Diderot Etkisi: Tüketim Denen Put

Bazı ilginç kavramlar vardır ki zıtları ile var olurlar. Güzelin çirkin yoksunu olması, iyinin kötü barındırmayan demek olması, karanlığın ışık olmadığı zaman belirmesi ve bunlar gibi diğer zıtlıkların hepsi buna bir örnek.

Bugün özellikle bir zıtlığı konu edinmek istiyorum, bu zıtlığı anlamamız için benim de hayran olduğum ve son birkaç yıldır medyayı kasıp kavuran “minimalizm” akımına bir göz atalım.

Minimalizm: Daha Çok Uğruna Aza Sahip Olmak!

“Minimalist yaşam tarzı” deyince kafalar biraz karışabiliyor. Hiç kimse minimal, içi boş ve yoksunluklardan ibaret bir hayat yaşamak istemez. Tam tersine, olabildiğince tam gaz, hatıralar ve mutluluklarla dolu bir hayat tercih edilir. Fakat minimalizmin anlamı da zaten bu değil.

Minimalizm, sadece etrafınızdaki eşyalardan kurtulmaktan ibaret değil, önemli olan noktalara odaklanabilmek için gereksiz olan eşyalardan kurtulmaktır. 35 tane ayakkabınız varsa bunu 5 tane çok kullandığınız ayakkabıya indirmektir. 6 tane gözlüğünüz varsa, en fazla kullandığınız bir tanesini seçmektir. Kullanmadığınız birçok eşya ile yaşamak yerine kullandığınız az ama kaliteli eşyalarla hayatınızı idame ettirmenizdir. Daha az uğruna daha az değil, daha çok uğruna daha aza sahip olmaktır.

Bu yazının başında zıtlıklardan bahsettik, bu da beni ortasında bulunduğumuz ve harıl harıl işleyen tüketim çağına getiriyor. Her şey tek kullanımlık olmuş durumda. Al, 3 ay sonra at. Alınan kıyafetler 2 ay boyunca kullanılıyor, sonra “modası geçti” putu kapıdan selam söylemeye geliyor ve 3-4 kere kullanılmış bu kıyafet kenara fırlatılıyor.

Satın Alma Sarmalı

Aldığınız yeni elbisenin yeni bir ayakkabıya, çantaya, kolyeye ihtiyacı var.

Tüketim denince de aklıma Denis Diderot adlı Fransız filozoftan başkası gelmiyor. Kendisi, şu an Diderot etkisi dediğimiz, aşırı tüketimin altında yatan motivasyonu konu edinen bir fenomeni ortaya atmıştır.

Diderot Etkisi, en basit tanımı ile şudur: “Bir tüketicinin varoluşuna yeni bir mülkün dâhil edilmesi, çoğu zaman sarmal bir tüketim süreciyle sonuçlanır.”

Başka bir deyişle, bir yeni ürünün satın alınması genellikle başka bir ürünün satın alınmasına yol açar. Nasıl?

İşin aslı şudur, yeni bir kıyafet aldıktan sonra illa yeni bir ayakkabıya ihtiyacımız yoktur ama hayatımıza dâhil olan bu yeni uzuv evde var olan mülklerimizi eskimiş ve yıpranmış gösterebilir. Bu da bizi tüketime doğru iter. Bunu şöyle hayal edelim, elinizde yıllardır kullandığınız iki tane paslanmayan altın kabınız var, ikisi de mükemmel kondisyonda. Fakat bir gün kaplardan birini kaybediyorsunuz. Yerini alması için çok benzer ikinci bir altın kap alıyorsunuz fakat eve geri getirdiğinizde bu kabın eski kabınızdan daha parlak olduğunun farkına varıyorsunuz. Bu sefer yıllardır kullandığınız ve işinize yarayan diğer kap size eski geliyor. Bu eski gelen kabınızı da değiştiriyorsunuz sonra ise tepsinizin bu iki yeni kabınızın arasında sönük durduğunu fark ediyorsunuz

Yeni tepsi…

Yeni sehpa…

Acaba halı kapların yanında biraz sırıtıyor mu?

Diderot etkisinin de çıkma sebebinin Denis Diderot’nun başına gelen bu örneğe çok benzer bir vakadan olduğunu söylersem ne dersiniz peki?

Yeninin Kölesi Olmak

Denis Diderot “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” makalesinde tamda bu gözlemlediklerini konu ediniyor. Anlatılanlara göre, Diderot arkadaşından nazik bir jest olarak yeni ve zarif bir sabahlık (Röbteşambır) alır. Ancak, bu yeni sabahlığı ile Denis, diğer tüm eşyalarının ona kıyasla sıkıcı ve soluk görünmeye başladığını fark eder. Onları – hepsini – hatta duvarlardaki sanatı bile değiştirmeye başlar. Ve hikâyenin sonunda Denis, “Eski sabahlığımın mutlak ustasıydım, ancak yenisinin kölesi oldum” der.

Bizde aldıklarımızın kölesi olmayalım, maddi hazlar bizi kör ediyorsa bunun ne kadarına gerçekten haz diyebiliriz ki!

Paralel Evrende Zıtlıklar ve Diderot Etkisi

Bu yazının başında zıtlıklardan bahsettik. Peki ya Diderot etkisinin başka, paralel ya da hayali bir evrende zıt bir kullanımı olsaydı? Hayali bir efkârlar âleminde Diderot etkisi yeni düşüncelerin yeni düşünceler ve daha fazla fikirlerin oluşmasına yol açtığı bir etkiyi açıklıyor olabilirdi.

Öylesine karıştırdığınız bir kitapta karşılaştığınız bir cümle sizi kitabın geri kalanını okumanıza, oradan yeni bir yazarı tanıyıp onun diğer kitaplarıyla da tanışmanıza yol açabilirdi

Felsefe öğretmeninin derste sorduğu basit bir soru sizi kendiniz ve etrafınızla alakalı bir soru sarmalına sürükleyebilirdi

Sokakta yürürken karşılaştığınız yabancı bir kelime sizi yeni bir dile yaklaştırıp linguistik ve etimolojiye karşı ilgi salmanıza yol açabilirdi

Okuduğunuz basit bir yazı, kendi düşüncelerinizi kağıda döktüğünüz yazılar yazmaya başlamanıza yol açabilirdi

Bu hayali evrendeki Diderot etkisi, tüketimin köleleştirici etkisini açıklamak yerine belki de üretimin yüceliğini açıklardı.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Beynimizin Minimalizmi