Her şeyi kenarı bırakıp erdemli bir görüntü gereği tebrik etmek gerekiyor; Türkiye Cumhuriyetinin 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Bu konuda kimsenin hakkını yememek lazım.
Ancak üzerinde konuşulması gereken ve dile getirilmesi gereken birkaç konu var; çok kapsamlı bir yazı yazmayacağım ama ilk aklıma gelenlerden bir derleme yaptım.
Öncelikle Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı bırakmayarak seçimlere girmesi ve medyaya yansıyan resmi araç plakalarının değiştirilmesi (-ki birçoğu kayıtlarda bile çıkmadı) sürecin istenilen şekilde yönetilmesine ve iktidar gücüyle şekillendirilen bir süreç yaşanmasına sebep oldu. Ne yazık ki bu durum açık bir haksız rekabet halidir.
İkincisi; Çatı aday diye lanse edilen CHP ve MHP’nin önderliğinde ve yaklaşık 10 partinin uzlaştığı bir aday olan Ekmeleddin İhsanoğlu faktörü. Karakter yapısı ve kişiliği gereği Türkiye’nin aradığı ve istediği siyaseti veremeyeceğini anlamakta gecikmediğimiz entellüektel ve aydın tarzı olan 5 dil bilen bir değerin aday yapılması süreci ve siyasi kılıf bularak cumhurbaşkanı adayı yapılması -ki karşısında 12 yıldır başbakan olan ve icracılığı yüksek bir siyasi karakter varken destek verilmesi. CHP ve MHP nasıl uzlaşır konusuna hiç girmeden Ekmeleddin Bey’in kendisinin bile inanmadığı bir seçimin sonucuna şaşırmak bana komik geliyor. Belki 20 yıl sonra Ekmeleddin Bey tarzı birinin aday olması çok daha yararlı olacaktır.
Üçüncüsü; adaylara yapılan yardım mevzusu; bizlere açıklanan rakamlara göre Recep Tayyip Erdoğan’a yaklaşık 60 milyon lira yardım yapılmış, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş’ı toplayıp birkaçla çarpsak sanırım bu sonuca ulaşabiliriz. Zaten başbakanlığın bırakılmadığı ve sonuna kadar kullanıldığı bir yerde, siyasi olmasını istemeyeceğimiz bir kurumumuzun siyasi olanak ve imkânlar seçim yarışına girilmesi bir yana, bu kadar büyük paraların destek ve bağış altında verilmesini ne yazık ki kabul edemiyorum. Bu süreçte sanayi ve iş adamları derneklerine yapılan “bağış yapın” baskısını da hepimiz okuduk. 9000 liralık yasal sınırı aşmamak için, işçileri, temizlikçileri, hizmetçileri üzerinden para gönderen kapital odakları sorgulayalım ister misiniz? Çok basit bir hesapla Soma için toplanan parayla seçim için toplanan parayı karşılaştırmayı siz Google severlere bırakıyorum. Yaklaşık 10-15 gün önce de sormuştum, yapılan yardımları bitiremeyen adaylar paraları geri iade ediyor mu, geri kalanını devlet hazinesine mi veriyorlar, yoksa kendi ceplerine mi giriyor? –Cevap; benim bildiğim geriye dönen bir para olmayacak.
Dördüncüsü; Recep Tayyip Erdoğan’ın koktuğu en büyük durum Turgut Özal örneği. Bilmeyenler için hatırlatalım 1983-1989 arası Başbakanlık yapan Turgut Özal kendisini Cumhurbaşkanı olarak seçtirmiş ve arkasında bıraktığı iktidar tutunamamış kendisi de vefat etmiş ve düzen son bulmuştu. Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanken cumhurbaşkanlığı adaylığı koyması konusunda hep konuşulan bu durum olmuştu. Milletin adamları sıralamasında biliyorsunuz ki Recep Tayyip Erdoğan, Turgut Özal’a ve Adnan Menderes’e idol olarak bakar. Bu durum yaşanmasın diye 12 yıl sabırla ve metanetle siyasetini işleten Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı olduktan sonra yaşanacakları dikkatli gözlerle izleyeceğiz, şahsi kanaatim Turgut Özal örneği iyi bir ders gibi duruyor onlar için.
Beşincisi; Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllardır hayalini kurduğu, Anayasa profesörü ve Ak Parti Kurucu Üyesi Burhan Kuzu sözcülüğüyle dile getirttiği Başkanlık sistemi. Temelde getirilmek istenen sistem budur, ilk yapılması gereken anayasa değişikliğidir ve açılım süreci vs. birçok çalışma Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemini fiili olarak benimsetmekte bir zarar görmediğinin kanıtıdır. Gerçi yerel seçimlerde Türk Bayrağı temalı tek millet, tek din, tek dil temalı reklamlar halkın yeterli duygu kabarması için yapılan PR çalışması olarak not alınabilir. Bugün cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığı bitmeden başkanlık sistemini getirip tek lider olmak istemektedir, bu şüphesiz bir gerçektir. Bu konu için de gerekli ortam ve zemin hazırlanmıştır.
Altıncısı; Seçimde oy kullanmayan ve günah keçisi ilan edilen yüzde 25 çoğunluklu seçmen. Oy kullanmaya gitmeyene, gidip de boş atana, futbolcu fotosu koyana, yazı yazana, kendi ismini yazana kızmıyorum. Eğer bireylerin tercihlerine saygı göstereceksek her konuda olmalı bu, “tıpış tıpış gideceksiniz”i hazmedemeyenler, tatile gidenler, olup da dönmeyenler, Türkiye’deki siyasetten iğrenenler, apolitik olmayı tarz kabul edenler, meşru bir seçim olarak görmeyenler vs. herkesin kendisine göre bir sebebi olabilir. Ha ben gittim oy da kullandım, imkânım olduğu sürece de yapacağım ama her şey mükemmelmiş gibi oy kullanmayanlara bok atmak çok yakışıklı olmuyor ne yazık ki.
Yedincisi; Bazen forumlarda gördüğüm oluyor arkadaş ortamında da soru geldi, şimdi Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olduğunda yerine birini gösterince hanedanlık sistemi gelmiş olmuyor mu diye? –Hayır olmuyor. Çünkü 2011 genel seçimlerini kazanan parti Ak Parti’ydi. Şuan ki başbakan cumhurbaşkanı olunca Ak Partili birine (teamülen genel başkana) hükümeti kurma görevini verecek ve o da başbakan olarak hayatına devam edecek. Şahıslar ve partiler ülkemizde çok fazla içselleştirildiği ve karıştırıldığı için bu yanlış anlaşılma doğal.
Sekizincisi; 11.08.2014 saat 16.00’da Hüseyin Çelik çıktı ve dedi ki Ak Parti MKYK 27 Ağustos’ta toplanacak. Recep Tayyip Erdoğan mazbatayı 28 Ağustos’ta alacak. Bunun Türkçesi şudur; Abdullah Gül’ü parti içinden silme operasyonu sessiz sedasız gerçekleşmiştir. Abdullah Gül cumhurbaşkanlığı görevini bitirdiği gün Ak Parti MKYK’ya katılamamış olacak ve sadece partili olabilecek. Bunu günlük hayatta yapsanız kavga sebebidir ben söyleyeyim. Neyse Sayın Gül, belki Kayseri İl Başkanı olur ne dersiniz?
Yazının başlığı kısa bir mülahaza olacaktı ancak ilk aklıma gelenlerin üstüne bir şey eklemeden bitirme kararı aldım çok da kısa olmadı, seçim sürecine genel bakışım bu yönde, yazamadıklarımızı da ilerleyen günlerde birlikte yaşayarak öğreneceğiz.
Her şeyin güzeline.