşturmuyor değil. Karınca kolonilerinin yakın çevresindeki bazı bitki türleri, köleci karıncaların iletişim feromonlarına çok benzeyen bir takım kimyasallar salgılama yeteneğine sahip. Özellikle bitkinin hayatını riske atan yaprak biti gibi istenmeyen istilacıların ortaya çıkmasıyla tetiklenen bu feromon benzeri kimyasallar, karınca kolonileri tarafından bir çağrı mesajı olarak algılanıyor ve avcı timleri feromonu yayan bitkiyi çok kısa bir sürede bulup bitkinin başına bela olan yaprak bitlerini son bireye kadar avlıyorlar. Şövalyelerin yiyecek depoları ağzına kadar dolarken bitki de istilacılardan kurtulmuş oluyor. Ne kadar doğru olduğu tartışılır ama bu bitkilerin, istilacı yaprak bitlerinin sayısına göre, gelecek olan avcı timlerinin sayısını ayarlayabildikleri tahmin ediliyor. Bir beyne dahi sahip olmayan bitkinin böylesine ayrıntılı bir bilgiyi avcı timlerine iletebilmesi, şimdilik büyük bir muamma.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: “Büyük” Şehrin “Küçük” Dünyası – 4