Çocuklara Doğa Eğitimi Vermek – 2

Yazımın ilk bölümünde konuya dair bakış açısı geliştirmeye ve tabir yerindeyse doğa ve öğrenme alanlarının felsefesini yan yana yorumlamaya çalışmıştım.

Bu içerikte ise eğitimin temel ilkeleri, çocukların yaş özellikleri ve doğanın kendi düzenini birlikte ele almaya çalışacağım.

Elbette yetişkinlerin de doğadan nasibini alması, doğa ile sürdürülebilir bir ilişkiyi fark etmesi çok değerli olabilir ama odağımızda geleceğin sahipleri yani çocuklar olduğunu hatırlamak durumundayız.

Çocuk gelişimi kuramcıları kendi bakış açılarına ve deneyimlerine göre gelişimi etkileyen önemli unsurların farklı olduğunu düşünürler. Söz gelimi Freud ve Erikson, gelişimin psikolojik temellerine atıfta bulunurken Piaget daha çok bilişsel gelişim alanıyla ilgilenir. Öte yandan Bandura ve Vvgotsky gelişimin daha çok sosyal bir mesele olduğuna inanır. Sözü doğa ve öğrenme alanından uzaklaştırmadan bilim insanlarının kuramlarının adlarını kısaca belirtmekte fayda var.

Detaylara girmeden…

Sigmund Freud – Psikoseksüel Gelişim Kuramı

Freud öğrenme gelişimdeki en büyük rolün erken deneyimler olduğunu ve gelişimin büyük oranda 5 yaşına kadar tamamlandığını iddia eder.

Erik Erikson – 8 Aşamalı Psikososyal Gelişim Kuramı

Erikson, Freud’dan ilham almış olsa da çocuk gelişiminin odağında daha çok sosyal etkileşim ve sosyal gelişim olduğunu vurgular. 8 aşamalı kuramı beşikten mezara kadar olan süreci analiz eder.

BF Skinner – Ivan Pavlov Davranışçı Kuram

Bu kuramlar ölçülebilir ve gözlemlenebilir davranışlara odaklanır. Davranış değişikliğini sağlayan şeyin ise çevresel etkiler ve pekiştireçler olduğu düşünülür.

Jean Piaget – Bilişsel Gelişim Kuramı

Piaget, bireyin etkileşimlerine ve nelerden etkilendiğine bakar. Piaget’e 7-11 yaş arasındaki bireyler karşılaştıkları somut şeyleri zihinlerindeki haritalara yerleştirir ve sürekli eklemeler yapar. 11 yaşından sonra ise mantıksal ve soyut düşünerek mekan ve zaman algıları gelişir.

Albert Bandura Sosyal Öğrenme Kuramı – Lev Vvygotsky Sosyokültürel Gelişim Kuramı

Bu kuramcılara göre ise çocuklar erken yaşlardan itibaren modelleyerek yeni beceriler kazanırlar ya da öğrenirler. Yine bu kuramcılara göre öğrenme doğal bir gözlem sürecidir.

Kısacası yukarıda işaret edilen kuramcılar kendi fikirlerine uygun şekilde gelişimi farklı yaş aralıklarına göre haritalandırır.

Genel hatlarıyla gelişimin ele alınışı farklılık gösteriyor olsa da kuramcılar birçok noktada aynı şeyi farklı kelimelerle ifade ediyorlar. Bu çeşitlilik içerisinde ideal bir yaklaşım ortaya koyabiliriz.

Bu yazımda aklımdan geçenleri haritalandırmak için anaokulundan başlayarak lise sona kadar olan süreci, 3 aşamada ele almakta fayda var:

Oyun Çocuğu: 3-7 yaş

Çocukluk: 7-12 yaş

Ergenlik: 12-18 yaş

Farklı yaş grupları için yukarıdaki belirtilen ilkeleri de ıskalamadan bazı fikirleri biraz tartışalım ya da ifade edelim.

Öncelikle 3-7 yaş arasındaki bir çocuğun doğa deneyimleri gayet sınırlı bir alanda olmalıdır. Her ne kadar şehir hayatının etkileri olsa da bu aralar bitkilerin çiçeklerinin açtığını, sonra yaprakların ortaya çıktığını daha sonraki günlerde yavaşça meyveye duran ağaçları hep beraber izleyeceğiz. Balkona konan bir kumru, sitenin bahçesindeki otların her yeri kaplaması, deniz olan bir yerdeyseniz çatılardaki yavru martılar hakkında sohbetler etmek gayet mümkün. Elbette çok özel zamanlardan geçtiğimiz için deneyimlerimiz çok kısıtlandı ve bu sebeple ben de gayet ulaşılabilir ve mekansal olarak yakınlarda olan imkanlardan söz etmeye çabalıyorum.

7-11 yaşındaki bir çocuk ise bu aralar tezgahlarda yerini alan karpuz ve çilek gibi yaz meyvelerinin farkındadır. Her mevsimin kendine has sebze ve meyvelerinin olacağını ve yine doğanın şaşmaz bir döngü içinde ilerleyerek geçen sene olduğu gibi gelecek sene de bu ikramlarını bize sunacağını konuşabilir. Bu bir şükran konuşmasına dönerse duygular da harekete geçecektir. Küçük Prens’te bir yerde şöyle deniyor: “Tanıdıklarımızdan sonsuza kadar sorumlu oluruz.” Bence gayet sevimli bir fikir.

Elbette gelişimsel olarak bir miktar ilerlemiş olan çocuklarımızla yine martılardan ama bu sefer deniz canlılarından, boğazdaki sakinlik sayesinde rahatlıkla dolaşan yunuslardan, etrafta bulunan ama adını dahi bilmediğimiz bitkilerden, aynı bitkilerin canlılar için sağladığı temiz havadan bahsedilebilir. ‘’Hatta ağaçlar olmasaydı da olurdu,’’ gibi önermeler söyleyerek görüşleri alınıp daha derinlemesine düşünmeleri sağlanabilir.

Ulaşılan fikirler neticesinde bahçeye bir tane ağaç dikmek ise sürecin en güzel tarafı haline gelebilir.

11-18 yaş aralığında olan ve geçmiş deneyimleri ve doğaya karşı bağları olan bireylerin işleri daha kolay. Bu yaş grubundaki bireylerda artık zaman ve mekan kavramı oldukça şekillenmiş olduğu için Karadeniz Bögesi’ndeki ağaçların varlığı ve turizm arasındaki ilişki tartışılabilr. Ya da ormanların diğer canlıların hayatlarına etkisi üzerine konuşulabilir. Bu aşamada kendisinden başkalarını düşünme gelişimsel olarak mümkün olduğu için aksiyon alma, ekoloji üzerine düşünme, dünyanın bu gününü anlama ve geleceğini tahmin etme üzerine düşünülebilir.

Yukarıda yazılan tavsiyelerin en az 100 katı yine bu yazının konusu olabilirdi ama elbette sınırlı bir alanda çalışma imkanımız olduğu için sadece temel seviyede bir bakış açısı kazandırmak niyetiyle konuyu ele aldım.

Kaynak:

BF Skinner, The Behaviour of Organisms

Berk, LE. Çocuk Gelişimi, İmge Kitabevi Yayınları

David Sobel, Ekofobiyi Aşmak, Yeni İnsan Yayınevi

Richarv Louv, Doğadaki Son Çocuk, Tübitak Yayınları

Scott D Samson, Doğa Dostu Çocuk Nasıl Yetiştirilir? Alfa Yayıncılık

Patricia H.Miller, Gelişim Psikolojisi Kuramları, İmge Kitabevi Yayınları

Şahin Çevik – Seyyah Öğretmen