Çocuk sen zaten hastasın – 3.Bölüm

“Çocuk Zaten Sen Hastasın” başlığı altında sizlerle paylaştığım 1.Bölüm’de Sayın Falih Rıfkı ATAY ‘ın “Çankaya, İstanbul, 1969” eserinde İsmet İNÖNÜ ’nün Başbakanlıktan ayrılmasını zaruri kılan sebepleri belirtmeye çalışırken bir “BİRA İŞİ VE FABRİKALARI” meselesine yer verdiğini hep birlikte “DERİNE, EN DERİNE KAZARAK” okuduk. ( Kaynak: http://www.sechaber.com.tr/cocuk-sen-zaten-hastasin-1-bolum/ )

Bu bölümde ise; Hasan Rıza SOYAK ‘ın eserinde belge niteliği taşıyan yazışmaları ve raporları

Mektubun sureti ile çok uzun olan listenin bir özetini aşağıya derç ediyorum:

“Başvekâlete:

Malûm olduğu üzere ziraat ve zirai iktisat sahasında fenni ve ameli tecrübeler yapmak maksadıyla, muhtelif zamanlarda, memleketin muhtelif mıntıkalarında müteaddit çiftlikler tesis etmiştim.

13 sene devam eden çetin çalışmaları esnasında faaliyetlerini bulundukları iklimin yetiştirdiği her çeşit mahsulattan başka her nevi ziraat sanatlarına da teşmil eden bu müesseseler, İLK SENELERDE BAŞLAYAN BÜTÜN KAZANÇLARINI, inkişaflarına sarf ederek büyük, küçük müteaddit fabrika ve imalathaneler tesis etmişler, bütün ziraat makine ve aletlerini yerinde ve faydalı şekilde kullanarak bunların hepsini tamir ve mühim bir kısmını yeniden imal edecek tesisat vücuda getirmişlerdir. Yerli ve yabancı birçok hayvan ırkları üzerinde çift ve mahsul bakımdan yaptıkları tetkikler neticesinde bunların muhite en elverişli ve verimli olanlarını tespit etmişler, kooperatif teşkili suretiyle veya yanı mahiyette başka suretiyle veya yanı mahiyette başka suretlerle civar köylerle beraber faydalı şekilde çalışmışlar,

— bir taraftan da iç ve dış piyasalarla daimi ve sıkı temaslarda bulunmak suretiyle faaliyetlerini ve istihsallerini bunların isteklerine uydurmuşlar ve bugün her bakımdan verimli, olgun ve çok kıymetli birer varlık haline gelmişlerdir. Çitliklerin yerine göre arazi islah ve tanzim etmek, muhitlerini güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hilesiz ve nefis gıda maddeleri temin eylemek, bazı yerlerde ihtikârla fiili ve muvaffakiyetli (Age. s.688) mücadelelerde bulunmak gibi hizmetleri de zikre şayandır. Bünyelerinin metanetini ve muvaffakiyetlerinin temelini teşkil eden geniş çalışma ve ticari esaslar dâhilinde idare edildikleri ve memleketin diğer mıntıkalarında da mümasilleri tesis edildiği takdirde tecrübelerini müspet iş sahasından alan bu müesseselerin ziraat usullerini düzeltme, istihsal atı arttırma ve köyleri kalkındırma yolunda Devletçe alınan ve alınacak olan tedbirlerin hüsnü intihap ve inkişafına çok müsait birer amil ve mesnet olacaklarına kani bulunuyorum ve bu kanaatle tasarrufum altındaki bu çiftlikleri bütün tesisat, hayvanat ve demirbaşları ile beraber hazineye hediye ediyorum. Çiftliklerin arazisi ile tesisat ve demirbaşların mükemmel olarak gösteren bir liste ilişiktir.

Muktezi kanuni muamelenin yapılmasını dilerim.” 11-VI-1937 (İmza)

LİSTENİN ÖZETİ “1”:

Yukarıda isimlerini ve yerlerini bildirdiğim çiftliklerde;

582 dönümü Meyve Bahçesi,

700 dönümü çeşitli Ağaç Fidanlığı, (Meyveli Meyvesiz 650.000 Fidan mevcuttur.)

400 dönümü Amerikan Asma Çubuğu Fidanlığı, (560.000 Kök Bağ Çubuğu mevcuttur.)

220 dönümü Bağ, (Bağlarda 88.000 adet Bağomcesi mevcuttur.)

220 dönümü Zeytinlik, (Zeytinliklerde 6600 Ağaç mevcuttur.)

375 dönümü Sebze Bahçesi,

17 dönümü Portakallık, (Portakal Bahçesinde 1654 Ağaç mevcuttur.)

15 dönümü Kuşkonmazlı,

100 dönümü Park ve Bahçe,

2.650 dönümü Çayır ve Yoncalık,

1450 dönümü yeni yetiştirilmiş Orman,

148.000 dönümü Ziraata Elverişli Tarla ve Mera olmak üzere 154.729 dönüm arazi.

LİSTENİN ÖZETİ “2”:

Mefruşat ve Demirbaşları ile beraber 45 İkametgâh ve Daire Binası,

7 adet Ağıl,

6 adet Mandıra,

8 adet Ahır,

7 adet Ambar,

4 adet Samanlık ve Otluk,

6 adet Hangar,

4 adet Lokanta ve Gazino,

2 adet Fırın,

2 adet ser ki ceman,

91 adet Bina…

LİSTENİN ÖZETİ “3”

Senede 7.000 hektolitre çeşitli bira yapacak kabiliyette bir adet Bira Fabrikası ,

Bir adet Malt Fabrikası,

Günde 4 ton buz yapan bir Buz Fabrikası ,

Günde 3.000 şişe soda ve gazoz yapan bir Soda ve Gazoz Fabrikası,

Bir Ziraat Aletleri ve Demir Fabrikası,

İki adet modern Pastörize Süt Fabrikası ,

İki adet geniş Yoğurt İmalathanesi,

Yılda 80.000 litre şarap yapacak kabiliyette bir adet Şarap İmalathanesi,

İki taşlı elektrikle işler bir adet Un Değirmeni,

İstanbul’da bulunan bir adet Çeltik Fabrikası ’nın % 40 hissesi,

İki adet Kaşar Peyniri, Beyaz Peynir ile Yağ imalatına mahsus İmalathane,

İki adet Tavuk Çiftliği,

Beş adet Satış Mağazası,

13.100 adet Koyun,

443 baş Sığır,

69 baş binek ve koşum atı,

2450 tavuk,

16 traktör,

13 harman ve biçer döğer makinesi, (Age. s.689)

35 tonluk bir adet Deniz Motoru,

Beş adet Kamyon ve Kamyonet,

İki adet Binek Otomobili,

On dokuz adet Araba ve Muhtelif Sulama Tesisleri ile Hususi Telefon Şebekesi…”

Mektup ve listeyi, ATATÜRK ‘ün telgrafı ile beraber Başbakana tevdi ettim.

Keyfiyetin 12 Haziran 1937 Cumartesi günü Meclise arz edilmesini kararlaştırdık; aynı zamanda Başbakan, B.M.M. Riyasetine şu tezkereyi yazmıştı:

B.M.M. Yüksek Reisliğine;

—“Reisicumhur ATATÜRK, tasarruflarında bulunan çiftlikleri hazineye ihda buyurduklarını, melfuf tezkere ile tebliğ buyurmuşlardır. Devletin ziraat politikasında ve memleketin zirai inkişafın anda mühim amil olacak kıymet ve ehemmiyette olan bu alicenap hareketi şükranla Yüksek Meclisin ıttılaına arz ederim.”

O gün müzakereleri takip etmek üzere, B.M.M. binasına girerken, Başvekil İsmet Paşa’nın beni odasında beklediğini söylediler; derhal yanına çıktım;

—“Gel SOYAK! Ben mektubu bugün Meclise arz etmekten vazgeçtim; bunu Kasım içtimaına bırakmayı daha muvafık buluyorum…” diye söze başladı.

Şaşırmıştım, büyük bir heyecanla sordum:

— Niçin Paşam? —

—“Önce bir hususi kanun ile Cumhur reisinin maaş ve tahsisatından kesilen ağır vergiyi hafifletmek lazım,  Aksi halde, çiftlikleri devrettikten sonra, geçinme hususunda güçlük çeker diye düşünüyorum. Hâlbuki Meclis, bugün, yarın tatil devresine girecektir; böyle bir kanunu yetiştirmek imkânsızdır. İnşallah Kasımda ilk iş olarak bunu yaparız. Ondan sonra da Meclise arz ederiz.” Dedi.

— Aman Paşam; bu çok yakışıksız bir şey olur. Adeta taviz karşılığı hibe gibi bir şey… ATATÜRK bunu katiyen kabul etmez, eminim ki bunun tasavvurundan bile aşırı derecede rencide olur… Hem O çiftliklerden şimdiye kadar şahsen hiç istifade etmemiş, bir habbe dahi almamıştır ki… Köşke gönderilen çiftlikler mahsul ve mamullerinin de bedellerini herkes gibi fatura mukabilinde ödemiş ve ödemektedir; binaenaleyh düşündüğünüz gibi bir vaziyet mevcut değildir. Diğer taraftan bana, mektubunun, Meclisin bu içtima devresinde okunmasını kati olarak tembih etti. Bu hususta her an haber beklemektedir. Müsaade buyurulursa iş yürüsün… — (Age. s.690)

—“Hayır, hayır! Sen korkma, bütün mesuliyeti üstüme alıyorum.”

Bunu söyledikten sonra yerinden kalktı. Meclis toplantı salonuna girmek üzere kapıya doğru yürüdü; önüne atıldım:

—Muhterem Paşam! — dedim. — Affınıza sığınarak rica ederim, beni bir an daha dinleyiniz, mesele çok mühim ve ciddidir; o derecede ki, böyle bir sebeple vaki olacak geciktirmenin neticesi, aranızdaki resmi ve hatta hususi münasebetlerin bozulup kesilmesine kadar varabilir; bunu açıkça arz etmek mecburiyetindeyim. Lütfen bana inanınız!—

Biraz düşündü:

—“Peki, öyleyse…” dedi ve odasından çıkarak Meclise girdi.

Sayın İNÖNÜ ’nün bahsettiği ve mahsusİ kanun ile hafifletmeyi düşündüğü vergi meselesi ne idi?

Bunu da izah edeyim:

Cumhurbaşkanına 1927 senesine kadar ayda 5.000 lira, 1929 ve 30 senelerinde 724 lira, 1931 senesinde de 1293 lira vergi kesiliyor ve bu son senede kendisine net olarak ayda 13.186 lira ödeniyordu.

1927 ve 28 senelerinde bütün bunlardan ceman 453 lira, 1929 ve 30 senelerinde 724 lira, 1931 senesinde de 1.293 lira vergi kesiliyor ve bu son senede kendisine net olarak ayda 13.186 lira ödeniyordu.

1932 senesinde çıkan bir kanun ile bilhassa yüksek maaş ve ücretlere kademeli olarak artan nispeten ağır vergiler konulmuştu; buna göre Cumhur Reis’inin maaş ve tahsisatından kesilecek olan vergi miktarı 5.401 liraya çıkmış ve ele geçen miktar 9.078 liraya düşmüştü.

Bunun 2000 lirasını aşağıda izah edeceğim veçhile her ay İNÖNÜ ‘ye vermekte olduğundan hakikatte elinde kalan miktar 7.000 liradan ibaretti.

— Diğer taraftan o zamana kadar o zamana kadar yaverler ve muhafız polislerle beraber, Köşkün içinde ve dışında çalışan bütün müstahdeminin iaşesi ve köşkün sair masrafları ATATÜRK tarafından yapılmakta idi; hatta istasyondaki binada bulunan Hususi Kalem memurları da öyle yemeklerini masrafı ATATÜRK tarafından ödenen bir tabldottan yiyorlardı. Her günkü iaşe mevcudu sabah ve akşam misafirlerle beraber 90-100 kişiyi buluyordu.—

Seyahatlerinde, Devletçe kendisine yalnız tren veya vapur gibi vasıtalar temin ediyordu; diğer masraflar tamamen ATATÜRK ‘ün kesesinden çıkıyordu. Yalnız kendisi için değil, maiyeti için dahi, “harcırah” diye bir şey bahis konusu değildi. Hâlbuki ekseriya misafiri olarak onunla beraber seyahat eden Başvekil ve Vekillerle maiyetleri bütçeden yol masrafı ve yevmiye almakta idiler.(Age. s.691)

Bir gün kendisine bundan bahsederek yolculuk dolayısıyla katlandıkları bazı zaruri masraflarını karşılamak üzere yaver ve Hususi Kalem memurlarına da alelusul yevmiye verilmesine müsaade buyurmasını rica etmiştim, ATATÜRK kabul etmeyerek:

-…”O ZARURİ MASRAFLAR NE İSE HEPSİNİ BİZ YAPALIM!.” Demiş ve ondan sonra da öyle yapılmıştı.

Aradan bir müddet geçtikten sonra vaki olan mükerrer istirhamlarım üzerine yaver ve memurlara ayrıca Devlet bütçesinden yılda birer maaş nispetinde ikramiye verilmesine muvafakat buyurmuşlardı.

Devlet bütçesine — kabil olduğu kadar — bâr olmamak hususundaki titizliği ve bilhassa Devletin mümessili bulunmak sıfat ve haysiyeti nazarı dikkate alınmayarak, umum arasında Devlet Reisliği tahsisatının da birden bire mühim miktarda azaltılmış olması kendisine dokunmuştu.

Bana:

-…”BİZİM KÖŞKTEKİLER VE MİSAFİRLERİMİZLE BERABER GEÇİNMEMİZ İÇİN AYDA NE KADAR PARAYA İHTİYCIMIZ VARDIR?” diye sordu; cevap verdim:

— Bilmem efendim ama herhalde 1.000 – 1.500 lira kâfi gelir zannederim.—

-…”ÖYLE İSE BİZE BU PARAYI VERSİNLER, DİĞER MASRAFLARI DEVLET YAPSIN, MÜSAİT OLANI BUDUR…” dedi ve bahsi değiştirdi.

Bir daha bu meseleden bahsettiğini işitmedim; eminim ki aradan 24 saat geçmeden bunu tamamen unutmuştu.

ATATÜRK ‘ün bir an için vaki olan bu teessüründen — nereden ve nasıl bilmiyorum — Başvekil de haberdar olmuş…

ATATÜRK, ertesi gün beni evine çağırdı:

-…”BİR YANLIŞLIK OLMUŞ, HİÇ KİMSE FARKINA VARMADAN DÜNKÜ KANUNLA, CUMHUR REİSLİĞİ TAHSİSATI DA ÜÇTE BİR NİSPETİNDE AZALMIŞ… BUNU NASIL TELAFİ EDEBİLİRİZ?…” dedi; “KANUNUN TADİLİ SURETİYLE HATANIN TASHİHİNİ DÜŞÜNDÜĞÜNÜ,” de ilave etti.

Yukarıda izah ettiğim vaziyeti anlattım. Bununla beraber ATATÜRK ‘ün (Age. s.692) teessürünün ilk işittiği ana mahsus ve daha ziyade bir prensip meselesine dayanan geçici bir hal olduğunu, kanunun tadiline asla rıza göstermeyeceğini söyledim:

— Fakat— dedim, — bundan sonrası için Memurin ve müstahdemin iaşesi adı ile bütçeye bir tahsisat koymak muvafık olur.—

Bu mütalaamı tasvip etmiş ve ilk bütçeye böyle bir tahsisat konulmuştu.

—İşte İNÖNÜ ‘nün bahsettiği vergi meselesi bu idi—

B.M.M. , ATATÜRK ‘ün mektubunu büyük bir heyecanla dinledi ve çok candan tezahürle uzun uzun alkışlandı.

Başvekil İsmet İNÖNÜ de bu hadisenin manasını ve kıymetini belirten, umumiyet itibariyle güzel ve yerinde bir nutuk verdi; ezcümle dedi ki:

—“Şimdi büyük sevinç ve heyecanla dinlediğimiz ATATÜRK ‘ün teberruu, yüksek kıymeti üzerinde ehemmiyetle durulacak çok mühim bir hadisedir. Yüksek Heyetinizin ve bütün memleketin dikkatini celp edecektir ki, hazineye intikal etmekte olan bu çiftlikler, değerli milyonlar ifade eden bir servet halindedir. Bu çiftlikleri, ATATÜRK senelerden beri tasarrufu altında ve bilhassa şahsi emeğiyle vücuda getirmiştir.

Anadolu ortasında herkesin buradan nasıl bir mamure çıkacağına bedbin bir nazarla baktığı sırada, bütün memleket gibi, Anadolu ortasında da ilimle ve çalışma ile büyük mamure ve vatandaşlar için büyük servet temin olunabileceğine şahsen misal vermek hevesi senelerden beri kendisini işgal etmekte idi; çiftliklerin maddeten olan yüksek kıymetleri, ancak bu kanaatle ve şahsi çalışma ile temin edilmiştir. Bu eserler meydana çıktıktan ve yüksek değerde oldukları anlaşıldıktan sonra, Atatürk’ün bunları maddi kıymetlerine bir lazha bakmaksızın, kamilerin Devletin istifadesine terk etmesi bütün vatandaşların bu nokta üzerinde dikkatlerini ve şükranlarını celp etmeye layık görülecektir. Atatürk, her türlü şahsi menfaatlerin kendi şahsına teveccüh edecek her türlü faydaların daima üstünde kalmış ve daima üstünde kalacak olan milli bir varlıktır.

Atatürk ’ün bu eserleri vücuda getirdikten sonra bunları hazineye bedelsiz ve karşılıksız terk etmesinde esaslı, büyük ve siyasi bir ideali vardır. Milli mücadelemizin kalkınmasında, zengin ve müreffeh olmasında gördü; memleketin vesait ve menabii gayet dar olduğu zamanlarda köylüyü; Milletimizin içtimai kitleleri içinde bilhassa dikkate alınacak, (Age. s.693) onun işleri ile bilhassa uğraşılacak bir mevzu olarak millete ifade etti. İlk günden beri ATATÜRK bu istikamette yürümektedir. Dikkat buyurursanız, bu gün köylülerimizin ve çiftçilerimizin vergi vermek hususunda bulundukları vaziyet, diğer bütün içtimai kitlelerden daha müsait bir haldedir. En ağır vergiler içinde bulunan köylünün, ilk günden beri ağırından başlayarak, bugüne kadar mütemadiyen külfeti azaltmaktadır. Bu hal, ATATÜRK ‘ün hiç şaşmayan siyasi siyasi bir istikamet gibi, mütemadi çalışmasının ve tesir etmesinin bir neticesidir; bu istikamette yürüyoruz. Bugün de ATATÜRK ‘ün kani olduğu esaslı bir siyaset akidesi şudur: Memleketin kudret ve servetinin artması için köylünün vaziyetinin ve iktisadi varlığının yükselmesi lazımdır.”

Bundan sonra Başvekil, girişilen bütün içtimai ve endüstriyel tedbirlerin en yüksek semerlerini vermesi, bu memleketin köylüsünde ve ziraatında elde edilecek neticelere bağlı bulunduğunu, bundan dolayı birkaç seneden beri köylünün çalışmasında daha çok semere elde etmesi, daha kıymetli ve yeni vasıtalarla istihsalini kuvvetlendirmesi ve genişletmesi yolunda Büyük Millet Meclisince ve Hükümetçe tedbirler alındığını söyledi ve nutkuna şöyle devam etti:

—“ATATÜRK, bu mücadelenin başındadır; O’nu takip etmekte çok dikkatliyiz. ATATÜRK, bu siyasetin memleket içinde büyük faydalar getireceğine, haklı olarak kanidir. O, bu müesseselerin Hükümete, yeni ziraatı köylüye öğretmek yolunda çok kıymetli saha ve vasıta olacaklarını düşünmüştür. Hakikatten bunlar, Ziraat Vekâletinin gerek ziraatta ve gerek ziraat endüstrisinde ve her türlü terbiye ve yetiştirme sahalarında girişeceği tecrübeler için kuvvetli mesnet olacaklardır.

Hükümet çiftlikleri alırken bunların iyi halde muhafazasını, daha ziyade inkişaflarının temin edilmesini sağlamakta ve memlekette gerek tecrübelerini yaymakta ve gerek esaslı ve faydalı unsur olmasında çok dikkatli bulunacaktır. ATATÜRK ‘ün, çiftliklerimizin refahında ve ziraatın inkişafında şimdiye kadar takip ettiği, şimdiye kadar ibzal ettiği alakayı bundan sonra da muhafaza edeceğine kani oluşumuz, bizim muvaffakiyete itimadımızın esasıdır.”

İNÖNÜ, burada ATATÜRK ‘ün, çiftlikleri Cumhuriyet Halk Partisi’nin malı olarak saklamakta iken hazineye terk etmeyi tercih etmesinin sebeplerini — kendi görüşüne — izah etti ve bu müesseselerin maksada varmak için, Devletin elinde bulunması, ameli bakımdan daha elverişli olduğu, zaten Cumhuriyet Halk Fıkrasının, o gün için Hükümetten ayrı bir teşekkül olmaktan çıkarak, Hükümetle iç ve içe milletin ve Devletin müşterek bir müessesi haline girmiş bulunduğu mütalaalarını ileri sürdü ve uzun nutkunu şu cümlelerle bitirdi (Age. s.694):

—“ ATATÜRK, bize bir defa daha kendi huzur ve rahatının, vatandaşların refahında olduğunu söylüyor; ATATÜRK, bize bir defa daha şan ve şerefinin, vatanın şan ve şerefinde olduğunu gösteriyor. Arkadaşlar! Milletin karşısında, sizin yüksek hislerinize tercüman olarak, biz de diyoruz ki; ATATÜRK, bizim en kıymetli hazinemizdir; O’nun şan ve şerefini, biz vatanın kudreti, şan ve şerefi sayıyoruz. O’nun şan ve şerefini, biz vatanın kudreti, şan ve şerefi sayıyoruz.”

İNÖNÜ ‘den sonra 13 mebus söz söyledi; bunlar arasında bulunan rahmet Refik Şevket İNCE:

—“Çok ahlaki ve hakikatten bugün yaşayanlara ve yarın yaşayacaklara verilmiş emsalsiz, yeni bir ders karşısında bulunuyoruz” diye söze başlayarak dedi ki: Bunun hocası ATATÜRK, talebesi de bugün bizleriz, fakat her zaman bu milletin evlatları olacaktır. ATATÜRK çiftliklerini, fabrikalarını, bizim gibi, birer mülk telakki etmiyor. O, mülkü dahi bizim tanıdığımız gibi şahsiyetimizin muhafazası için bir vasıta değil, milletine icabında fayda vermek için bir vasıta değil, milletine icabında fayda vermek için toplatılmış, vücuda getirilmiş bir vasıta olarak biliniyor; bu büyük işaretler karşısında hürmet, muhabbet ve bağlılık duygularını tatmamak imkânı var mıdır?”

Konuşmalar bittikten sonra mebuslardan Dr. Cemal TUNCA ve arkadaşları tarafından verilen aşağıdaki takrir okundu ve sürekli alkışlar arasında ittifakla kabul edildi:

Yüksek Reisliğe;

1- Büyük Kurtarıcımız ATATÜRK, memleketin zirai kalkınmasına yardım olmak üzere, yıllardan beri bizzat uğraşarak yetiştirdikleri çiftlikleri ve içinde bulunan fabrika, hayvanat, alet vesairenin kâffesini Hükümetin ziraatın inkışafı ve tekâmülü uğrundaki tedbirlerinin muvaffakiyetini kolaylaştırmak gayesiyle Devlete ihda buyurduklarını şu anda öğrenmiş bulunuyoruz ve ATATÜRK ‘ün çok yüksek mana ihtiva eden bu lütuflarının Kamutayda uyandırdığı derin heyecanı yaşıyoruz.

2- Kamutayın minnetle dolu samimi hislerinin ve derin teşekkürlerinin Ulu Halaskarımıza arzını yüksek riyasetten rica ediyoruz.

B.M.M. Reisi rahmetli Mustafa Abdülhalik Renda, Meclisin kararına uyarak, o gün ATATÜRK ‘e şu telgrafı gönderdi (Age. s.695):

—“Memleketin zirai kalkınmasına yardım olmak üzere yıllardan beri bizzat uğraşarak yetiştirdiğiniz çiftlikleri ve içinde bulunan fabrika, hayvanat, alet vesairenin kâffesini, ziraatın inkişaf ve tekâmülü uğrunda Hükümetçe alınmakta olan tedbirlerin muvaffakiyetini kolaylaştırmak gayesi ile ihda buyurdukları hakkındaki haber, Kamutayda derin heyecan uyandırmış ve hislerinin ve derin teşekkürlerinin yüksek huzurunuza sunulmasına ittifakla karar verilmiştir. Derin saygılarımla arz ederim.”

ATATÜRK buna şu kısa cevabı verdi:

-…”YAPILAN BİR VAZİFEDİR.”

Başbakan İsmet İNÖNÜ de, kendisine aşağıdaki telgrafı çekmişti:

—“15 seneden beri sebatlı ve bilgili çalışmamızın eseri olan ve her biri kıymetli birer mamure olan çiftliklerinizi hazineye hediye buyurduğunuzu Cumhuriyet Hükümeti tazim hisleriyle karşılamıştır; bu suretle de Hükümete gösterdiğiniz yüksek müzaherete şükranlarımızı sunarım. Kıymetli eserleriniz, sizin daima refahını düşündüğünüz köylümüze, numune ve mektep olarak çok faydalı ve hayırlı olacaklarına imanımız vardır.  B.M.M. alicenap teberruunuzu heyecanla telakki etti. Milletin hayatı ve varlığı içinde kaynamış olan yüce varlığınızı, Hükümetin ve bütün milletin en aziz varlığı saydığı en geniş tazim hislerimle arz ederim.”

ATATÜRK ’ün cevabı:

-…”BAŞVEKİL İSMET İNÖNÜ’YE;

HATIRLARSINIZ; TÜRK KÖYLÜSÜNÜN, TÜRK EFENDİSİ OLDUĞUNU SÖYLEDİĞİM ZAMAN… BEN, O EFENDİNİN ARZU VE İRADESİ ALTINDA SENELERDEN BERİ ÇALIŞMIŞ BİR HADİMİM. ŞİMDİ BENİ ÇOK HEYECANA GETİREN HADİSE, TÜRK KÖYLÜSÜNE NAÇİZANE OLSA DA UFAK BİR VAZİFE YAPMIŞ OLDUĞUMDUR. MİLLETİN YÜKSEK MÜMESSİLLER HEYETİ BUNU İYİ GÖRMÜŞ VE KABUL ETMİŞLERSE, BENİM İÇİN NE UNUTULMAZ BİR SAADET HATIRASINI BANA VERMİŞLERDİR. BUNDAN VE ÇOK YÜKSEK ZEVKLE MİLLET, MEMLEKET VE CUMHURİYET HÜKÜMETİNE YAPMAYA MECBUR OLDUĞUM VAZİFELER KARŞISINDA GÖSTERİLMİŞ OLAN TEVECCÜHTEN, TAKDİRDEN NE KADAR MÜTEHASSİS OLDUĞUMU İFADEYE MUKTEDİR DEĞİLİM… BAHİS MEVZUU OLAN HEDİYE, YÜKSEK TÜRK MİLLETİNE, BENİM ASIL VERMEĞİ DÜŞÜNDÜĞÜM HEDİYE KARŞISINDA, HİÇBİR KIYMETİ HAİZ DEĞİLDİR. BEN İCAP ETTİĞİ ZAMAN EN BÜYÜK HEDİYEM OLMAK ÜZERE TÜRK MİLLETİNE CANIMI VERECEĞİM.”

ATATÜRK ‘le Trabzon dönüşünde, İstanbul’da buluştuk; kendilerine, B.M.M. ‘ndeki heyecanlı celse hakkında tafsilat arz ettim. Bu sırada, tabi, İNÖNü ile aramızda geçen münakaşayı da hikaye ettim. Hareketimi (Age. s.696) hararetle tasvip buyurdu; İNÖNÜ ‘nün düşüncesine karşı da hayretini ifade etmekten kendisini alamadı.

Mamafih ATATÜRK:

-…”HERHALDE KENDİSİ, BANA BU HUSUSTA İZAHAT VERİR” dedi.

O günlerde İNÖNÜ de İstanbul’a gelmiş, bir, iki gün kalıp Devlet Reisi ile uzun mülakatlarda bulunmuştu; bu görüşmelerde, günün bütün meseleleri konuşulduğu, hatta teberru hadisesi üzerinde de durulduğu halde, İNÖNÜ, nedense ve memul hilâfına aramızdaki münakaşadan hiç bahsetmemiş… ATATÜRK, büyük bir hayal kırıklığı içinde bana bunu naklederken, hayretinin çok derin olduğunu hissettirmiştim.

Bir süre icap eden hazırlıklar yapıldıktan sonra 11 Mayıs 1938 günü Orman Çiftliğindeki Marmara Köşkü’nde çiftliklerin, hazineye ve çarşıdaki azı Emlak’ın Ankara Belediyesi ‘ne devri muamelesi, Vilayet Tapu Müdürü Bay Lütfi CAN tarafından yapılmıştır. Bu muamelede öğle yemeğinde davet ettiği zamanın Ziraat Vekili Bay Faik KURDOĞLU ile Belediye Reisi rahmetli Nevzat TANDOĞAN da hazır bulunmuştu.

Burada, üzülerek ifade etmeliyim ki; ATATÜRK ‘ün tavsiyelerine ve ilgililerin ilk zamanlarda vaki olan bol vaitlerine rağmen bu müesseseler sonradan bünyelerine ve pek şümullü kuruluş gayelerine uygun bir şekilde, idare edilmemiştir. Bazıları parçalanmış, birçok imal ve satış yerleri kapatılmıştır. Tabiidir ki bu durum içinde yenilenenlerin tesisi de hiç bahis konusu olmamıştır.

Hâlbuki bunların — eskiden olduğu gibi — serbest bir idare altında geçmiş bir zihniyetle çalışma ve gelişmeye devam etmeleri temin edilmiş olsa idi, hele memleketin müsait yerlerinde benzerleri de kurulmuş bulunsaydı, diğer faydaları bir yana, hiç değilse büyük şehrimize ucuz, temiz ve karışıksız gıda maddeleri yetiştirmek, hile ve ihtikârla mücadele ederek piyasayı doğru yola sokmak hususunda Hükümete muhakkak ki kuvvetli birer destek vazifesi görürler ve büyük faydalar sağlarlardı.

Son senelerde bilhassa gıda maddeleri üzerindeki hilekârlık ve ihtikâr yüzünden çekilen sıkıntılarla bunların önüne geçmek için alınan mesnetten mahrum ve tabiatıyla daha ilk anda akim kalmaya mahkûm tedbirleri gördükçe, vaktiyle o müesseselere karşı gösterilen kayıtsızlıktan dolayı derin bir üzüntü duymamak imkânsızdır.

Şimdi yine B.M.M.’nin Nyon Anlaşması tetkik ve tasdik etmek üzere olağanüstü bir toplantıya davet edilmesi hadisesine dönüyorum; ATATÜRK bu toplantı esnasında Devlet merkezinde bulunmak üzere (Age. s.697) 16 Eylül 1937 akşamı Ankara’ya hareket etti. Ertesi gün Orman Çiftliğinde dolaşırken ATATÜRK ‘ün de Çiftliğe geldiğini haber aldım ve kendilerini Çiftlik Müdürü’nün odasında buldum; yanlarında Dâhiliye Vekili Sayın Şükrü KAYA ile Çiftlik Müdürü rahmetli Tahsin COŞKAN ve Başyaver Celal ÖNER vardı.

ATATÜRK, gösterdiği yere oturur oturmaz, bana hitap etti;

-…”BAK UNUTMADAN SÖYLEYEYİM’!.. BU SABAH TRENLE ÇİFTLİKTEN GEÇERKEN İSMET PAŞA BİRA FABRİKASI HAKKINDA BANA ŞUNLARI SÖYLEDİ:

<< FABRİKANIN İSTENİLEN VASIFLARI HAİZ OLMADIĞI ANLAŞILMIŞ, ÇIKARACAĞI BİRANIN MALİYETİ YÜKSEK, MEMLEKETE DAĞITILMASI HAYLİ GÜÇ VE ÇOK MASRAFLI OLACAKMIŞ.>> ÇÜNKÜ FABRİKA DENİZ KIYISINDA DEĞİLMİŞ. KISACASI SEN VE TAHSİN BEY VERDİĞİNİZ YANLIŞ MALÜMAT İLE KENDİSİNİ ALDATMIŞSINIZ; NE DERSİNİZ? >> diye sordu…

Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. “Çocuk Zaten Hastasın – 4. Bölümde” görüşmek üzere esen kalınız.

İsmet ERARPAT

*Yazının her türlü hakkı saklıdır