Çeşitlilik her renktir, kabul edip içine almasını bilene.
Uzun zamandır bu konuyu yazmak istiyordum ama bir türlü fırsat olmadı, araya başka şeyler girdi. Hep bir şekilde ötelendi. Vakti değilmiş, şimdi anlıyorum.
Konu başlıktan da anlayacağınız üzere, Çeşitlilik ve Kapsayıcılık . Bu konuyu iş hayatı ve şirketlerdeki durumu itibariyle ele alacağım fakat bugünkü bakış açısı ve son 2-3 haftadır Amerika’dan başlayıp, dünyaya yayılan protesto hareketleri nedeniyle galiba, önce kendi hayatlarımız ve tüm insanlığın durumu üzerinden ele almak çok daha doğru olacak.
Hadi başlayalım!
Çeşitlilik kavramı en başta yaş, cinsiyet, etnik köken, din, engellilik, cinsel yönelim, eğitim ve ulusal köken gibi boyutlar açısından insanları ve grupları birbirinden ayırmak için kullanılan bir kavramdı. Uzun yıllar boyunca kurumlar ve devletler çeşitliliği; bilinçli ya da bilinçsiz olarak yukarıda saydığımız boyutlar açısından insanları ve insan topluluklarını birbirlerinden ayırmak ve hatta uzaklaştırmak amacıyla kullandılar. Tarih boyunca insanoğlu, bu tercihin çok acı tecrübelerini de yaşadı. Mazi insanlığın kalbinde koca koca yaralar açmışken, son günlerde yaşanılanlar bu yaraların daha da derinleşebileceğinin işaretini veriyor. Irkçılık karşıtı protestolar ve bu protestoların dünya geneline hızla yayılması da aslında çeşitlilik konusunda nerede olduğumuzu bir kez daha gösterdi.
“Benden farklı olanla” yüzleşebilmek neden bu kadar zor?
Dünyada olanlar olurken, her gün yeni bir protestoya uyanırken, “bir soru” çoğumuz gibi benim de kafam da yankılanmaya devam ediyor. “Benden farklı olanla” yüzleşebilmek neden bu kadar zor?
Özellikle koçluk özelinde okumalarımın da bir sonucu olarak; “Kimseyi yargılamamak” ve “herkesin yaşadığının biricik ve kendine has olması” gibi konseptlerden hareketle; asıl sorunun “bizden farklı olanla cesurca yüz yüze gelemememiz” olduğunu düşünüyorum ve galiba her şey de ister özel, ister iş hayatı olsun, buradan başlıyor.
Sahi neden bu kadar zor? Siz de düşündünüz mü? Bizden farklı olanla, farklı düşünenle, farklı söyleyenle, farklı yolları kullananla ya da farklı yöntemler deneyenle neden bu kadar derdimiz var? Neden yüzleşemiyoruz? Kabul etmek çok mu zor? Sen böylesin, ben böyle ama birlikte daha güçlü olabiliriz diyebilmek neden bizi bu kadar zorluyor? Bu arada ben bireysel olarak, kabul etmenin ötesinde, farklı olana en ufak tahammülümüzün bile olmadığı bir dönemde yaşadığımızı düşünüyorum ve bunu bizzat belli konularda deneyimliyorum. Çok acı ama aynı zamanda çok da gerçek.
İşte bu sorulara cevap verdiğimiz gün, çeşitliliğin gerçekte ne demek olduğunu ve içerisinde nasıl güçlü bir zenginlik barındırdığını da anlamış olacağız. Umarım, bu zamanlar çok yakındır 😊
Gelelim iş hayatına..
Diversity & Inclusion. Çeşitlilik olgusu aslında tek başına ele alınmasından ziyade, “Kapsayıcılık”la bir arada değerlendiriliyor iş dünyası için.
Peki bu 2 kavrama neden bu kadar önem verilmeye başlandı? Şirketlerin gündeminde neden bu kadar yer tutuyor ve daha önemlisi, Pandemi nedeniyle koşulları oldukça değişecek iş hayatında neleri etkileyecek? Gelin bu sorulara ufak ufak cevap aramaya çalışalım.
Özel ve sosyal hayatlarımızda henüz çeşitliliğin ne demek olduğunu çok kavrayamamış olsak da, iş dünyası yıllar geçtikçe aslında, bir olmanın, birlikte olmanın, farklılıklardan beslenmenin, farklı olanı kabul etmenin ya da en azından saygı duyabilmenin ne kadar kıymetli olduğunu fazlasıyla keşfetti. Hatta son dönemde çeşitlilik, başta verdiğimiz tanımından daha farklı, “ayrıştıran” değil, “birleştiren ve güçlendiren” bir başlık olarak karşımıza çıkmaya başladı. Peki ne oldu da ayrıştırandan birleştirene, güçlendirene geçiş yapıldı? Kafalarda ne değişti?
Öncelikli olarak “farklı olanın ya da çoğunluktan bir miktar ayrı duranın” şirketlere katabileceklerinin değeri anlaşıldı diyebiliriz. Sonrasında “kendinden farklı olana saygı duymanın ve takdir edebilmenin” de bireyleri güçlendirdiği gibi, şirketleri de güçlendirdiği ortaya çıktı. Üstelik bu “güçlenme” sadece tek boyutlu bir güçlenme değildi. Farklı olanı kabul eden, saygı duyan ve takdir eden şirketlerin hem performans, hem de prestij anlamında rakiplerinin birkaç adım önüne geçtiği görüldü. Böyle olmasaydı 2018 yılında ABD’de dünyanın en büyük şirketlerinde görev alan 450 CEO şirketlerinde çeşitliliği arttırmak için söz vermezlerdi.
Çeşitlilik şirketlere ne kazandırıyor?
Araştırmalara göre çeşitliliği ön plana alan şirketlerde; karlılık, yaratıcılık, verimlilik artarken, aynı zamanda yetenekli çalışanları şirket içine çekme olasılıkları da artıyor. Tüm bunların yanı sıra çeşitlilik ile hoşgörü, farklı olana saygı duyma, birbirini daha derin anlama, kabul etme, farklılıklardan beslenme gibi çok kıymetli ve şirketlere ve iş yapış şekillerine zenginlik katan faktörler olarak da hayata geçiyor.
Kelime oyunlarını seviyorum. Dikkat ederseniz “Çeşitlilik” kelime olarak içinde başka çok önemli bir kelimeyi daha barındırıyor. O da “eşitlik”. Çok değil, bundan birkaç sene önce, şirketlerde kadın-erkek eşitliğini sağlamak için ayrı kurullar, platformlar oluşturuluyordu. İşe alımda ve yönetimde kadın- erkek eşitliğini gözetmek çok önemliydi. Hala daha öyle ama artık kadını daha da öne alan ve bu anlamda kadın yönetici ya da üst yönetimde kadın sayısını arttırma çalışmaları artarak devam ediyor. Burada yeri gelmişken, bir McKinsey araştırmasını da paylaşalım. “Why Diversity Matters” adlı McKinsey Araştırması, toplumsal cinsiyet çeşitliliğine önem veren şirketlerin sektördeki rakiplerinden %15 daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor. Yine aynı araştırmada farklı dil, din ve ırktan çalışanları olmasına özen gösteren şirketlerde ise bu oranın %35’e çıktığı gözleniyor.
Ama bu tek başına yeterli mi? Yani çeşitliliğin sadece “Cinsiyet” boyutuna odaklanmak. Sanırım bizim ülkemizde daha çok yaptığımız bu ama bence yeterli değil, çünkü bu da yine kendimizi bu sefer çeşitliliğin tek çeşitliliğine kısıtlamak oluyor 😊 Evet kadınlar iş hayatında daha çok yer almalı, daha çok kadın yönetici olmalı, çalışmak isteyen her kadın çalışabilmeli (Türkiye’de çalışan kadın oranı %22, Konda Aralık 2019 Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet ve Hayat Tarzları Araştırması) ve evet bence de dünyayı kadınlar yönetmeli. Ama olaya cinsiyet açısından bakıyorsak, cinsel yönelimi farklı olan insanların da iş hayatına dahil olması ve onların da “çeşitliliğin” çok önemli bir parçası olduğu gerçeğinin unutulmaması gerektiğini yeri gelmişken hatırlatmak isterim.
What about Inclusion? / Peki ya “Kapsayıcılık”?
Kapsayıcılık bizim Digital Institute olarak her zaman ısrarla üzerinde durduğumuz bir şeyle yakından ilgili. Bilin bakalım bu ne? 😊 Tabi ki “Kültür”.
Çeşitlilik benim için çok önemli, şöyle önem verdim, böyle önem veriyorum, şunları bunları yaptım demekle çok olmuyor. Bundan sonra hiç olmayacak.
Şirketler için, içinde gerçek ve ölçümlenebilir aksiyonların olmadığı her çalışma, her proje “hiç yapmayalım, daha iyi” noktasına gelecek. Önemli olan tek bir şey varsa, o da; çeşitliliği merkeze alan, kapsayıcı bir kültürü önce damarlarınıza kadar benimsemek, sonra şirket içinde tüm seviyelerdeki çalışanlar arasında da benimsenmesini sağlamak, mümkün olan en kısa sürede o kültürü bütünüyle yerleştirmek ve oradan hareketle tüm çalışanların bu kültürün gönüllü elçileri olmalarını sağlamak. Zaten bunu yapabilen şirketlerin sayısı da çok fazla değil ve global iş dünyasında çok etkili oluyorlar.
Kısaca önümüzdeki yıllar “Kapsayıcı bir kültürü önce yaratan, sonra benimseyen yani içselleştirebilen” şirketlerin zamanı olacak. Bu dönemde, liderlere çok önemli görevler düşecek, o kesin. Ama sonrasında gelecek olağanüstü iş sonuçları, yaratıcılık, sürdürebilirlik başarı ve rakiplerine fark atabilmek tüm yorgunluklarını alacak.
Bundan sonra, çeşitliliğe bir kez daha değinme fırsatımız olursa, liderlere düşecek görevleri de belki biraz detaylandırırız.
Herkesin, insan ya da şirket 😊 #tümrenklerikucakla yabilmesi dileğiyle,
Sağlık dolu günler,
Burcu Karaağaç Mutlu