CMK 223/9 Derhal Beraat Verilmesi Gerekirken Düşme Kararı Verilemez.

Ceza Muhakemesi Kanunu Madde – 223/9 ‘da derhal beraat kararı verilebilecek hallerde düşme kararının verilemeyeceğine ilişkin düzenleme bulunmaktadır. Örneğin, beraat kararı alınan bir dosyanın istinaf aşamasında sanığın ölmesi hali veya zamanaşımı süresinin dolması sebebiyle kişi hakkında düşme kararı verilmesi durumunda bu kanun maddesinin uygulama yöntemine açıklık getirmeye çalıştığımız bu yazıda pratikte çok fazla kaynak ve içtihat birliği olmadığından kanunun lafzını elimizdeki yargı kararları ve nadir kaynaklarla yorumladığımız bir makale olduğunuda belirtmeliyim.

Anayasamız kişilerin yaşama ve manevi haklarının varlığını korumakla yükümlüğü bulunduğuna Madde 17’de değinmiştir. Ayrıca adil yargılanma hakkı, makul sürede yargılanma hakkı, lekenmeme hakkı gibi evrensel hukuk sisteminin benimsediği ilkeler Ceza Muhakamesi Kanunu 223/9. Fıkrasında sübut bulmuşken bu hususların dikkate alınmaması suretiyle maktul sanık hakkında beraat yerine düşme kararı verilmesini kabul etmemiz mümkün değildir.

Anayasa Madde 17 – Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

CMK 223/9.Fıkrası – Derhâl beraat kararı verilebilecek hâllerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.

Hukuk devleti kurumlarıyla anayasada belirtildiği üzere kişinin yaşam hakkını korumakla yükümlü olduğu gibi manevi haklarını da korumakla yükümlüdür. Ceza hukukuna sırayet eden lekelenmeme hakkı ve TCK M.130’da düzenlenen “kişinin hatırasına hakaret” suçunun düzenleme sebepleri kişilerin manevi haklarını korumaya yönelik düzenlemelerin bir tezahürüdür.

Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/1215 E. , 2021/18664 Kararında;

5271 sayılı CMK’nın 223 (9) hükmünün uygulanması ve özellikle “Derhâl” kavramının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda doktrin ve uygulamada iki ayrı görüşün ortaya çıktığı söylenebilir.
Birinci görüşe göre; 5271 sayılı CMK’nın 223 (9)’da yer alan “Derhâl” kavramını, “… delil takdirine girmeden beraat kararı verilebilecek”, “İşin esasına girmeden fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ya da “Kanun değişikliği ile fiilin sonradan suç olmaktan çıkartılması hâlleri”yle sınırlı kabul etmek ve maddeyi de bu kabul ışığında uygulamak gerektiğinden; davayı düşürmek gerekir.

İkinci görüşe göre ise; yargılamanın geldiği aşama itibariyle ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan, verilmiş olan beraat kararı usul ve yasaya uygun bir karar olarak değerlendiriliyorsa, işbu karar dairesince onanmalıdır. Eğer dairece yapılan değerlendirmeye göre; beraat kararı hukuka ve yasaya uygun olarak kabul edilemiyorsa, diğer bir anlatımla örneğin, sanığın mahkûmiyetine karar vermek gerekiyorsa ya da eksik soruşturma söz konusuysa, o takdirde davanın zaman aşımından düşürülmesi gerekir. İkinci görüş doktrin tarafından ağırlıklı olarak benimsenmiştir. Örneğin; Prof. Dr. C. … de bu konuda, Adalet Dergisi (Yıl:2013, Sayı:45, Shf.:224/239)’nde yayımlanan “Dava Zamanaşımı Sanığın Aklanmasına Engel Olabilir mi?” başlıklı makalesinde; “…Fıkrada geçen “Derhal” sözcüğü ile, henüz yargılamanın başında olma değil, “Dosyanın mevcut durumu” ifade edilmektedir.

Yani, yargılamanın geldiği aşama itibariyle dosyadaki mevcut delillere göre, “Herhangi, başka, yeni bir araştırmaya gerek olmaksızın” beraat kararı verilebilecek bir noktada, sanığın daha lehine olan beraat kararı yerine, örneğin zaman aşımı nedeniyle daha aleyhine olan düşme kararı verilmesi yasaklanmaktadır.

İlgili hükmün (5271 sayılı CMK’nın 223 (9)) burada yapılmamasını istediği şey delil takdiri değil, yeni delil araştırmasıdır. İlave bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebilecekse, dava zamanaşımı dolmuş olsa bile, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı değil, dosyanın mevcut durumu itibariyle beraat kararı vermek gerekmektedir.” diyerek ikinci görüşü benimsediğini açıkça ortaya koymuştur.”

Biz de bu ve aşağıda açıklayacağımız diğer gerekçeler ışığında birinci görüşün; kanunun lafzına da, ruhuna da uygun olmadığını düşünmekteyiz.

Bilindiği üzere, 5271 sayılı CMK’nın yazılı bir gerekçesi yoktur. “Derhâl” kelimesi “Çabucak” (bkz. tdk.gov.tr internet sayfası) anlamına gelmekte olup, madde metninde; “Davanın esasına girmeden”, “Delil takdiri gerektirmeyen durumlar” ya da “Fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması” ve benzeri sınırlayıcı kavramlar mevcut değildir. Bu nedenle, belirtilen hususları 5271 sayılı CMK’nın 223 (9)’ncu maddesinin uygulama koşulları olarak kabul etmek mümkün değildir.

Değil mahkeme ve hâkim, gerektiğinde Cumhuriyet Savcısı, kolluk amiri (Örneğin; 5271 sayılı CMK’nın 119. maddesi hükmü uyarınca yapılan aramada …), kolluk ve hatta üçüncü kişiler (5271 sayılı CMK’nın 90. maddesi hükmü uyarınca, suçüstü halinde “Herkes” tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir.) bile, “Delil takdiri” yapabilirken, işi bu olan hâkimin, delil takdirine giremeyeceği görüşü kabul edilemez. Mahkeme ve hâkimin, 5271 sayılı CMK’nın 223 (9). madde ve fıkrası bağlamında da delilleri serbestçe takdir edip, değerlendirmesi son derece doğaldır.

Esasen fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediği durumlarda iddianame düzenlenemez. Düzenlenirse; bu iddianame, iadeye mahkûmdur. Her nasılsa böyle bir iddianame kabul edilmiş ise, o taktirde öncelikle beraat kararı verilmesini gerektiren bir durum söz konusudur.
Kanun değişikliği ile fiilin suç olmaktan çıkartılması durumunda da, hiç kuşkusuz derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.

Kanaatimizce, “Derhâl” kavramı dar (yukarıda belirtilen durumlarla sınırlı) yorumlanmak yerine; İ.H.A.S. 6, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36 ve 38. maddelerinde vurgulanan “Masumiyet Karinesi” ve “Adil Yargılanma Hakkı” ile ceza muhakemesine egemen ilkelerden olan “Lekelenmeme Hakkı” dikkate alınmak suretiyle, “Yargılamanın geldiği aşama itibariyle” diğer bir ifadeyle “İlâve bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan …” olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.

5271 sayılı CMK’nın 223 (9)’ncu madde ve fıkrası hükmünün uygulanabilmesi için, beraat kararının hangi nedenden dolayı verileceği önemli değildir. Yâni, beraat hükmü, söz konusu
maddenin ikinci fıkrasında yer alan beş nedenden;
1- Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,
2- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,
3- Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,
4- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,
5- Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması) herhangi birisine dayanılarak verilebilir.

Önemli olan beraat kararının derhâl verilebilecek olmasıdır.

Derhâl yâni yargılamanın geldiği aşama itibariyle, başka bir ifadeyle de, ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebiliyorsa; artık koşulları olsa bile, “durma” “düşme” veya “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilemez.

5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin âmir hükmü uyarınca; sanık vefat etmeseydi, davanın esasına girip, işbu kararı bozmamız gerekirdi diyorsak artık; sırf sanık vefat etmedi, diye davayı düşüremeyiz, yâni sanığı lekelenmiş durumda bırakamayız.

İlgili Diğer Hukuki Makaleler :