Dr. Nazım Şuvağ ve Hacettepe Türk Sanat Müziği Korosu 50. sanat yılını etkinliklerle kutluyor.

Opr. Dr. Nazım Şuvağ ile Hacettepe Üniversitesi Türk sanat müziği korosu, 50. Yıl kutlamaları amacıyla gençlik haftası konserleri düzenliyor. Ayrıca kasım ayı içerisinde “Hacettepe Üniversitesi Türk sanat müziği korosu’nun 50 yılı” isimli açık oturum ve paneli de yapılacak.

Opr. Dr. Nazım Şuvağ, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girişinin ikinci yılında, 4 Nisan 1964’te, üniversitenin Türk Sanat Müziği Korusu’nu kurmuş. Bugün Koro’nun 50. Yılı kutlamaları yapılıyor. Rektörlüğün de desteğiyle yıl boyunca konserler, açık oturum ve paneller düzenlenecek. Dr. Nazım Şuvağ ile dilek olay “50. Yıl” anısına Koro’nun oluşum sürecini ve geçmişten günümüze devam eden çalışmalarını konuştuk.

Koro kurmaya nasıl karar verdiniz? Bu süreçte zorluklar yaşadınız mı?

Ben aileden gelen Türk Sanat Müziği sevgisi ile yetiştim. Annem ve ablam keman, kardeşim kanun çalar. Babamın sesi de gür ve güzeldir. Eşim Zehra Şuvağ’ın sesi de muhteşemdir ve Safiye Ayla’nın hayranlığına mashar olmuştur. Kızım İpek piyano çalar ve güzel seslidir. Oğlum Nazım Can bir Rock Star’dır ve New York’ta bir orkestrası vardır. Torunlarım Efe ve Ata da benimle sahneye çıkıp şarkı söylüyorlar.

7-8 yaşlarında mandolin çalmaya teşvik edildim. Sesim güzel ve kulağım sağlam olduğundan radyoda duyduğum şarkıları anında söyleyebiliyordum. İlk konserimi ilkokul 4. sınıfta, Çorum Yalçın Sineması’nda, okulun düzenlediği gecede verdim. Konserde mandolin çalıp; Manolya ve Avare adlı parçaları okudum. O zaman bunlar çok popülerdi.

Daha sonra Samsun Maarif Koleji yılları… Kolejin kuruluş günü olan 8 aralıklar da konserler… Hacettepe Tıp Günlerim (1963). O yıllarda radyo imtihanına da girdim. Hacettepe’deki devam mecburiyeti beni tercihe yöneltti. Tercihim de baba ve anne mesleği olan doktorluğa devam oldu. Bu tercih nedeniyle olsa gerek, Türk Sanat Müziği Korosu’nu Hacettepe’de kurma fikri gelişti. Beş arkadaş koroyu kurduk. O zamanki şartlar

şimdiki gibi müsait değildi. Her şeyi kendi paramızla hallediyorduk. Çalışma yerleri yoktu. Anfileri rica minnet kullanıyorduk. Konser verecek mekân da olmadığından şehirdeki sinemaları kiralıyorduk. Bazen biletli yapıyor, bazen bağış alıyorduk. Birçok defa; sinema kiralarını Hocam Prof. Dr. İhsan Doğramacı bizzat cebinden çıkararak vermiştir. Üniversite çevresinde Türk Sanat Müziği’ne sıcak bakmayan kişilerle de uğraşmak zorunda kalıyorduk.

1982 yılına kadar çalışmalar, koronun arkasında maddi ve manevi desteğim sayesinde bu şekilde kesintisiz devam etti. 1982 yılında devlet YÖK kanunu ile öğrenci faaliyetlerine sahip çıktı. Mali destek sağlandı. Konser salonları ve derslikler inşa edildi. Bu konuda Hacettepe hep öncü olmuştur.

KORO’DA ÇOK FARKLI MESLEK GRUPLARI BİRARADA

Koro ile birlikte üniversitede neler değişti, gözlemlerinizden bahseder misiniz?

Koro bir sanat kuruluşudur. Sanatın olumlu etkileri inkar edilemez. Terörün kol gezdiği 70’li yıllarda birbirlerine ateş açan karşıt grupların, aynı derslikte yan yana oturup, şarkı söylediğine bizzat şahit oldum. İşte sanatın gücü budur. İnsan davranışı üzerindeki olumlu etkileri ve pozitif yönde gelişme sağladığı gerçektir.

Koroda kaç kişi var, kimlerden oluşuyor?

Korodaki sayı 50 – 60 arasında değişiyor. Üniversitenin değişik bölümünde öğrenim gören öğrencilerden ve Hacettepe dışından gelen kaliteli ses ve kulak hassasiyetine sahip kişilerden oluşuyor. Her meslekten kişi var diyebiliriz. Koroya öğrencilerin ilgisi de her zaman fazla olmuştur. 50 yıldır kesintisiz devam etmesindeki etkenlerden biri de budur.

Koroya katılmak isteyenler olursa katılabilir mi, şartları nelerdir?

Yeterli ses ve kulak hassasiyetine sahip olmak koroya katılmanın ilk şartıdır. Hacettepe’de olanlar öncelikli olmak üzere, Hacettepe dışındakiler de koroya katılabiliyor.

KING SHUVA!

Dinleyenler tarafından en fazla ilgi gören eserler neler?

Türk Sanat Müziği öz müziğimizdir. Sevincimizi üzüntümüzü en iyi ifade etmenin yoludur, bizim için. Şarkılarımız, türkülerimiz asırlardır bu coğrafyanın sevincini, hüznünü ifade etmenin en iyi şekli olmuştur,
yaşananların bir bütünüdür, tarihimizdir, bizi anlatır. Türk Sanat Müziği’nde her eserin yeri ayrıdır. Klasik eserlerin dinleneceği yer ve zaman ayrı, popüler parçaların yeri ayrıdır. Günümüzde popüler eserlere daha çok yer verildiği de bir gerçek. Sanat evrenseldir. Bakın size New York’da başıma gelen bir olaydan bahsedeceğim;

Oğlum Nazımcan ABD’de bir Rock star (Prince Shuva). Ben ve eşim New York Irving Plaza’da konserine gittik. En önde herkes ayakta; seyrediyoruz. Etrafımız bağıran kafa sallayan yüzlerce 15-20’li yaşlardaki Amerikalı gençlerle dolu. Nazımcan birden söylediği şarkıyı kesip Türkiye’den geldiğimi söyleyerek, beni anons etti. Elini uzatarak sahneye aldı. Ben şaşırdım. Oğlum! Ben ne söyleyeceğim derken kolej mezunu olduğum için gençliğimde çok söylediğim Elvis Presley ve Frank Sinatra şarkılarını hızla hatırlamaya çalıştım. Nazımcan arkadan yanaşıp ‘rüya gibi uçan yıllar’ diye fısıldadı. “Deli misin bunlar ne anlar?” dedim. Ama arkadan yine tekrarladı! “Çabuk ol!”
Bu konuşmalar mikrofon önünde devam ederken ben şarkıya başladım. Beş dakika önce çılgınca kafa sallayan ve çığlıklar atan gençler, birden sustu. Çıt çıkmıyordu. Sonunun ne olacağını merak edip, hem söylüyor, hem de dikkatle yüzlerini inceliyordum. Sonunda şarkıyı bitirdim. Kıyamet koptu. King Shuva! King Shuva! sesleri dakikalarca devam etti. İşte sanatın gücü…

SANAT OKÜLOPLASTİK’E YÖNELTTİ

Bir oftalmolog olarak yaşamınız boyunca, müzikle iç içe yaşamanın size katkıları neler oldu?

Bir oftalmolog olarak müzikle iç içe yaşamamın tesiriyle olsa gerek oftalmolojinin sanatsal bölümüne yönelerek oküloplastik dalında çalışmalarımı yoğunlaştırdım. Hocam Prof. Dr. Behiç Tüzmen ve Prof. Dr. Muaffak Aytek’inde destekleriyle hareketli takma gözler, hareketi sağlayıcı implantlar ve özel ameliyat teknikleri (Şuvağ teknikleri) geliştirmemde yardımcı oldu. Takma gözleri birebir sağlam göze benzetmek, resim çalışmalarımın da yardımıyla bana hep mutluluk verdi.

Türk Sanat Müziği sizin için ne ifade ediyor? Müzik tutkunuzun hayatınıza olumlu yansımaları neler oldu, açıklar mısınız?

Öncelikle sanat benim ve ailemin hayatında önemli rol oynadı. Sanat medeni olmanın en önemli şartlarından biri, mutlu olmanın yoludur. Eğer mesleğinizi de bir sanat dalıyla yoğura biliyorsanız mesleğinizde daha da başarılı olursunuz. Gerek mesleğimde, gerek yaşamımın diğer bölümlerinde müziğin etkisi yadsınamaz. Pozitif ve çok yönlü düşünmenin anahtarıdır sanat. İnsanları, hayvanları, tabiatı sevmenin kısaca sevginin anahtarıdır sanat.

Ophthalmology Life 2014 20. Sayı