DEHB’li Çocuklar Bize Ne Anlatmaya Çalışıyor?

Şu cümleleri ne sıklıkla duyuyorsunuz?

Ben çocukken, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) diye bir şey yoktu.
DEHB gerçek bir rahatsızlık değil. Çocukların daha az şekere, daha az teknolojiye ve daha çok disipline ihtiyaçları var, hepsi bu.
Ebeveynler çocuklarının davranış problemleri için DEHB’yi suçlamayı bırakmalı ve onları terbiye etmeye başlamalılar.
Yukarıdaki ifadeler, bazı insanların DEHB’ye bakışlarını yansıtıyor. Bazıları bu durumun bir kısaltmayı bile hak etmediğini, çünkü gerçek bir rahatsızlık olmadığını ve bu duruma kötü ebeveynliğin yol açtığını düşünüyor. DEHB benzeri belirtilere birçok durumun sebep olabileceğini kabul etsem de, DEHB’nin gerçekliği yadsınamaz. Aslında etrafta daha fazla DEHB’li çocuk yok, DEHB’nin asıl belirtilerinin giderek çoğaldığı bir dünya var.

Şöyle düşünelim: Toprağa bir tohum ektiğimizde, tohum biz onu sulayana kadar büyümez. Hızlı ve teknolojik açıdan gelişmiş toplumumuz çocuklarımızın beyinlerini “suladı”. Tek tük filizler çıkıyorken, artık bol miktarda bitki yetiştirmek için ihtiyaç duyulan suyla besleyici açıdan zengin topraklar yarattık. Yeni dünyamız DEHB beyinlerini büyütüyor.

Ancak, DEHB’li beyin kötü bir şey değil! Tam tersi. DEHB’li beyin sadece farklı.

DEHB’li çocukların aileleriyle çalışırken “zipline” (yüksek bir noktadan, alçak bir noktaya bağlanmış çelik halat vasıtası ile kayma aktivitesi) benzetmesini kullanırım. DEHB’li bir çocuğun beyninde binlerce “zipline” var diyebiliriz. Eğer bir aktivite dikkatlerini tutacak kadar ilgi çekici değilse, daha heyecan verici başka bir aktiviteyle ilgilenmeye başlıyorlar. Geçmiş yıllarda çocuklarımızın dikkatini daha fazla çekebiliyorduk, çünkü açıkçası dünyamız daha sıkıcıydı. Şimdilerde olduğu gibi her şey parmaklarımızın ucunda değildi. Yıldızlar hakkında bir şey merak ettiğimizde kitaplarımızı incelememiz, kütüphaneye gitmemiz veya ansiklopedilere başvurmamız gerekiyordu. Ancak artık takımyıldızının adını internette aratmamız, detaylı bilgilere ve görsellere ulaşmamız için saniyeler yeterli. Saniyeler içinde fotoğraflarına, videolarına, içinde gerçekleşen aktivitelere ve hayal edebileceğimiz diğer her şeye erişmek mümkün. Bu durumu sevsek de sevmesek de, yeni dünyamız sıkıcı olmaktan çok uzak. Hızlı, yenilikçi, yaratıcı ve ilgi çekici.

Bu teknoloji patlaması büyük değişimlere sebep oldu. Örneğin, ulaşım daha güvenli, hızlı ve etkili. Anlık iletişim kurabiliyoruz. Yaratıcılığımızın sonu yok. Ancak tüm bunlara rağmen, eğitim sistemimiz pek de değişmiş sayılmaz. Beni yanlış anlamayın, harika öğretmenlere sahibiz, ancak modası geçmiş bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. Çocuklardan saatlerce sıralarında oturup, yıllardır öğretilen şeyleri öğretmenlerinden dinlemelerini bekliyoruz. Bir de bunu çok küçük yaştaki çocuklardan bekliyoruz. Anaokuluna giden çocukların açık havada koşuşturması, oyun oynaması ve keşfetmesi gereken yerde, harfleri ve rakamları yazarken onlardan hareketsizce oturmalarını talep ediyoruz. Teneffüslerini, beden eğitimi ve sanat derslerini ellerinden aldık. Bunun üstüne bir de çocukları saatlerini alacak ödevlerle evlerine gönderiyoruz ve sonra neden bu kadar davranış problemi ile karşılaştığımızı merak ediyoruz. DEHB’si olmayan bir çocuk için bunlar sıkıcı gözüken ancak aynı zamanda yapılabilir şeyler. Düşüncesiz ve karanlık bir “kutunun” içinde yaşamayı öğreniyorlar. Ancak DEHB’li beyin için durum farklı.

DEHB’li çocuklar da oturup öğretmenlerini dinlemeyi denerler, ancak “öğrendikleri” şey ilgi çekici değilse başka bir aktiviteye geçiş yapmaları uzun sürmez. Öğretmeni, anlattığı konuyla DEHB’li öğrencisi Joey’nin ilgisini çekemezse, Joey daha heyecan verici bir şey bulur. Defterine son icadının karalamasını yapabilir mesela. Ağaçtan bir kale yapmayı hayal ederken kalemiyle sıraya vurabilir. Ya da masasının üstündeki ataşı sağ yerine sol elini kullanarak ne kadar uzağa fırlatabileceğini düşünmeye başlayabilir. Uzaktan gelen “Joey, Joey, Joey! Ne yapıyorsun? Ben sana az önce ne dedim? Dikkatini bana vermen lazım. Daha çok çabalaman lazım!” seslerini duyana kadar her şey yolundadır. Ancak Joey’nin öğretmeninin ne dediği hakkında hiçbir fikri yok. O çoktandır uzaklara dalmış durumda.

Ebeveynlere ve eğitimcilere hep şunu söylerim: DEHB’li çocuklarımız korkunç, disiplinsiz veya başa çıkılmaz değiller. Biz onların uyum sağlamalarına izin vermeyen bir dünya yarattık. Amacımız uyum sağlamalarını beklediğimiz bu dünyayı yeniden gözden geçirmek olmalı. “Kare”nin dışına çıkmak kötü bir şey değil; bizim geleceğimiz. Ama çocuklarımızı aynı kareye sığdırmaya çalışıyoruz maalesef.

Gerçekten DEHB’si olan çocuklar aynı zamanda en yaratıcı ve en yenilikçi insanlar oluyorlar. Ancak beyinlerinin içinde neler olup bittiğine odaklanmak yerine, dışarıda ne gördüğümüze odaklanıyoruz. Davranışlarına odaklanıyoruz. Başkalarının ne düşündüğüyle ilgili endişeleniyoruz. Giremeyecekleri okulları düşünüyoruz. Başarısız olacaklarından korkuyoruz. Başarısız olacaklarından endişe duyarken onları başarısızlığa hazırlayan insanların biz olduğumuzu görememek ne büyük ironi…

Peki tüm bunlar çocuklarımızın serbestçe, hiçbir kural, rutin ve beklenti olmadan hareket etmelerine izin vermemiz gerektiği anlamına mı geliyor? Tabii ki hayır! Güvende hissetmek için her çocuğun kurallara, rutinlere ve beklentilere ihtiyacı vardır. Ama çocuklarımızı başarısızlığa hazırlamak yerine başarılı olmalarına yardımcı olmalıyız. Eğer DEHB’li bir çocuğun ebeveyni ya da öğretmeniyseniz, bakış açınızı değiştirmenizi öneririm.

İşte, “uyum sağlayamayan” DEHB’li çocuklarımızın kabul görmelerine yardımcı olmak için yapabileceğimiz değişiklikler:

Gün içinde “zipline” yapmalarına, yani dalıp gitmelerine izin vermeliyiz.
Koşmalarına, oyun oynamalarına ve keşfetmelerine izin vermeliyiz.
İlgi alanlarını desteklemeli ve tutkularının peşinden koşmalarına yardım etmeliyiz.
Eğitim sistemimizi gözden geçirmeliyiz.
Çocuklarımıza düşüncesizce ödevler vermekten vazgeçmeliyiz.
Gösterdikleri çabaya odaklanmalı, küçük başarılarını fark etmeli ve takdir etmeliyiz.
Ancak en önemlisi, bakış açımızı genişletmeli ve herkesin aynı olmadığını kabullenmeliyiz.

Kaynak: https://community.today.com/parentingteam/post/our-adhd-children-are-trying-to-tell-us-something-its-time-for-us-to-listen?fbclid=IwAR1hOQVvYKUYzJq-OGZhUecQji_XpvMDhobnvPB7ecMcz2G8zIvCfI2Smro