Canımız Neden Sıkılır?

İnsan, yapan canlıdır; sürekli devinir ve bir şeyler yaparız. Hiçbir şey yapmamak elbette mümkün değildir ama yaptığımız şey (oturmak, televizyon seyretmek, vs.) bize haz vermiyorsa ya da bizim için bir amaca hizmet etmiyorsa o iş bizi sıkar.

Söz konusu sıkılma varoluşsal bir durumdur. Kendi varlığımızı daralmış hissederiz ve kendimizi genişletmek isteriz. (Ben de bu yazıyı uçakta sıkıldığım dakikalarda kendimi genişletmek ve içimde bir iş yapmanın saadetini hissetmek için yazıyorum! )

Aslında insan canlısı hayat boyunca daimî bir meşguliyet içindedir. Karnımızı doyurmak, cinsel ihtiyacımızı karşılamak, bedenimizi dinlendirmek gibi aktiviteler için sürekli meşgul oluruz. Ya da bize verilen ama nedenini bilmediğimiz ve faydasını henüz görmediğimiz işlerle doludur vaktimiz. (Okula gitmek, ders çalışmak gibi) Ama yine de tüm bu yaşam gailesi içinde her nasılsa sıkılmaya vakit buluruz. Eğer yapacak anlamlı bir şeyimiz yoksa, uğruna yaşadığımız bir amacımız yoksa “can sıkıntısı” kaçınılmazdır.

Sıkı Can İyidir, Çabuk Çıkmaz!

Çocukken çok canım sıkılırdı, etrafımdaki yetişkinler de bana “sıkı can iyidir, çabuk çıkmaz” derlerdi ama bu espri can sıkıntımı gidermek şöyle dursun beni daha da sıkardı. Şimdi oğlum canının sıkıldığını söyleyince ona sunduğum alternatiflerden hepsini reddederek kendi çözümünü sunuyor: bilgisayar oyunu oynamak!

Oynamaktan Kim Usanır?

Günümüzde bilgisayar oyunu bağımlılığı çok yaygın, üstelik yetişkinler bile oyun bağımlısı olabiliyor. (Çok yakın bir arkadaşımın eşinin her Pazar hiç sektirmeden arkadaşlarıyla online oyunlar oynadığını öğrendiğimde yaşadığım şoku unutamıyorum.) Günlerce hatta haftalarca odasından çıkmadan oyun oynayan insanlar var. Peki sıkılmıyorlar mı?

Rahmetli Müzeyyen Senar’ın “Sevmekten kim usanır” şarkısı zihnimde dönerken oyundan kimlerin usanmadığını düşünmeden edemiyorum. Muhtemelen can sıkıntısından ötürü başlanan bir davranış zamanla alışkanlığa dönüşerek bağımlılığa evriliyor. Tıpkı diğer bağımlılıklar gibi…

Bir Adam Vardı Canı Sıkılan

Dücane Cündioğlu’nun meşhur aforizmalarından biridir “Hayatta iki tür sıkıntı vardır, biri geçim sıkıntısı diğeri can sıkıntısı” sözü. Hayatta başka sıkıntılar da var elbet ama geçim sıkıntısının can sıkıntısını önlediği ya da can sıkıntısının geçim sıkıntısı olmayan insanların harcı olduğu iddiasındadır bu söz. Peki gerçekten de öyle mi?

Canı sıkılan insanlara baktığımda yapacak işleri olmayan kişiler olduğunu görüyorum. Mesela emekliler çok sıkılıyorlar. Ya da hayatını anlamsız gören tuzu-kurular, onların daha da çok sıkılıyor canları. Felsefe de can sıkıntısından kurtulmak için bulunmuş bir çözüm olabilir.

Bu arada hâlâ uçaktayım ve daha yolculuğumun bitmesine 1 saat var. Yazı yazmak can sıkıntımı gidermedi. Üstelik arada biraz hayal kurup, bir çay içip, kruvasan yedim ve hala canım sıkılıyor! Acaba hayatımın “anlam”sızlığından şüphe etmeye mi başlamalıyım? Ya da bir “amaç” mı edinmeliyim? (Hayatın anlamına dair bkz. https://www.acikbeyin.com/hayatiniz-anlamli-mi/ )

Benim durumum için bulunabilecek en pratik çözüm bir film/dizi izlemek. TV’de ya da başka mecralarda yayınlanan dizi/filmlerin bu kadar çok rağbet görmesinin temel nedeni insanların can sıkıntısı. Peki ya dizi izlerken de sıkılanlar ne yapsın?

Can Sıkılınca Ne Olur?

“Âlem boşluk kaldırmaz” derler, zihin hiç kaldırmıyor. Meşgul olacağımız zihinsel bir gündemimiz yoksa “boş” kalan zihin hemen doluyor. Neyle mi? Abuk sabuk düşüncelerle! Gerçi onlara düşünce de denemez ya, geçmiş olaylar ve gelecek planlarıyla meşgul oluyor zihin ve anksiyete gelişmeye başlıyor. Eğer eğitimli bir zihniniz yoksa olumsuz olaylar ve durumlar üzerine odaklanıyor ve mutsuz oluyorsunuz.

Böylece pek çok patolojik durum ve olay doğuruyor can sıkıntısı, son günlerde maruz kaldığım reality show tarzındaki gündüz kuşağı programlarında görülen patolojiler ortaya çıkıyor. Bu, hiç şüphesiz toplumsal bir problem. O nedenle insanların boş kalmaması gerekiyor.

Çözüm: Hobi!

Can sıkıntısının en etkili çözümü bir hobi edinmek . Korkut Ulucan hocamızın kulakları çınlasın, derslerde hep söylediği bir şey vardı: “İnsanın mutlu olması için 4 şey gereklidir: İyi uyku, iyi beslenme, egzersiz ve hobi”. Bedensel sağlığınız ne kadar iyi olursa olsun gerçekten mutlu olabilmek için hobinizin olması şart. Hobi nedir derseniz, “yapmaktan hoşlandığınız bir aktiviteyi düzenli olarak gerçekleştirmek” şeklinde tanımlayabilirim. Bu, extrem sporlar yapmaktan kitap okumaya, pul toplamaktan şarkı söylemeye kadar olan tüm alternatiflerden herhangi biri olabilir.

“Boş zaman aktivitesi” olan hobi, boş kalan zihnimizi sevdiğimiz bir etkinlikle doldurup sıkılan canımıza deva olacaktır. Herkesin yapmaktan hoşlandığı “boş işler” vardır, bunları yabana atmayalım. Hatta bu boş işlerimize sahip çıkalım, çünkü zihinlerimizdeki boşluğun yaramaz şeylerle dolmaması için onlara ihtiyacımız var.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: “Belirsizlik İlkesi” İle Barışmak