Dönüşmek Zorunda olan Hayatlarımız…
Alışılmadık, göstere göstere de gelmiş olsa da aslında çok ani, görülmemiş, deneyimlenmemiş ve kitlesel bir şey.
Bir tehdit. Bir virüs. Bir küresel salgın.
Hayatımda ilk defa; sadece kendimin ya da çevremin değil, herkesin hayatından endişe ettiğim bir dönem yaşadım. Hepimiz yaşadık. Daha önce son 1-1,5 aydır hissettiğim şeyleri hissettiğim başka bir zaman dilimi olmamıştı. Kendimi zaman zaman pencereden dışarı boş boş bakarken ve “Bundan sonra ne olacak?” sorusunu sorup, cevap veremezken buldum.
Son 1 haftadır tünelin ucundaki ışık görünüyor olsa da, sanırım hiçbirimiz henüz kendimizi tamamen güvende hissetmiyoruz ve bir süre daha da hissetmeyeceğiz. Zira geldiğimiz noktada, 2020 yılında bilimin ve teknolojinin oldukça ileride olduğunu düşünürken, korunma yöntemimiz bile kısmen ironik gelse de, şu anki kaçınılmaz gerçeğimiz de bu. Çünkü bu virüse karşı henüz işe yarayan/yarayacak bir ilaç, tedavi ya da aşı yok. Dünya tamamen gafil avlanmış durumda.
Kısaca hepimiz, yaklaşık 8 milyar insan kitlesel olarak bir virüsün tehditi altındayız, hayatlarımızdan endişe duyuyoruz ve bu durumun ne kadar süreceğini ve ne zaman biteceğini de bilmiyoruz. Böylece bu kaotik ortama bir de kocaman bir belirsiz-bilinmezlik faktörü de ekleniyor. Yani VUCA’nın en alasını topluca yaşıyoruz. Peki biz buradan nasıl sağ salim çıkacağız? Hayatlarımız; özel, iş ya da sosyal farketmez, nasıl etkilenecek?
Olayın psikolojik boyutunun bireyler ve toplumlar üzerinde çok önemli etkileri olduğuna inansam da, oralara girmeyi çok doğru bulmuyorum. Psikolog değilim sonuçta, IK’cıyım. İşte tam da bu nedenle bu yazıda yapmak istediğim, daha gerçekçi bir bakış açısı ile, bundan sonra özellikle iş hayatında, çalışma pratiklerimizde nelerin değişeceğine ufak ve kendimce bir bakış atmaktır. Zaman ayıranlara keyifli okumalar.
İş Hayatındaki Dönüşüm
“Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez ve aynı kalmaz”
tezinden hareketle, bu durumun geçeceğini ama geçerken de bir çok şeyi değiştirerek, hatta yıkarak, yerine yeni yaklaşımlar, yeni normaller koyacağını sanırım artık hepimiz kabul ettik.
O giderken, bize alışmamız ve uyum sağlamamız gereken “yeni”ler bırakacak. Özel ve sosyal hayatlarımız, yaşam tarzlarımız ve alışkanlıklarımız, birçok şey eskisinden oldukça farklı olacak. Tüm bunlar olurken, çalışma yaşamının, iş dünyasının aynı kalması tabi ki mümkün olmayacak. Orada da köklü dönüşümler kapıda.
Peki neler değişecek? Çalışma yaşamı nasıl şekillenecek? Neler öne çıkacak ve şirketler nelere öncelik verecek? Gelin çok kısa da olsa birlikte bakalım.
Öncelikle, bazı yabancı kaynaklardan derlediğim, kısa vadede iş hayatında olacaklarla ilgili birkaç öngörüyü sizlerle paylaşacağım, sonrasında da “Nelere hazır olmalıyız, şirketler neler yapmalı?” konusunda birkaç küçük ipucu paylaşarak bitireceğim.
Birkaç Öngörü
-
“Çalışanın sağlığı, güvenliği ve hepsinin sonucunda da mutluluğu” tüm şirket ajandalarının ana konusu olacak. Burada sadece fiziksel sağlıktan da bahsetmiyoruz, çalışanların mental anlamda sağlıklı olması da şirketlerin yeni odak alanlarından olacak. Psikolojik sermayeyi korumak hiç olmadığı kadar öncelikli olacak.
-
Şeffaflık talebi eskiye oranla, fazlasıyla artacak. Önceden daha çok devletlerden, hükümetlerden şeffaf olmaları beklenirken, artık şirketler de bundan payını alacak. Kurumlar çalışanlarını her konuda doğru bilgilendirmek ve sorularına en açık şekilde cevap vermek durumunda olacaklar.
-
Çalışanın yeteneklerini ve yetkinliklerini değişen koşullara göre, yeniden gözden geçirme ve yeni duruma göre, onları “
upskilled
” hale getirme konusu, IK profesyonellerinin temel görevleri arasında olacak. Bu anlamda özellikle kişiye özel eğitimler ve koçluk hizmetleri ayrıca öne çıkacak. Bireyselleşmenin her alanda etkisini ne kadar arttıracağını yaşayarak göreceğiz.
-
“Remote working”
giderek artacak ve çok kısa bir süre içerisinde normal hale gelecek. Hatta şirketler ek menfaat paketlerine “evde yüksek hızlı internet ve evde daha verimli çalışma için gerekli ekipmanlar” vb. seçenekleri de dahil edecekler.
-
Resmi olarak “hiyerarşilerin sonu” geldi diyebiliriz. Çünkü artık otorite; gereken durumlarda, ekip üyeleri arasında paylaşılarak kullanılacak. Sadece yöneticilerin tekelinde olmaktan çıkacak. Şirketlerde yönetim anlayışları çok kısa sürede değişirken, yöneticilerin artık daha çok “
bilgi veren, bilgi paylaşan”
rolleri olacak. Artık sadece sözde değil, uygulamada
“Flatter organizations”
zamanı.
-
Ve tabi ki Z kuşağı. Daha önceki yazılarımızda da bahsetmiştik. Bu kuşağın etkilerini yavaş yavaş hissetmeye başlamıştık. Fakat asıl önümüzdeki 1-2 sene içerisinde, iş hayatına daha çok dahil olacakları için, daha yoğun göreceğimizi öngörüyorduk. Fakat Corona ekonomik ve sosyal hayatı çok ani ve hızlı bir şekilde etkilediği ve daha da etkileyeceği için, bu anlamda Z kuşağının etkisinin Post Corona dönemde çok daha fazla hissedileceği düşünülüyor. Diğer yandan, aynı zamanda özellikle tüm dünya ekonomisinin küçülmesinin beklendiği önümüzdeki 18 aylık dönemde, bu kuşağın istihdama ne kadar dahil olacağı/olabileceği de çok önemli ve apayrı bir konu olarak gündemlerde olacak.Bence zaten salgın sonrası ekonomik durum söz konusu olunca, tüm etkileri kuşak bağımsız düşünmek belki de en doğrusu olacak.
Peki tüm bunlar olurken, şirketler ne yapacak?
-
Sonra, mutlaka
mevcut ekonomik durumu
değerlendirip, şirketlerin kendi finansal şartlarını açıkça ortaya koymaları gerekli. 2020-2021 döneminde, tüm dünya genelinde ciddi bir
ekonomik küçülme
beklentisi olduğundan, finansal durumu net bir şekilde ortaya koyabilmek daha da kritik olacak.
-
Corona sonrası dönemde, şirketler müşterisinin ihtiyaçlarına yeniden bakacaklar. Değişen müşteri ihtiyaçları, iş modellerini etkileyecek.
-
Yeni duruma ve ekonomik şartlara göre yeni stratejiler geliştirmek gerekecek. İş yapış şekilleri ve iş modelleri de tüm bu değişimlerden fazlasıyla etkilenecek. Kısa süre sonra, Corona öncesi yaptığı işten, farklı işler yapan şirketler görebilmemiz çok mümkün.
-
Partnerlik, işbirlikleri, birlikte iş yapma modelleri
öne çıkacak. Yine yakın gelecekte, büyük şirketlerin birlikte iş yaptıklarını ve birbirlerini desteklediklerini göreceğiz. Apple ve Google bunun ilk örneği oldu bile.
Kolektif Bilinç
yeni dönemin anahtarları arasında olacak.
-
Bireyselleşme ve dijitalleşmenin
iş yaşamı üzerindeki etkilerinin, Corona öncesinde de artacağı öngörülüyordu. Fakat Corona süreci, ister istemez etkilerini daha da hızlandırdı. Şirketlerin de bu 2 kavramı, atacakları her adımda göz önünde bulundurmaları şart oldu.
-
Şirketler için
“çalışan”
tanımı değişecek ve genişleyecek.Şirketlerin çalışanlarını daha yakından tanımaya, onların ihtiyaçlarını ve önceliklerini daha iyi anlamaya ihtiyacı olacak. Çalışanların her anlamda (maddi-manevi ve mental) daha çok desteklemesi gereken bir döneme giriyoruz. Burada altını çizmeden geçmek istemediğim bir nokta daha var.
“Değişen Çalışan Deneyimi”.
Bağlı ve mutlu çalışan yaratmaya çalışırken, bunu yapmak için hayata geçirilmesi gerekenler şirketler açısından eskisinden çok daha farklı olacak. Bu kesin.
-
Şirketler için
“yeni ofis kültürü”
’nü tanımlama ve bunu normalize edebilme süreci gerçekleşecek. Bu süreci diğerlerine oranla daha hızlı hayata geçirebilen şirketler öne çıkacak.
-
Ve tabi ki tüm bu yeni koşullar altında, çalışanları durmadan geliştirmeye ve yeni normale uygun yetkinliklerle donatmaya devam edeceğiz.
Kolay olmayacak, bu kesin. Belki ekonomik etkiler nedeniyle de, birçok şirket için her zamankinden de zor bir dönem olacak. Eskiyi terketmek, yeniye alışmak ve bunu da zor finansal koşullarda yapmak oldukça yorucu olacak. Fakat unutmamak lazım ki, zor dönemlerin hediyeleri de ayrı güzel olur.
Bu arada sadece şirketlere değil, çalışanlara da görevler düşecek. Esnek olan, dayanıklı olan ve diğerlerine göre daha kolay adapte olanlarımız da bu “yeni normal”in taşıyıcıları olacak ve
“influencer çalışanlar”
olarak, diğerlerini de arkasından sürükleyecek.
Atlatacağız, geçecek. Sadece biraz sabır ve dayanıklılık!
Herkese sağlıklı günler.
Burcu Karaağaç Mutlu