TÜRKİYE OFTALMOLOJİSİNİN EN DEĞERLİ İSİMLERİNDEN, OFTALMOLOJİNİN GELİŞMESİNDE ÖNCÜ ROLÜ ÜSTLENEN UNUTULMAZ BİR İNSAN OLAN PROF. DR. DEMİR BAŞAR’I SEVDİKLERİ ANLATTI.
Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü kuşak oftalmologlarının unutulmaz ismi, gerçek bir entelektüel, bilim insanı, hatip, örnek insan, TOD’un unutulmaz başkanlarından, spordan sanata, bilimden siyasete çok geniş bir ufukla hayata bakan sembol isimlerden Prof. Dr. Demir Başar’ı kaybettik. Başar’ı ailesi ve meslektaşlarının kaleminden okuyalım.
EŞİ DR. GÖNÜL BAŞAR
“O, BİZİM HAYATIMIZ VE IŞIĞIMIZDI”
Atatürk’ün ilke ve inkılapları ile yoğurulmuş gerçek bir Cumhuriyet adamıydı. Mükemmeliyetçi, çok iyi analiz eden, mesleği konusunda çok titiz, sadece sahnede değil, yaşamda da devleşen, hayata meydan okuyan, yaşamayı seven, sayısız öğrenci yetiştirmiş,
nice hastaya ışık olmuş, dokunabildiği kadar çok insana dokunmak isteyen, vatanına aşık
birisiydi. Ülkesini sadece ulusal alanda değil, uluslararası camiaya da tanıtmış, yurdunun eğitim ve sağlık alanlarında daha öne gitmesi için yenilikleri özümseyerek ülkesine getirmiş bir önderdi.
Sanata, sanatçıya, yazarlara, müzisyenlere, ressamlara çok değer verir ve şahsen onları tanımak ister ve tanırdı. Özellikle caz ve klasik müzik onun vazgeçilmeziydi. Yurt dışı veya şehirlerarası seyahatlere gittiğimiz zaman, oranın tarihini, müzelerini, sanat galerilerini, konserleri önce okur, sonra bize anlatırdı.
Çok iyi su kayağı, rüzgâr sörfü, kayak yapar ve tenis oynardı. Kayak sporu konusunda öyle ustaydı ve yapmayı öylesine severdi ki onun hatırına kayak yapmayı öğrendim. Beraber kaydığımızda dünyalar onun olurdu.
Sadece konusunda değil, alanı dışındaki konulara da hâkimdi. Son derece güçlü ve soğukkanlıydı. Nadiren kızar, kızdığı zaman da “Aşk olsun.” derdi.
Onun bir gün bize veda edeceği aklıma bile gelmedi.
O, bizim hayatımız ve ışığımızdı.
KIZI NESLİHAN BAŞAR
“IŞIĞIMIZ, ÇINARIMIZ, BABAMIZ…”
Çağı yakalamayı, çağın bir adım ötesine geçmeyi, bilimsel düşünmeyi, öğrenmeyi, öğretmeyi, paylaşmayı, her daim yeniliklere açık olmayı ve okumayı, nazik, dürüst, çalışkan, adaletli, disiplinli, mütevazı, faydalı, yardımsever, hoşgörülü, sportif ve başarılı olmayı kendisine yol seçmiş ve çocuklarını da bu yolda yürüyecek şekilde özveri ile büyütmüş, sürekli mutlu olmayı bilen benzersiz bir insanın evladıyız biz… “Bir karar vermeden önce iyi düşünün ama o kararı verdikten sonra da geriye bakmayın.” derdi.
Eğitmenimiz, rol modelimiz, yol gösterenimiz, hayatın renklerini ve hayatın nasıl yaşanacağını öğretenimiz, sırdaşımız, en iyi arkadaşımız, spor hocamız, ışığımız, çınarımız, babamızdı.
“Eğitim şart. Elinize ne geçerse okuyun. Kendinizi geliştirmekten asla vazgeçmeyin.” derdi.
Hayatında ön planda önce mesleği, sonra ailesi ve spor gelirdi. Spor onun hayatında vazgeçilmez bir tutkuydu. “Neyi yaparsanız onda en iyi olun.” diye öğütlerdi. Şiir gibi kayar, karla dans ederdi âdeta. Tenis, onun için bir tutkuydu ve üç yaşında bu sevgiye bizi de ortak etti. Yine aynı yaşlarda bizleri tanıştırdığı kayak tutkusu halen bizim için hayatımızın en önemli parçası. Çocukken pistten bizim yalnız inmemize izin verirdi. Yolumuzu kaybettiğimizde durup bekler, bizi aramaz, bizim kendi yolumuzu bulmamızı beklerdi. Bazı günler beni okula o bırakırdı çünkü benim okulum onun okulunun yolu üzerindeydi. O sabahlar, o arabadan inip yanından ayrılmak hiç istemezdim.
Ne mutlu ki böyle bir sevginin çocukları, böyle müstesna bir babanın evlatlarıyız.
OĞLU İRFAN BAŞAR
“HEP SEVGİ İLE BAKARDI”
Demir Başar: Denize, doğaya, gökyüzüne hayrandı ve hepsinde kimsenin göremediği renkleri görürdü.
Bir diyaloğumuz şöyleydi:
– Ne görüyorsun?
– Ağaç.
– Dikkatli bak!
– Yaprak var.
– Dikkatli bak!
– Bilmiyorum baba.
– Yeşilin tek bir yapraktaki tonlarına bak, birbiri içine geçişlerine.
Gözleri hep gülerdi ve hep sevgi ile bakardı. Saatlerce onu dinlemek isterdiniz. Her söylediği cümle hayata dair altın bir öğüttü.
En güzeli de hayata dair sormaktı:
-Baba başı sonu belliyse biz bu dünyada ne yapıyoruz tam olarak, neden geldik, amaç ne?
– Amaç mutlu olmak… Ne yaparsan yap, mutlu ol!
– Baba nasıl mutlu olunur?
– Gülerek sadece gülerek…
Hayatı öyle bir ele alış şekli vardı ki olaylara hiç akla gelinmeyecek bir noktadan bakar çözümsüz hiçbir sorun kalmazdı. “Yapamam diye bir şey yok, yaparım var.” derdi. Bazen okuldan eve geldiğimizde çizgi film seyretmek için televizyon karşısına geçtiğimizde o da bir ameliyattan eve dönmüş olur, çizgi film yerine onun az önce yapmış olduğu ameliyatın videosunu izlerdik. Bir yandan bizlerin bitmek bilmeyen sorularını cevaplar, bir yandan da “Daha iyi nasıl yapılabilir?” sorusu geçerdi aklından.
“Hayatınızı en iyi şekilde yaşayın, üzülmeye yer yok.” sözünü de hiç unutmayacağız.
PROF. DR. GÜLHAN SLEM | TOD Onursal Başkanı
“ROLÜNÜ GELECEK KUŞAKLARA AKTARMALIYIZ”
Prof. Dr. Demir Başar, Türk Oftalmoloji Derneği’ndeki 24 yıllık başkanlığı döneminde, çok başarılı bir yönetim sergilemiştir. Kendisinin rolünü gelecek kuşaklara aktarmalıyız. İki yılda gerçekleştirilen ulusal kongrelerin her yıla taşınması, yılda en az altı bilimsel faaliyet gösterilmesi, toplantıların uluslararası nitelik taşıması onun döneminde olmuştur. Birçok deneysel araştırma, oftalmolojideki uygulamalar, yabancı dilde yayınlarla bir ekol olmuştur. Kıvrak zekâsı, etkin sohbeti, hitabeti, bilgisi, deneyimi, organizatörlük vasfı, çok iyi bir cerrahi yeteneğiyle bir araya gelmiştir.
GENİŞ BİR ÇEVRESİ VARDI
Klasik Batı Müziği ve tiyatro hayranıydı. Düzen ve program hayatındaki önemli unsurlardı. Spora ve mesleğine tutkusunu çok iyi düzenlerdi. İş adamı, sporcu, bilim adamı ve çok geniş meslek grubundan arkadaşları vardı.
Kendisiyle ilişkimiz 30 yıl kardeşlik derecesinde sürdü. Çok güzel anılarımız ve günlerimiz oldu. Uludağ ve İzmir geceleri, Adana’da kebap partisi unutamadıklarım arasında yer aldı. Manisa Tren İstasyonundan geçerken söylediği şu sözler ise kulağımda hâlâ çınlıyor: “Bu istasyonun şu köşesinde annemin, öbür köşesinde ise babamın vefat haberini aldım.”
Mekânı cennet olsun. Işıklar içinde uyusun.
PROF. DR. ÜNAL BENGİSU | İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi E. Öğretim Üyesi
“YENİLİKLERE AÇIKTI”
Prof. Dr. Demir Başar sadece hocam değil aynı zamanda ağabeyim idi. Babalarımız Prof. İrfan Başar ve Prof. Naci Bengisu arkadaştılar. Göz uzmanlığını birlikte Paris’te yapmış, sonra Cerrahpaşa Göz Kliniği’nde doçent ve profesör olarak çalışmışlardı. İrfan Başar’ın çok cana yakın kişiliği vardı. Gençlere yakın durur, onlarla sohbet eder hatta onların oyunlarına katılırdı. Maalesef hasta muayene ederken genç yaşta vefat etmiştir. Demir Başar yakışıklıydı ve sağlıklı bir bünyeye sahipti. Sporcuydu, deniz ve kar kayağını mükemmel yapardı. Tıp fakültesinde okurken okullarda beden eğitimi hocalığı yapmışlığı vardır. Cenevre’de tıp fakültesini bitirdikten sonra Cerrahpaşa’ya asistan olarak geldiğimde Demir Bey doçent idi. Cenevre’deki hocalarım dahil onun kişiliğinin değişik olduğunu fark ettim. Çok bilgili, asistanlarla yakından ilgili, yeniliklere açık, onların eğitimine çok önem veren bir hocaydı.
O zamanlarda göz hekimleri katarakt, glokom, retina dekolmanı, şaşılık ve toti ameliyatlarını yani her ameliyatı yapardı. Demir Bey abartmadan söyleyebilirim, hepsini mükemmel yapar ve öğretirdi.
Demir Bey; “a) Dokuya saygı duyacaksın” “b) gereksiz, boş yere hiçbir hareket yapmayacaksın.” derdi. Tabii bir de el becerisi var. Bunları yazarken kendimin ne kadar şanslı olduğunu bir kere daha görüyorum.
BABAMIN HAYATINI KURTARDI
Demir Bey’in bir de konuşma becerisi vardı. Derste, konferans ve toplantılarda yardım almadan düzgün ve yanlışsız rahatlıkla konuşurdu. Demir Bey sadece hoca değil, aynı zamanda yaşamasını seven ve bunları paylaşan bir yapıya sahipti. Bir ara arabası uzun süre bakımda kalmıştı. Etiler’de evlerimiz yakın olduğundan sabahları onu alır, birlikte Çapa’ya giderdik. İşte o yolculukların tadı hâlâ damağımda.
Bana ayrılan bölümün sonuna geldik, ama Demir Bey’in babamın hayatını nasıl kurtardığını da anlatmak istiyorum. Babam bir seferinde merdivenlerden düşmüş ve subdural heatom olmuştu. O vakitler MR olmadığından düştükten hayli sonra oluşan ve ilerleyen çift taraflı hemiplejinin nedeni anlaşılamamıştı.
Durum gittikçe kötüleşiyordu. Dâhiliyeci arkadaşlarının çabası sonuç vermiyordu. Demir Bey bana “Bu böyle olmaz. Edip’le (Prof. Edip Aktin)konuşacağım.” dedi. Edip Bey, babamı beyin anjiyosu yapmaya başlayan Gencay Gürsoy’a havale etti. Tanıkondu, Prof. Hüsamettin Gökayameliyatı yaptı. Babam böylece Demir Bey sayesinde yaşamının sonuna kadar sağlıklı yaşadı.
DR. SUNAY DUMAN | TOD Onursal Başkanı
“ROL MODEL OLDU, REHBER OLDU, YOL AÇICI OLDU, YOL VEREN OLDU”
Prof. Dr. Demir Başar Hocayı ilk kez asistanken 1970’te, İzmir’de, TOD Ulusal Kongresi’nde görmüş, ilgi odağı olmasına, kürsü hâkimiyetine, en zor konuları dahi basitleştirip anlaşılır hâle getirebilmesine hayranlık duymuştum. Demir Hoca’nın kliniğinden yetişmemiştim ama çok uzun yıllar, TOD’da birlikte çalıştığımız için hayat yolunda, dernekçilikte ondan öğrendiğim pek çok şey olmuştu. Yıllar önce bir TOD organı idari toplantısında oylama yapılmıştı. Oyların tümünü Demir Hoca’nın aldığı ilan edildi. Demir Hoca sonuca itiraz etti. “Oyumu Prof. Dr. Zeki Sürel Hoca’ya verdim, lütfen oylar yeniden sayılsın!” dedi. Oylar tekrar sayıldı ve Zeki Hoca’ya verilen o oy pusulası oyların arasında bulundu. Hocalar birbirlerine oy vermişti. Kıdemli hocalarımız arasında karşılıklı saygı, sevgi, güven ve samimiyete dayalı ilişki vardı. Söylemleri ile eylemleri hep uyumluydu.
Demir Hoca, Prof. Dr. Cahit Örgen Hocamızı çok sayar ve severdi. Onursal başkanlığının süreli zaman dilimlerinde, değişimi konusundaki bütün tekliflere Demir Hoca hep karşı çıkmıştı. Nitekim Cahit Hoca’nın 2003’teki Ulusal Kongre’de onursal başkanlık görevinden affını istemesinden sonra 2004 yılında Demir Hoca onursal başkan olmuştu. 2001 yılında, genel başkanlığa aday gösterildiğim TOD Genel Kurulu’nda Demir Hoca divan başkanı idi. Demir Hoca, genel başkanlığa tek kişinin önerildiğini fark etti. “Genel Başkanlığa tek aday var, hukuken bir aday daha gerekir. Aday önerin, talip olun.” diye birkaç kez katılımcılara anons etti. Aday çıkmayınca “Tamam, ikinci aday olarak kendi adımı yazıyorum. Usulen üç, dört kişi bana oy verse yeter.” diyerek gündemi devam ettirmişti. Demir Hoca çok alçak gönüllüydü, çok mütevazıydı ve sonuç odaklıydı.
MÜTEVAZI BİR BİLİM ADAMIYDI
Dört yıllık genel başkanlığımda ara sıra sıkıntılı konular oluyordu. Akil hocalarımız Demir, Zeki, Gülhan hocalarımızın arabuluculuğuna başvurmuştuk. Demir Hoca “Sözcümüz Gülhan. O, bu konuları daha iyi çözer.” dedi. Sonunda problem kalmamıştı. Yine bir gün sıkıntılı bir yazıyı kaleme almaya çalışıyordum, defalarca yazdım sildim, hiç kimseyi incitmek ya da yanlış anlaşılmak istemiyordum.
Demir Hoca’yı aradım. “Bu durumlarda yazma, telefon et, konuş. Konuşarak kendini daha iyi ifade edebilirsin, karşı taraf da seni daha iyi anlayacaktır.” demişti, öyle de yaptım, hayatım boyunca bu tavsiyenin çok faydasını gördüm. Çok yıllar önce İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin (İÜTF) Göz Ana Bilim Dalı’nın bir bilimsel araştırma çalışması ödül kazanmıştı. Demir Hoca ödülü alırken anlattığı papağan fıkrasıyla her bir araştırmacıyı onurlandırırken kendini geri planda göstermişti. Çok mütevazı bir bilim adamıydı ve gençlere motivasyon sağlamayı çok severdi. Çok iyi bir organizatördü. 2001 yılında İstanbul’da düzenlediği muhteşem SOE Kongresi hâlâ hatırdadır. Çok sportmendi. Kış Sempozyumları’nda Uludağ’da kayak yapar, buz pistinde patenle kayar, ulusal kongrelerimizde tenis turnuvalarında gençlerle maçlar yapardı.
Demir Hoca TOD’un kurulduğu yıl doğmuştu. TOD’a, Türk oftalmolojisinin gelişmesine çok emek verdi. Gençlerin, meslektaşlarınınhem sevgili hocası hem arkadaşıydı. Rol model oldu, rehber oldu, yol açıcı oldu, yol veren oldu. Saygı, sevgi, itibar gördü, çok takdir edildi. Kaybımız çok büyük, onu çok özleyeceğiz.
Aziz hatırası önünde saygıyla ve minnetle eğiliyorum.
PROF. DR. İZZET CAN | TOD Genel Başkanı
“DERNEĞİMİZİN ONURSAL BİR SİMGESİ OLARAK YAŞAYACAK”
Onursal Başkanımız Demir Hocamızı maalesef kaybettik. Ankara’da eğitim almış ve çalışmış bir göz doktoru olmama rağmen Sevgili Demir Başar Hocamla zaman geçirebilme fırsatını bulmuş biriyim. Düşününüz ki Demir Hocam, benim doğduğum yıl olan 1959’da doçent olmuş. Bu nedenle kendimi çok şanslı bulurum.
Sanıyorum, onu ilk kez asistanlığım sırasında, nisan kursunda dinledim. O tarihte nisan kurslarında konuşma yapan hocalarımızın hepsi çok etkileyici konuşan, bugün için duayen diye tanımlanan ama daha da doğru bir ifadeyle efsane kabul edilmiş hocalardı. Demir Hoca’yı dinlediğimdeyse genç bir oftalmolog olarak çok etkilendiğimi şimdi de hatırlıyorum. Konuşmanın konusu “Göz Travmalarında Ana Yaklaşım İlkeleri” ydi. Hakikaten konuşma yapmak bir sanatsa işte tam da buna denirdi! İçinde sadece kuru bilgi olmayan, duygu, tutku ve hatırlanabilirlik unsurlarını eksiksiz içeren bir konuşmaydı. Bu, bir başlangıç oldu, daha sonraki yıllarda hocamın konuşmalarını hiç kaçırmadım ve çok şey öğrendim. Biraz daha yaşım ilerleyip dernekte yöneticilik noktalarına geldiğimde toplantılarda kendisi ile birlikte yemek yeme, konuşma ve tecrübelerinden istifade etme şansım oldu. Bir de birlikte yönettiğimiz bir olağanüstü tüzük değişikliği genel kurulu var. Tarih 4 Temmuz 2004. Demir Hocam, divan başkanı, ben de divan başkan yardımcısı olmuştum. Dr. Turan Soylu divan sekreteri ve Dr. Şafak Karslıoğlu da raportör olarak görev almıştı. Neredeyse bütün gün süren o dönemin tartışmalı toplantılarından biriydi. Aynı zamanda Ankara Şube Başkanı konumundaydım. TOD’a 1968 ve 1992 yılları arasında 24 yıl genel başkanlık yapmış, döneminde beş ayrı dernek hâlinde yapılanmayı gerçekleştirmiş, Türk oftalmolojisini tek dernek çatısı altında birleştirmiş ve bugünkü kurumsal yapısına kavuşması adına ilk ve en önemli adımları atmış birisi ile aynı divan kürsüsünü paylaşıyordum. Benim için çok heyecan vericiydi, büyük bir onurdu.
Unutamayacağım konu ise gün boyunca süren divan yönetimimiz sırasında kulağıma eğilip bana liderlikle ilgili çok önemli tüyolar fısıldamış olmasıydı. Bunları bugün burada paylaşamam ama deyim yerinde ise kulağıma küpe oldu, hiç aklımdan çıkarmadım ve ömrüm boyunca uygulamaya çalıştım.
Temmuz 2004 Olağan Üstü Tüzük Değişimi Genel Kurul Tutanağından Bölümler
OFTALMOLOJİNİN FELSEFESİNİ ANLATIYORDU
Demir Hocamız sadece başarılı bir oftalmolog değildi. Oftalmolojinin felsefesini de bilen ve anlatan bir kişiydi. Göz doktorluğunun ilk yıllarında, zamanına göre sıra dışı sayılabilecek bir şekilde uzun süre New York’ta oftalmik eğitim almıştı. Bunun yansımalarını ülkemize taşımıştı. Ata’mızın deyimiyle kıvılcım olarak gitmiş, ateş olarak geri dönmüştü. Çok geniş bir ilgi alanına sahip, ileri derecede donanımlı bir insandı.
Sporcuydu, ileri yaşında da mükemmel kayak yapardı. Gençliğinde eskrimde İstanbul şampiyonluğu vardı. Atletizm, tenis yaptığı diğer sporlardı. Şu anda derneğimizin tarihine imza atmış Demir Hocamızın TOD Genel Başkanı olarak bulunduğu makamında olmak benim için çok büyük bir onur. Bu gururu ömrüm boyunca taşıyacağım.
Şunu çok iyi biliyoruz ki hocamız hiçbir zaman unutulmayacak ve derneğimizin onursal bir simgesi olarak yaşayacaktır.
Bizlerin görevi, derneğimizi daha da ilerilere taşımak adına onun attığı adımları takip etmektir.
PROF. DR. AHMET GÜCÜKOĞLU | İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi E. Öğretim Üyesi
“PROF. DR. DEMİR BAŞAR’IN ARDINDAN”
Cumhuriyetin, çağdaşlığın, laikliğin, hukukun, demokrasinin, özgürlüğün, bağımsızlığın, bilimin, aklın, sanatın içinde bizlere örnek olan değerli bir hocamızı kaybettik. Sadece uygulama değil, yönlendirme ve olgunlaşma ile 1965’ten itibaren Çapa Göz Kliniği Öğretim Üyesi ve Başkanı olarak en az 200 uzmanlık kazandıran, doktor ailesine ağabeylik, sırdaşlık, hayat danışmanlığı ile benzersiz destek olan değeri yüksek iyi bir bilim insanıydı. Türkiye’nin ve Avrupa’nın göz cemiyetlerinde sayısız bilimsel etkinliklere imza atmıştır.
Akademik olarak çok değerli çalışmalarda bulundu. Katarakt ameliyatlarında, iç mercekle görmede öncü oldu.
Sosyal cemiyet hayatı zengindi. Yaşamı içinde sevildi, takdir gördü, örnek alındı. Tazelenen evlilik ve iki güzel evlat ile mutlu bir ortamda yaşamını sürdürme fırsatı yakaladı. Dr. Gönül’ün içten desteği ile uzun bir ömür oldu. Spor ve özellikle tenis merakı hiç azalmadı, hastalıklara karşı direnci yüksekti. Onun yaşamı içinde beraber olmak bir şans oldu bizler için.
Onun görüş ve heyecanları ile bizler meslekte başarı yakaladık ve çağdaş ve araştırıcı göz doktoru olduk.
Huzur içinde uyu, Hocam!
PROF. DR. LALE KÖZER BİLGİN | İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi E. Öğretim Üyesi
“ONDAN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİK”
Öğrencilik ve asistanlıktan başlayarak gözlemlediğim, çok demokratik bir kişiliğe sahip olan Demir Hocamın; davranışlarından, olaylara bakış açısından, her kademede çalışan kişilere karşı gösterdiği hoşgörülü, sevgi dolu yaklaşımdan söz etmek istiyorum.Sabahları kliniğe poliklinik kapısından girer, her odanın kapısından içeriye göz atar, “Günaydın.” derken asayişi ve davranışları kontrol ederek, üst kata çıkıp rutin işlerine başlardı. Ameliyathaneye girdiğinde, tüm masaları gezer, yapılmakta olan ameliyatlara göz atardı. Neler yaptığımızı denetler, o andaki cerrahi ile ilgili yapılması gereken detayı son derece olumlu şekilde tanımlar ve yaptırırdı. Kendi vakası için de boş masa bırakmamızı, mikroskop ayırmamızı istemez, ameliyatı bitirmemizi beklerdi. Bizler de Sevgili Demir Hocamızı bekletmemek için elimizden gelen gayreti gösterirdik.
Birimize “Doktor”, “Hanım”, “Bey” diye hitap etmesi ile hocanın kızdığını anlar ve birbirimizi uyarırdık.
AST VE ÜST İLİŞKİSİNDE HOŞGÖRÜ VE İNCELİĞİ GÖSTERDİ
Haftada bir gün büyük vizite yapardı. Hastaları muayene odasında tek tek muayene ederdi. Hep birlikte kahvemizi içerken hastaları tartışırdık. Hocamız bilgi yoklaması yaparken bizler ondan çok şey öğrenirdik.
Öğrencilik dönemimiz de dâhil önce hanım olduğumuzu hiç unutmamamız gerektiğini söylerdi.
Bilimsel ve cerrahi olarak çok şey öğrendiğim, düşünce ufkumu açan, ast ve üst ilişkisinin hoşgörü, incelik, saygı ve sevgi ile yürütülmesini öğreten Sevgili Demir Başar Hocam, ışıklarda uyusun.
PROF. DR. BELGİN İZGİ | İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı
“TÜRK OFTALMOLOJİSİ’NİN ULU ÇINARI”
Türk Oftalmolojisi’nin Ulu Çınarı, Hocaların Hocası, Değerli Bilim İnsanı Demir Hocamızı anlatmak, kelimelere sığdırmak çok zor. Onu, kendisiyle tanışmadan önce hasta gözüyle gıyabında tanımıştım. Yüksek miyop olan kayınpederimin dekolman ameliyatlarını yapmıştı. Tıp doktoru olan kayınpederim, ip serklaj yöntemi ile yapılmış başarılı ameliyatlarını övgü dolu sözlerle anlatırdı. Hocamızın iyi bir hekim olmasının yanı sıra, nezaketini ve beyefendiliğini de ondan öğrenmiştim. Göz stajım sırasında, Tam Gün Yasası nedeniyle üniversiteden ayrılmış olduğu için öğrencisi olamadım ancak asistan olarak İstanbul Tıp Fakültesi Göz Kliniği’ne başladıktan sonra klinikte hakkında anlatılanlarla ona hayranlığım bir kat daha artmıştı. Henüz, birkaç aylık asistanken kliniğe geri döneceği haberi gelince hepimiz çok sevinmiştik. Hocamla ilk karşılaşmam, bu haberi aldıktan kısa bir süre sonra Rahmetli Ercan Hocamızın düzenlediği, asistan ve uzmanların katıldığı bir akşam yemeğinde oldu. Demir Hoca yanımdaki boş yere oturdu. O kadar sevinmiş ve heyecanlanmıştım ki anlattığı fıkrayı bile dinleyip anlayamamıştım.
ODASINA GİREN HERKESİ AYAKTA KARŞILARDI
Asistanlık eğitimimizde hocamızdan sadece oftalmoloji değil, hayata ve iyi bir hekim olmaya dair de çok şey öğrendik. İnsanlara karşı her zaman çok nazikti ve güler yüzlüydü. Odasına giren herkesi ayakta karşılar, dikkatle dinlerdi. Bilimsel konuşmalarında oftalmolojinin felsefesini yapar, hastalıkların âdeta öyküsünü anlatırdı. Öğretmeyi çok severdi. Biyomikroskopun nasıl kullanılacağını yarım saat anlattığını unutamam. Sevgili hocam çok iyi bir cerrahtı. Zorunlu hizmet sonrasında uzman olarak kliniğe döndüğümde bu kez kayınpederimin katarakt ameliyatını yapmıştı. Yüksek miyop ve dekolman ameliyatlı olan babama ECCE yöntemi ile yaptığı ameliyatta, henüz korteksi temizlemeye başlamışken vitre geldi, dikkatle temizledikten sonra çok uzatmadan ameliyatı sonlandırdı. “Nerede bırakacağını bilmek cerrahide çok önemlidir.” dedi. Bu sözü hiç unutmadım ve yıllar içinde kazandığım tecrübe ile ne kadar haklı olduğunu gördüm.
Onunla çalışıp da birçok güzel ve eğitici anı biriktirmemek mümkün değil. Ben de her zaman sevgiyle, saygıyla, hayranlıkla izlediğim ve özlediğim sevgili hocamın ışıklar içinde uyuduğuna ve anılarımızda hep yaşayacağına inanıyorum.
PROF. DR. BERATİ HASANREİSOĞLU | TOD Geçmiş Dönem Genel Başkanı
“SENİ HİÇ UNUTMAYACAĞIZ”
Çok değerli bir bilim insanı, hümanist, iyi bir eğitmen, iyi bir aile babası, iyi bir yönetici, oftalmoloji camiasına çok değerli katkıları olan, camianın idolü ve çok sevilen, çok iyi bir insan olan hocamızı, ulu bir çınarı kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyiz. Akademik yaşamımda bana da çok değerli katkıları olan, her zaman desteklerini arkamda hissettiğim çok beyefendi, asil duruşlu hocama en derin saygılarımı sunuyorum. Kendisini her zaman rahmetle anacağız. Kaybı Türk Oftalmolojisi için çok büyük olmuştur.
Işıklar içinde uyu, Sayın Hocam, seni hiç unutmayacağız.
PROF. DR. SÜLEYMAN KAYNAK | TOD Geçmiş Dönem Genel Başkanı
“CUMHURİYET DÖNEMİ’NİN ÜÇÜNCÜ KUŞAK OFTALMOLOJİ DUAYENLERİNDENDİ”
Cumhuriyet’in ilk kuşak göz hekimleri aslında, Osmanlı’nın son döneminde, Gülhane Tıp Okulu’ndan mezun asker kaynaklı hekimler ile özellikle Fransa’da eğitim almış vatandaşlarımızdan oluşmaktaydı. Bu kuşak, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki sağlık seferberliğinde, özellikle beş yaygın hastalıktan trahomun önlenmesinde büyük emek verdi ve başarılı oldu. Özellikle Hakkı Hayri, Fehmi Ayberk, Ömer Kaşif, Niyazi İsmet, Vefik Hüsnü bu alanda emek verdi. Yine bu kuşak bir yandan özellikle Niyazi İsmet öncülüğünde, askeri tıp fakültesi bünyesinde yeni kuşaklar yetiştirirken bir yandan da İstanbul Üniversitesi, sivil hekim kuşağını yetiştirmeye başladı. Bu ikinci kuşak, Almanya’dan gelen “karanlık çağın göçmenlerinden” Joseph Igersheimer ve Naci Bengisu ile ilerledi. Bu kuşakta, Fehmi Ayberk, Necdet Sezer, İrfan Başar ve Şakir Ahmet gibi isimler yer almaktadır. Bu kuşağın hemen arkasından ise Demir Başar, Ünal Bengisu, Nejat Ayberk gelmiştir ve bu hocalarımızın yanı sıra, Semih Gözonar ve Ankara’da Süreyya Gördüren, Cahit Örgen, Ümit Emüler, Gülhan Slem, Behiç Tüzmen, İzmir’de de Selahattin Erbakan ve birçok başka hocamız gelmektedir.
BİR HOCA ÖRNEĞİYDİ
Demir Başar kendi kuşağı ile birlikte babası İrfan Başar üzerinden sadece Cumhuriyet’in ilk kuşak göz hekimlerinin yüksek vatan sevgisini kendilerinden sonraki kuşaklara geçiren bir köprü görevi yapmamış, aynı zamanda Türkiye’de oftalmolojinin uluslararası bir saygınlığa kavuşmasında da rol oynamış ve kendinden sonraki kuşaklara yol göstermiştir. Bu yol gösterme, sadece bilimsel planda da değil, hekimlik uygulamalarının yanı sıra, tıbbın geleceği, insan ilişkileri, sosyal tıp, organizasyon yeteneği, hitabet nüansları ve vücut dili de dâhil olmak üzere tam bir “hoca” profilinin erdemli bir şekilde öğretilmesini de içerir. Bu canlı “hoca” örneğinin yanı başında feyz almaya imkân bulan birisi olarak her zaman onur duydum. Kendisinin onursal başkan olarak TOD MYK içindeki varlığı biz üyelere yıllarca her zaman çok büyük destek ve güç vermişti. Demir Hoca’nın kaybı ile Türkiye’deki oftalmoloji camiası, Cumhuriyet’in üçüncü oftalmolog kuşağının en önemli temsilcilerinden birisini yitirmiştir. Sonraki kuşaklar, ondan öğrendikleri ile açılan yolda hızla ve başarıyla ilerlemiş ve bilimsel planda modern dünya ile yarışmaya başlamıştır. Oftalmoloji camiası, Prof. Dr. Demir Başar’ın verdiği emekleri ve gösterdiği aydınlık ve seçkin yolu unutmayacaktır. Anısı her zaman yaşatılacaktır.
Rahmet diler, anısı önünde saygıyla eğilirim.
DR. ERCAN SAĞLAM | Göz Nurunu Koruma Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi / Bayrampaşa Göz Hastanesi
“TÜRK OFTALMOLOJİ CAMİASINA ROL MODEL VE İDOL OLDU”
Prof. Dr. Demir Başar Hocamı asistanlığımın ikinci yılında, 1983’te tanımıştım. Kendisi İstanbul Tıp Fakültesi Göz kliniğine yeniden dönmüştü ve emekli olana kadar da aynı klinikte çalıştı. Çok analitik ve sorgulayıcı bir düşünce yapısı vardı ve ezberi sevmezdi. Yapılan her işlemin örneğin bir insizyonun bile hangi elle, hangi açıyla ve nasıl yapılması gerektiğini deneyerek, fizik ve geometrik bilgilerini kullanarak kavramaya çalışırdı.
Asistanlığım bittikten sonra Türk Diyabet Cemiyeti Hastanesi’nde kendisi ile birlikte uzun süre çalışma fırsatı buldum. Hem asistanlığım döneminde, göz kliniğinde hem de Diyabet Hastanesi’nde birlikte çalıştığımız süre içinde kendisinden çok şey öğrendim. Hastaya karşı hitap ve davranıştan başlayarak hasta muayene ve tedavi yöntemlerinden çeşitli cihaz kullanımlarına kadar oftalmolojik pratik ve teorik bilgilendirmeleri bize aktarırdı.
Ayrıca sosyal, kültürel ve sportif her türlü birikimini bizle paylaşır ve bize hep 30 yıldır çalıştığım kurum olan Göz Nuru’nu Koruma Vakfı’nın da kuruluşunda, hastane binasının projesinde ve düzenlenmesinde emeği geçen Sevgili Demir Hocam, çok iyi bir gözlemci ve hatip idi.
Bir bilimsel toplantıyı dinlerken ortamı ve dinleyicileri kontrol eder, konu hakkında fazla bilgisi olmadığı ya da konuyu iyi anlamadığı hâlde özellikle soru sormaktan çekinen asistanların konuyu daha iyi anlaması için devreye girerdi.
En az bilgiye sahipmiş ya da konuyu anlamamış biri gibi çok basit sorular sorarak herkesin konuyu çok iyi anlamasını sağlardı.
GERÇEK HOCALIĞIN NASIL OLMASI GEREKTİĞİNİ GÖSTERDİ
Bir gün “Ercan, yıllarca yaptığım trabekülektomi ameliyatlarımın fleblerinin hep bir tarafta daha kabarık ve belirgin olduğunu fark ettim ve sonunda nedeni buldum. Fleplerin kenarlarını oluştururken sağ elimi kullandığım için sol kenarlar tam dik olmayıp hafif sağ tarafa eğikti. Bu nedenle drenaj bir tarafa doğru daha fazla oluyordu, bunu engellemek için skleral flep insizyonları oluştururken sağ kenar için sağ, sol kenar için sol elimi kullanarak açıyı dikleştirdim ve drenajı eşitledim.” demişti. Hocamızla bunun gibi minik ve eğitici birçok ortak anım var. Yaşamı boyunca hepimizle benzer anıları olan Demir Hocamız, gerçek hocalığın nasıl olması gerektiğini ve bilgi paylaşmanın nasıl bir erdem olduğunu hepimize göstererek zeki, mütevazı, sosyal ve sportmen kişiliği ve davranış biçimi ile Türk oftalmoloji camiasına rol model ve idol oldu.
Demir Başar hocamızı tanıdığım ve kendisi ile uzun yıllar birlikte çalışma fırsatı bulduğum için kendimi çok şanslı sayıyorum.
Hocamızı rahmetle, minnetle ve özlemle hep anacağım.
DR. BEKİR SITKI ASLAN | Ankara Memorial Hastanesi
“GERÇEK BİR ENTELEKTÜELDİ”
Demir Hoca, çok değerli bir hekim, cerrah, bilim insanıydı. Bütün bunların ötesinde gerçek bir entelektüeldi. Ailesinin genetik ve kültürel mirasını sonuna kadar içselleştirmiş ve tüm meslektaşları arasında kendisini lider pozisyonuna kadar geliştirmişti. Demir Hoca ile yaşamdaş olmak, onu yakından tanımak, hayat okulu merdivenlerini tırmanmak için inanılmaz bir fırsattı.
Kuşkusuz Demir Hoca ile yaşamdaş olan, ondan ışık alan meslektaşlarımın en güzel anısıdır, onunla etkileşimde oldukları zaman dilimleri…
Benim Demir Hocamla ilk tanışıklığım SOE Kongresi sırasında oldu. Hoca’nın etrafında hizmet halkasının küçük bir parçası olmak benim için çok eğitici, bir o kadar da değerliydi. Hocamın dört yıl süren katarakt ve refraktif cerrahi birimi başkanlığı döneminde beni birim sekreteri olarak seçmiş olmasından onur duymuş ve fevkalade mutlu olmuştum. Çok üretken olduğunu düşündüğüm bu dönemde, dört yıl süreyle zarif bir yönetimin nasıl olması gerektiğini ilmek ilmek öğrendim.
TAM BİR BEYEFENDİYDİ
Demir Hoca ailesine çok bağlı, arkadaşları ve meslektaşlarını seven ve çok değer veren biriydi. Gerçek bir aydındı, sadece birçok konuda bilgi sahibi değildi, aynı zamanda çevresi ile uyumlu, fevkalade nüktedandı ve tam bir beyefendiydi.
Ulusal toplantılarda, tartışmalara katkısı, yön göstermesi bu toplantılarda herkesin heyecanla beklediği anlardı. Güler yüzünü ve her koşulda olumlu tutumunu özlem ve sevgi ile hatırlayacağım. Kendisini çok severdim, bu, büyük bir saygıyla karışık bir duyguydu ama bu konuda yalnız olduğumu düşünmüyorum, tüm meslektaşlarının ve çalışma arkadaşlarının da koşulsuz sevgi ve saygısını kazanmıştı.
Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun, ışıklar içinde uyusun.
PROF. DR. ILGAZ YALVAÇ | Yedi Tepe Üniversitesi Hastanesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
“TÜM EVRENSEL KONULARDA, DERİN ALGILAMA VE SENTEZ YETENEĞİ VARDI”
Merhum Hocam Sayın Prof. Dr. Demir Başar ile ilk karşılaşmam, 1988 yılında Oftalmoloji asistanı olarak katıldığım ilk ulusal kongredeki toplantıda, kürsüden yaptığı konuşma sırasında oldu. Bu konuşma ile kendisinin bir göz hocası sıfatı dışında bir “yaşam gurusu” olduğu ilk izlenimine zaten o zaman sahip olmuştum.
Daha sonra 2007-2012 yılları arasında Demir Hocam ile Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı bünyesindeki göz merkezinde beraber çalıştım. Bu dönem içinde de hocamızın sadece oftalmoloji değil, tüm evrensel konulardaki derin algılama ve sentez yeteneğine şahit oldum. Bu dönemde, klinik içinde hem tıp fakültesi öğrencilerine hem de asistan eğitimine bilfiil çok büyük katkılarda bulundu.
DOLU VE AKTİF GEÇEN BİR YAŞAM
Sevgili Demir Hocamızın sadece oftalmoloji değil, hayatta karşılaşabileceğiniz tüm konularda üst düzeyde birikim ve tecrübeleri vardı. Diğer bir başka yönü ise hocamızın başta Sevgili Eşi Gönül Hanım ve değerli evlatlarına olan sevgisi ve düşkünlüğüydü. Hocamızın bu kadar dolu ve aktif geçen bir yaşamdaki en büyük desteğinin başta Sevgili Eşi Gönül Hanım ve ailesi olduğunu biliyoruz.
Başımız sağ olsun.
Ophthalmology Life 37. Sayı