İçindekiler
Cumhuriyet sonrası yaşanan değişimleri değerlendirmek ve çok geniş bir değerlendirme zeminini ortadan kaldırmak için konumuzu daraltmak gerekmektedir. Sanat eserleri üzerine yapılacak çalışmalar, medeniyet tarihinin malzemesi olacaksa, en başta insan unsurunu ele almak gerekir (zorunludur). Ayrıca edebiyat-insan-toplum kavramlarını değişen insan ve değişen toplum çatısı altında yorumlamak mümkün olmalıdır. Bu değişimin en önemli kriteri, zamansal olandan kavramsal olana doğru hareket eden, edebi ve estetik tasavvurunu daima bu akıma göre ayarlayan insandır. İnsanlar değiştikçe ve toplum değiştikçe devam eden geleneği incelemenin yeri her mesleğe ve her bakış açısına göre değişir. Konumuz için değişimin ana ekseni, insan ruhundan toplumun farklı katmanlarına geçip oradan insana dönen ve kimine göre hikmetle, kimine göre kültürde ifadesini bulan zemindir. Sözle yaratılan sanatın incelenmesiyle mesleğimiz önemli ve belirleyici bir temel kazanıyor.
1923-1940, 1940-1950, 1950-1960, 1960-1970 ve 1970-1980 gibi dönemlere ayrılan siyasi akımların ve sosyal ve kültürel alanlardaki yeni oluşumların birey ve toplum üzerindeki etkileri edebî alanda güçlü bir şekilde kendini gösterir. İşler. Tanzimat çizgisinden Cumhuriyet’in ilanına kadar çeşitlenen ve gelişen yönetim biçimlerinde de edebî eserlerin etkisi görülmektedir.
Edebî dönemlerin isimlendirilmesine bakıldığında, sanki estetik ve edebî değil, siyasi ve sosyal bir düzenleme söz konusudur: İslamiyet’in kabulünden önceki ve sonraki dönemlerin araştırmacıları, Tanzimat, inkılâplar, Meşrutiyet, cumhuriyet… Siyasi tercihleri anlamaya yardımcı olacak bir düzenleme yapmak istediler. Açıkça kınamak gerekli değildir. Çünkü kültürel değerler, toplumsal ve siyasal gelişmeler edebî eserlerde çok önemli rol oynar. Politik dönüm noktaları, tarihsel sırayla hatırlaması kolay parametreler sağlar. İnsan gerçekliğine ışık tutan, kişisel ve toplumsal gelişimini bir kurgu bütünlüğü içinde sözlerle ifade eden edebî eserler, bu hatıralarla dolu toplumsal ve siyasal çizgilerden tamamen soyutlanmış düşünülemez.
1920’de ve aslında 1923’te kuruluşu resmen kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti, oluşumu ve 76 yıllık tarihi ile yeni bakış açıları geliştirmek için tekrar tekrar incelenmeli ve genç nesillere fikir üretmeleri tavsiye edilmelidir. Konuyla ilgili. Bu dönemin edebiyatı da fikir üretilebilen alanlar arasındadır.
Ülke, 29 Ekim 1923’te Misak-ı Milli (Milli Antlaşma) sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti olarak kurulmuştur. Halifelik kaldırılmış ve Osmanlı hanedanı halife ile birlikte yurt dışına taşınmıştır. Nawab, şeriatı ve kilitleri kaldırdı. Okullar kapalı. Eğitimde Standardizasyon Kanunu çıkarılmış ve tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlanmıştır. Dini mahkemeler kaldırıldı (1924). Konutlar, tarikatlar ve türbeler kapatıldı. Kıyafet kuralları yürürlüğe girdi. Resmi işlerde Hicri ve Mevlana tarihleri yerine Miladi tarih ve Batı takvimi kabul edilmiştir. Uluslararası saat uygulaması tanıtıldı (1925). İsviçre’den Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku; Ceza Kanunu İtalya’dan alınmıştır (1926). Ülke laik hale geldi, önce sayılar sonra da alfabe Latin sistemine çevrildi (1927, 1928). İlk ve orta öğretimde Osmanlıca, Arapça ve Farsça kaldırıldı. Din fasılları yeniden düzenlendi. Türk Tarih Kurumu (1931) ve Türk Dil Kurumu (1932) kuruldu. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi (1934). Cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik, milliyetçilik, devlet ve devrim olmak üzere altı ilke belirlendi.
İlahiyattan sonra edebî eserlerde yer alan vatan, vatan, vatan, okul, sanat, gelişme, muasır milletler düzeyine ulaşma, aşk, aile, savaşlar, siyasi entrikalar, varlık ve yokluk, devir, hürriyet, eser, eser. cumhuriyetin .. Makine gibi kavramlar Köy ve şehir, edebi örgütlenmeler çağında başlayan bir dizi değişikliği bir şekilde tekrarlıyor.
Ülkemizde edebî eserler incelenirken toplumsal ve siyasal değişmelerin de etkisiyle değerlendirmede bir zafiyet yaşanmaktadır. Bu güvenlik açığının dikkate değer bir yönü geçmiş değerlendirmelerdir. Ancak hiçbir edebi dönem, kendisinden önceki gelişmeler objektif olarak incelenmeden anlaşılamaz. Her edebi grubun, hatta her edebi eserin uzak veya yakın tarihle ilgisi vardır. Her edebi akım bir önceki dönemin izlerini taşır.
Bu yüzyılda ortaya çıkan ve cumhuriyet sisteminin imkanlarıyla yaygınlaşan bir başka gelişme çizgisi de edebî ilimler denilen ilim dalının yaygınlaşmasıdır. Edebiyat tarihi, edebiyat eleştirisi, metin tahlili, edebiyat kuramı, edebiyat sosyolojisi, edebiyat eğitimi, karşılaştırmalı edebiyat gibi alt dallara ayrılan edebiyat bilimi, şüphesiz eğitim hayatımıza yeni bakış açıları getirmektedir. Cumhuriyet döneminde Türk edebiyatında edebî eserler inceleyen uzmanlar özeleştiriden kurtulmaya çalıştılar. Bu sorun bilimsel tekniklerin yaygınlaşmasıyla açıklanabilir.
“Cumhuriyet döneminden Türk edebiyatında Aydın tipi ve insan tasavvuru, Afrika edebiyatı”
[wpcin-random-posts]