Deliye Neden Her Gün Bayram?

Delilikle dâhilik arasında ince bir çizgi olduğu söylenir. Sonuç itibariyle hem deliler hem de dâhiler sıra dışıdır, tuhaftır, tehlikelidir. Tehlikelidirler, çünkü ezberleri ve tabii konforları bozabilirler. Oysa insanların büyük çoğunluğu, kendilerini rahat hissettikleri konfor alanında kalmak ve mutlu mesut yaşamak ister. Rutin, insan canlısına rahatlık ve huzur verir. Ama acı gerçek şudur ki, hayatlar hiçbir zaman rutin devam etmez, illa ki bir aksilik çıkar. Kaos kozmosun düzenidir ve gerçekten huzurlu olanlar kaosla barışık olanlardır .

Düşünen İnsan Heykeli!

Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin bahçesindeki “Düşünen insan” heykelini çoğunuz bilirsiniz, bilmeyenler için paylaşayım:

Bu heykel ünlü Fransız heykeltıraş Auguste Rodin tarafından 19. Yüzyılda yapılmış bir sanat eseri. Rivayete göre Dante’nin “İlahi Komedya”sındaki cehennem sahnelerinden birini görselleştirmek isteyen Rodin, “Cehennem Kapısı” isimli bitiremediği eserinin bir parçası olarak yapmış “Düşünen İnsan” heykelini. Tüm dünyada felsefî düşünceyi ifade eden bir figür olarak görülen bu heykel, nasıl olup da ülkemizde akıl hastanesine düşmüştür?

Yıllarca delilerin neden filozof kılığında görselleştirildiğini düşündüm durdum. Uzunca bir süre bu heykeli akıl hastanesine koyarak düşünmeyi “kafayı yeme”yle ilişkilendiren zihniyete veryansın ettim. Fakat atasözlerimize bakınca bu zihniyetin kültürümüze içkin olduğunu anladım: “Çok düşünme kafayı yersin”, “Düşün düşün, … işin”, “Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin”, “Ne düşünüyorsun öyle arpacı kumrusu gibi?”

Sanıyorum bizdeki bu yaklaşım delilikle dâhilik arasındaki farkı anlayamamaktan kaynaklanıyor. Dâhiler bir konuya takılıp onun üzerine yıllarca kafa patlatabilirler ki en büyük fikirler, sanat eserleri ve buluşlar da bu şekilde ortaya çıkmıştır fakat bu durum sıradan insanlara “delilik” olarak görünür. Nitekim sıradan insan için esas olan uyumlu sosyal ilişkiler geliştirmek (insan içine karışmak), sigortalı sabit bir iş bulup çalışmak ve hayırlı bir kısmetle evlenip çoluğa çocuğa karışmaktır. Oysa sıra dışı insanlar pek kimseye karışmazlar, çünkü kendi gündemleri vardır. O gündemle o kadar meşguldürler ki günlük hayatın rutinleri onları pek ilgilendirmez. İlgilendikleri konu üzerinde çalışırken yemeyi-içmeyi, yedirmeyi-içirmeyi, uyumayı, hatta üremeyi unuturlar. Bu da onları temel ihtiyaçlarını dahi karşılamaktan aciz delilere dönüştürür.

Deliliğe İhtiyacımız Var

Zaman zaman hepimiz belli ölçülerde delirmeliyiz. “Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğime deli olayım o benim kahrımı çeksin” diyebiliriz. Sonuçta delilik de doğal seleksiyon içinde yeri olan bir özellik ve temelde toplumsal normları takmamak, anormal davranışlar sergilemek demek olan deliliğe hepimizin belli ölçülerde ihtiyacı var. Ama full time delilik en keyiflisi gibi görünüyor. Neden mi?

Kim Deli Kim Akıllı?

“Etraf akılsız insan dolu, bizim delirmeye değil akıllanmaya ihtiyacımız var!” diyebilirsiniz. Akıl köken olarak “bağlamak” sözcüğünden türemiş bir kelime ve kendini kontrol etmeyi, dürtüsellik yerine rasyonel davranmayı ifade ediyor. “Akıllı olmak” topluma uyumlanmamız ve toplumsal düzenin devamı için hayati bir özellik. Fakat sorun şu ki topluma uyumlanırken kendi bireyselliğimizi kaybederek benliğimize ihanet edebiliyoruz. “Akıllı” olup etrafına uyumlanarak kendi umutlarından, hayallerinden ve potansiyellerinden vazgeçen pek çok insan, gençliklerinde akıllı oldukları için derin üzüntü duyabiliyor. “Keşke biraz da delilik etseymişim!” diyen o kadar çok insan gördüm ki, akıllıların buna pişman olduklarını rahatlıkla iddia edebilirim. Bu nedenle özgün varlığımızı korumak adına bazen deli olmak akıllı olmaktan çok daha akıllıca olabilir.

Bayram O Bayram Ola!

İnsanın mutluluğu için nihai olarak gereken şey kişinin kendini gerçekleştirmesidir. Kendini gerçekleştirmek ise ancak kendine sahip çıkmakla olur. Topluma fazlasıyla uyumlanan insanlar kendilerini gerçekleştiremezler ve son kertede mutsuz olurlar. Hayatı bayram tadında yaşamak için kişinin özgür olması, özgün varlığını ortaya koyması ve kendine has potansiyellerini gerçekleştirmesi gerekir. Bunu yapabilen kişinin her günü bayramdır.

Tüm hayatımızın bayram olması için biraz deliliğe cesaret edelim. Kastım başkalarına zarar verecek ve toplum düzenini bozacak tahripkar davranışlar sergilemek değil. “Ben benim” diyebilmek ve kendine sahip çıkmak için gerekirse normları reddetmek. Çünkü bu hayat bir kere yaşanıyor ve hepimiz önce kendimize karşı sorumluyuz. Kendimiz bizim için en değerli varlık ve kendisi olmayanın hiçbir şeyi olmuyor.

O halde “kendimiz” için, yaşasın delilik!

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Ah Haluk Abi Aşk Olsun!