Çocuklar Yaramaz Değildir!

Yaramaz kelimesini anlamsız buluyorum. Keşke bu kelime çocuklar için kullanılmasaydı. Özellikle de canlı bir varlık için kullanılmaması daha doğru olur diye düşünüyorum. Her canlının bir potansiyeli vardır. Yaramaz kelimesinin bu potansiyele zarar verdiğini düşünüyorum.

Yaramaz kelimesinin gerçekten çocukların bir işe yaramadığı için söylenmediğini biliyorum. Ama sizden büyük ve hayatta sözüne en çok güvendiğiniz insanın yüzünüze ve diğer insanların yanında “bu yaramaz ya” dediğini hayal edin. Bunun kendinize olan güveni ne kadar zedeleyebileceğini hayal edin. İnsanlar bir işe yaradığı zaman daha mutlu, sağlıklı ve üretken oluyorlar. Öz güvenimizin büyük bir kısmı çevremizin bizi nasıl tanımladığına dair algımızdan oluşur. O yüzden güvendiğiniz kişiler size yaramaz derse siz de “yaramazsınız” o zaman. Çünkü o saatten sonra önemi yoktur. Çocukların eksik ya da beğenmediğiniz yanlarını sürekli eleştirir ve yargılar şekilde yüzlerine söylemek bu durumları tamamen değiştirmez. Eğer beğenmediğiniz yönleri varsa bunu başka şekilde halletmeniz gerekiyor.

Yaramaz kelimesini sözlükteki çocuklarla ilgili olan ikinci anlamı “Söz dinlemeyen, uslu durmayan, yasaklanan şeyleri yapmakta ayak direyen, haşarı(çocuk), uslu karşıtı” dır. İlk anlamı da bir işe yaramayan. Cansız varlıklar için kullanıldığında sorun olmayan bu kelime canlı bir varlığa yakışmıyor. İkinci anlamı incelediğimizde de “söz dinlemeyen” kısmında sözün ne zaman, nasıl ve ne söylendiğinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ebeveynler olarak sözümüzün koşulsuz ve sorgusuz dinlenilmesini isteriz. Ama söylediğimiz şey bir çizgi film izlerken ya da çocuk arkadaşları ile oynarken o durumu bozacaksa sizin söylediğinizi dinlemek çocuğun birinci tercihi değildir. Zaman ile ilgili bir sorun vardır burada. Söyleme şekliniz de önemli özellikle çocuklar büyüdükçe imalı şekilde söylemek ters etki yaratabilir. Kısacası söylediklerimiz, söyleme şeklimiz ve ne söylediğimiz bir bireye saygı gösterircesine ve yaşına uygun olmalıdır. Bunun tersi şekilde söylemlerin bütün sonucu çocuğa yüklenmemelidir diye düşünüyorum.

İkinci kısım uslu durmayan… Uslu durmak bizde neredeyse çocuğun hep oturması anlamına gelebiliyor. Oturan hiçbir şeye karışmayan bireyleri çok seviyoruz. Çocuğun dünyayı keşfetmesini ve çevresini öğrenmesini o kadar da önemsemeyiz. Özgüveni yüksek kişileri, kendini iyi ifade eden, akademik olarak başarılı ve girişimci insanları örnek gösteririz ve imreniriz. Ama çocuğumuzun öyle olabilmesi için göstermemiz gereken çabaya ve zamana katlanmak zor gelir. Çocuğumuz öğrensin, çalışsın, çabalasın isteriz ama bizim istediğimiz şekilde yapsın da isteriz. Kirlenmesin, dağıtmasın, karıştırmasın koşmasın, düşürmesin ve daha birçoğunu sayabiliriz. Çocuk bilerek ve isteyerek kırıp dökmüyorsa yani bir davranış sorunu değilse keşfetmek için yapıyorsa engellemek gereksiz diye düşünüyorum. Tabi ki zaman ve mekan uyumu göz önünde tutularak. Ama biz neredeyse her yerde engellemeye çalıştığımızda bu davranış sorunlarına yol açabiliyor.

Üçüncü ve en sevdiğin kısım yasaklanan şeyleri yapan… Milletçe yasaklamaya bayılıyoruz. Yasaklarla büyüdüğümüz için mi bilmiyorum ama kuraları koymak hoşumuza gidiyor. Çocuğun yiyeceği yemek, oynayacağı oyuncak, oyuncağı nasıl oynayacağı, yemeği nasıl yiyeceği, nereleri karıştırıp karıştıramayacağı, nasıl yemesi gerektiği gibi hayatının her şeyini belirleriz. Çocuğumun hayatına hiç karışmayacak mıyım? Sorusu aklınıza gelebilir. Tabi ki çocuğunuza bir şeyler söyleyeceksiniz ama biz bunu çok yapıyoruz. Oyuncağı ile nasıl oynayacağını ya da kağıda ne resmi yapacağını söylemeyebiliriz. Fiziksel olarak kendine zarar vermeyecekse ortam da uygunsa istediğini yapabilir. Çünkü düşebileceğini, düşünce ne olacağını, bir şey kırınca ne olacağını siz söyleyebilirsiniz. Ama tecrübe etmesi çok farklıdır. Düşebilir. Düştükten sonra ben demiştim denmemelidir. Çünkü sorunu çözmez. Sonrasında neden düştüğü ile ilgili konuşmalısınız ki sorunu çözün.

Çocuğun keşfetmesi “yaramazlık” değildir. çocuk dokunacak, koklayacak, düşecek, yanlış yapacak ki yapılabileceğini görsün. Kendi öğrenmeli ki kalıcı olsun. Bizim “yaramazlık” dediğimiz kavram insanın doğasında var. Çocukları kalıba sokmak gelişimin önünde engeldir. Rahatımızdan ödün vermeli çocuğumuzun peşinde olmalıyız. Düşeceğini biliyorsak onun tutmamalıyız. Düşerse tutmalıyız. Çocuk sizin tuttuğunuzu değil düşerse tutacağınızı bilmelidir. Hep tutarsanız o rahatlıkla öğrenmesi gerektiği gibi öğrenemez. Siz bıraktığınızda çabucak düşer. Çünkü siz hep tutmuşsunuzdur.

Büyürken sınırlar olmalı yasaklar çocukların yapmayı sevdikleri şeylerdir. Yasaklamak cezbeder. Çocuk çekmece karıştırmalı ama bıçakların çekmecesini, ilaçların çekmecesi için önlem almalı ya da ulaşamayacağı yere götürmeliyiz. Ama bütün çekmeceler için yasak koyarsak. İlaç çekmecesinin bir anlamı kalmaz. Merakına destek olmalıyız ki sağlıklı, girişken, kendini ve sınırlarını bilen çocuklar yetiştirebilelim.