Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bir analizini yapabilmek için öncelikle Cumhuriyet kavramı üzerinde temel bilgiler edinilmeli. Cumhuriyet, siyasi bir oluşumun yanında toplumsal bir yaşam biçimi olarak da varlığını sürdürüyor. Cumhuriyet sadece toplumsal bir yaşam biçimi değil, aynı zamanda Mustafa Kemal’in kültür anlayışıyla şekillenen bir kültür hazinesi olarak da yaşamımızdaki yerini almıştır.
Bu noktada, bu yazının da temel konusu olan kültürün tanımını ele almak ve konuya hızlı bir giriş yapmak istiyorum. Zira tanımlardan hemen sonra çağımızın belki de görünmeyen ve bilinmeyen hastalığı olan kültür erozyonuna , yabancılaşmaya dair aklımdakileri belirteceğim. Kültürün bir kaç tanımı var…
Tanımlardan da anlaşılıyor ki bir ulus, kendi kültüründen ödün veriyorsa ve başka milletlerin kültürünü kendi kültüründen üstün görüp benimsiyorsa, o ulusun ileri dönük bir yaşam biçimi olamaz. Son tanımda da belirtildiği gibi kültür, bir ulusa niteliklerini verir. Yabancı güçlerin yiyip yutmak için izledikleri tek yol, gözlerine kestirdikleri ülkenin kültürünü ele geçirmek, yok etmek ve o ülkeye kendi kültürlerini benimsetmektir. Çünkü kültür bir ülkenin, ulusun en önemli atar damarlarından biridir.
Cumhuriyetle birlikte önemli bir kültür politikasına kavuşan ve belli bir ivme kazanan kültür-sanatın, günümüze bakıldığında iç açıcı bir tablo çizmediğini belirtmek yanlış olmaz.
Ülkemizde yabancı kültüre olan ilgi bizi kendi kültürümüzden, değerlerimizden hızla uzaklaştırıyor.
Bir ülkenin kültür-sanatı olmadan o ülkenin kendini ifade/temsil hakkı olamaz.
Giyim kuşamdan müziğe, konuşmadan davranışlara kadar tüm karakterinizle başka ülkelerin kültürünü taşıyıp benimsediğinizde ve size ait olana burun kıvırdığınızda kendinize yabancılaşır ve köklerinizden koparsınız. İşte bu, kültür erozyonundan başka bir şey değildir. Kendi kültürünü değil, başkalarının kültürünü benimseyen bir millet kandırılmaya mahkumdur.
Kültür, bir toplumun kimliğinin temel taşıdır. Dil, gelenekler, sanat, müzik ve daha birçok unsur, bir topluluğun tarihini ve değerlerini yansıtır. Ancak, günümüzde kültür erozyonu denilen fenomen, bu değerli unsurların giderek kaybolmasına yol açmaktadır. Kültür erozyonu, bir toplumun köklerini zayıflatarak, kimliğini yitirmesine neden olabilir.
Kültür erozyonu, bir toplumun kültürel değerlerinin ve geleneklerinin zaman içinde kaybolması veya deforme olması anlamına gelir. Bu, genellikle modernleşme, küreselleşme ve teknolojik ilerlemeler gibi etkilerin sonucunda meydana gelir. Yerel gelenekler, dil ve sanat gibi unsurlar zamanla unutulabilir veya yabancı kültürlerin baskısı altında değişebilir.
Kültür erozyonunun nedenlerine, sonuçlarına ve nasıl önleneceğine dair soruları birlikte cevaplayalım:
Anlaşılacağı üzere en büyük çözüm önerisi aktarım . İlgi görmüyor, daha doğrusu “nasıl olsa” ilgi görmüyor diye nesillere öğretilmeyen, gösterilmeyen kültürümüz her şeyiyle o kadar eşsiz ve o kadar özel ki, derslerimde sıklıkla vurguladığımda, çocuklarımızın ilgi ve devamının gelmesi konusundaki istekleri bunun en büyük kanıtı. Kültürümüzün tüm öğeleri derslerde vurgulanmalı ve çocuklarımıza öğretilmeli. Bu konudaki düzgün aktarım, nesillerin farkındalığını arttırarak kendilerine ait olana bağlılıklarını sağlayacak, olan bağlılıklarını arttıracaktır.
“Kültür dediğimiz şey bir toplumun devlet yaşamında, düşünce yaşamında, iktisadi yaşamında yapabileceği şeylerin toplamıdır. Uygarlık da bundan başka bir şey değildir.”
Mustafa Kemal Atatürk
Sonuç olarak kültür erozyonu, bir toplumun değerli mirasını kaybetmesine neden olabilir. Ancak, eğitim, farkındalık ve aktif çaba ile bu süreci yavaşlatabilir ve kültürel zenginliği koruyabiliriz. Her birimiz, kendi kültürel mirasımıza sahip çıkmak ve diğer kültürleri de anlamak için çaba göstermeliyiz. Böylece, geçmişimizin izlerini geleceğe taşıyabiliriz. Özetle bizler ne olursa olsun bizim olanı yeşertip büyütmeli ve benimsemeliyiz.